1. YAZARLAR

  2. Mine Alpay Gün

  3. Kitabın, kâğıdın, kalemin kutsal kokusu...
Mine Alpay Gün

Mine Alpay Gün

Yazarın Tüm Yazıları >

Kitabın, kâğıdın, kalemin kutsal kokusu...

25 Eylül 2009 Cuma 04:56A+A-

Uzun bir tatilden sonra okullar açıldı. Biz velileri de çocuklarla beraber bir heyecan sardı.

Gerçi okula yeni başlayanlar kadar ağır sorumluluğumuz olmasa da, ilköğretim sekizinci sınıfa geçen kızımın elinden tutarak okul yoluna düştüm.

Sonbaharın artık kendini iyice hissettirdiği bir sabaha okul kokusu eklendi.

Bu aynı zamanda kitabın, kâğıdın, kalemin kutsal kokusu idi.

Bu üç kutsalla çocuklar cehaletten aydınlığa çıkacaklardı.

Suç oranının düşmesi için bu mini mini yavruların okulu, eğitimi, öğretimi sevip dört elle sarılmaları gerekmekte.

Ama onları hayata hazırlayacak, okulu ve öğrenmeyi sevdirecek öğretmenler hususunda ciddi sıkıntılar bulunmakta.

Adeta çocukları okuldan, öğretimden soğutmak için ellerinden geleni yapan eğitim camiası ile işimiz çok zor.

Elbet eğitim camiasının da çok sorunları var.

Başta ekonomik sorunlar.

Fakat eğitim bir gönül işi.

İdealizm ile yan yana durması gerekirken.

Kimi insanların sırf zorunluluk olarak, işsiz kalmamak için bu yüksek vazifelere gelmeleri büyük yanlış.

Zira gönülsüz, eğreti, isteksiz yaptıkları bu görevlerle, öğrencilerin okuma isteğini de yok etmekteler.

Ellerinde yeşerecek fidanları kırıp, hayattan uzaklaştırmaktalar.

Bu düşüncelerle tören alanında yerimizi aldık

Veliler duvar diplerine dizilmişler.

Öğrenciler ailelerinin aynası gibiler.

Kimi pırıl pırıl yeni giysileri ile.

Kimi de sökük etek, küçülmüş ceket, eski pabuçla ne kadar mahcuplar.

Yine de içinde bulundukları sosyal sınıfın ağırlığını arada bir atıp; hep beraber koşup, oynayıp, bağrışmaktalar.

Bir an hüzünle bu kaçıncı okul törenim diye düşünüyorum.

Kendi okul günlerime dönüyorum.

Ne kadar heyecanlı olduğum o günlerde akşamların geçmek bilmediğini, okul başlangıç gününün hafızamdan hiç silinmediği mazinin sedef kakmalı hatıra çekmecelerine bakıyorum.

İtişen çocukların arasında nasıl düştüğümü, parmağımı incittiğimi üstelik okulun ilk gününde eve dönmek zorunda kalışımı anımsıyorum.

Annemin yanımda dağ gibi duruşunu, kızıma da yaşatmak için elini tutuyorum.

Derken program başlıyor.

Müdür kısa bir konuşma yapıyor.

Daha sonra Türkçe öğretmenlerinin hazırladığı, öğrencilerin sunduğu şiirli, vecizeli, sloganlı bölümü dehşetle izliyorum.

1930'ların dili ile jakoben, baskıcı bir ifade ile; her çıkan konuşmacı birbirinin benzeri cümlelelerle metinlerini sunuyor.

Okunan beş şiirin tümü Atatürk'le ilgili.

Halka savaş açan bir ağızla, sert bir üslupla okunan konuşmaları, veliler hiç üstlerine alınmadan, her zaman olduğu gibi kuzu kuzu dinliyorlar.

Cehaletle, gericilikle savaşı bitiren program içeriğinde sık sık bunaltıcı bir tonlama ile "Ne mutlu Türküm diyene" sloganları atılıyor.

Ki veliler arasında Lazlar ve Kürtler çoğunlukta.

Acıklı bir kapışmanın okulun ilk günü olan bir bayram kadar sevinçli açılış programında dile getirilmesi ne kadar hazin.

Biz bu kapışmalarla, kamplaşmalarla bu kadar geri kalmadık mı?

Birlik, beraberlik, kardeşlik, evrensellik, insanlık mesajları dururken, saldırganlık, bölücülük kimlerin işlerine yaramakta.

Eğitim camiasının acilen eğitime alınması gerekmekte.

Kitabın, kâğıdın, kalemin kutsallığının korunması için.

MİLLİ GAZETE

YAZIYA YORUM KAT