1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Karadziç, nefret ve soykırım...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Karadziç, nefret ve soykırım...

25 Temmuz 2008 Cuma 05:18A+A-

Human Rights Watch’un aylık raporlarında zaman zaman rastladığım küçük yazılı bir haberdi: Bosna’daki soykırım sorumlularından Karadziç ve Mladic’in hâlâ kayıp olduğu bilgisi…

Zaman, soykırımın izlerini silip onarabilecek güçte midir?..

Unutmak, geriye dönüşümlü olarak soykırımı ortadan kaldırabilecek donanımda mıdır?..

Affetmek, soykırım söz konusu olduğunda mümkün bir eylem midir?..

Benim gibi dışarıdan bakanlar için, geride işlenmiş suçlar söz konusu olduğunda “geçen zaman”, “unutma”nın da katkısıyla acıları küllendiren, belki de hayatın yeniden devam edebilmesi için “affetme”yi yapılandıran, sağaltıcı bir mefhum olabilir... Dışarıdan ve uzaktan her bakış, toplumsallaşmayı kişisel cezalandırmadan önemli görür. İşlenmiş suçlardan ve yol açtığı maddi-manevi kayıplardan çıkarılacak dersleri önceler. Kişisel kinlerin, tatminin değil… Tartışılabilir bir kelime belki ama “Re-sosyalizasyon” dediğimiz suç ve ceza yönetiminde; suçlunun topluma yeniden kazandırılmasıdır amaç. Kötü bir tecrübe olarak suç, hukuk tarihindeki ibretli yerine konur, müeyyidesi ne ise uygulanır ve “suçlu”, aynen bir “hasta” gibi, hayata yeniden kazandırılacak birey hükmündedir.

Bunun en önemli istisnası “soykırım” suçlarıdır.

Çünkü soykırım, insanlığı yok etme gayesi güden bir nefreti temellendirdiği için, insanlığı “yok”lukla burun buruna getirdiği için bireysel af imkânlarının kapısını örten bir suçtur. Re-sosyalizasyon, adı üzerinde topluma yeniden kazandırılma yönetimidir. Peki suçlu, zaten o toplumu imha etmişse, hangi topluma yeniden kazandırılacaktır?

Ceza davalarının en zor kısmı, zannedildiği gibi iddianame delillerinin toparlandığı, polisiye araştırmaların ve tanık ifadelerinin bir yapbozun kayıp parçaları gibi tamamlandığı ön performans aşaması değildir… Ya da yargılama sürecinde mahkemenin ve yargıçların maruz kalacağı toplumsal baskı ortamı da değildir en zorlu kısım… Mahkemece kanıtlanmış suç ve failin çarptırılacağı ceza arasında kurulacak bağlantı, ceza davalarının bamtelidir. Şayet suç ve ceza arasındaki bağ yeterince kurulamıyorsa, toplumsal zihindeki adalet ve güven fikri zedelenir… Mahkemeler giderek gözden düşer, önemini yitirir, tatmin edilmeyen adalet beklentisi, herkesin kendi hukukunu kendi yöntemleriyle aradığı bir kaos ortamını tetikler...

1993-1995 yılları arasında resmi rakamlara göre 150 bin Boşnak, Sırplar tarafından katledildi. Bunun 50 bini çocuktu... Dünya tarihi düşünüldüğünde “az evvel” denebilecek kadar kısa bir süre bu: 13 yıl önce yaşandı bu soykırım, hem de Avrupa’nın göbeğinde ve tüm dünyanın gözleri önünde... 2007 yılında Bosna’da yaşananları “soykırım” olarak ilan etti mahkemeler. Fakat bu gecikmiş tesbit davası daha doğuştan sakattı, zira “faili meçhul” bir soykırım olarak geçecekti zabıtlara. Demek ki 150 bin Boşnak, “kim vurduya” gitmişti, kendi kendilerine yeryüzünden buharlaşıvermişlerdi!..

Evvelki gün, “küllendi” denilen acılarımız yeniden kanamaya başladı. Çünkü Bosna Soykırımı’nın liderlerinden Radovan Karadziç Belgrad’da bir otobüste yakalanmıştı… Saçlarını sakalını uzatmış, bir tiyatrocuyu andıran vurgulu el kol hareketleriyle konuşuyor. Yıllarca psikiyatr doktor olarak çalışmaktaymış Belgrad’da... Bunları okurken beynim yanıyor. Bir insan, 150 bin kişiyi feci şekilde öldürecek, bunların 50 bini çocuk… Bir insan 100 bin kadının hayatını karartacak tecavüzü, bir savaş aygıtı olarak kullanacak… Ve aynı insan tüm bu soykırımdan sonra bir ruh doktoru olarak görev yapmaya da devam edecek… Akıl alır gibi değil…

Ya “doktor”un yakalandığı haberinden sonra sokaklara çıkan, gösteri yapan Sırp halkına ne demeli? İşkence, katliam, tecavüz ve soykırımı, coşkulu bir milli kahramanlık gibi algılayan bu insanların, “insan olmak”la ilgili gerçek bir sorunları var…

Suç ve ceza arasında yapılabilecek tüm serinkanlı felsefî ve adlî bağları kökünden kopartacak bir durumdur bu…

Karadziç’in işlediği suç büyüktür.

Ve fakat onu “doktor” olarak kabul edip, “kahraman” ilan edenlerin yaşadığı bir dünyada, aslında “büyük suç”la falan karşı karşıya değiliz biz. “Biz” yani “insanlık” diye bir şey yok bu kertede! Darmadağın olan şey, ortadan kalkan şey, insanlığın bizzat kendisi...

Çılgınca gösteri yaparken nefret kusan Sırplar... İnsanlık denen şeyin büyük bir aldatmaca olduğunu haykırıyorlar aslında. Yaşadığımız yer de dünya değil, bir “toplu mezar..”

Bu haliyle “doktor” sadece Boşnakları katletmemiştir. Tüm insanlığı, hatta kendi ırkını, Sırpları da insanlıktan çıkarmıştır

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT