1. YAZARLAR

  2. Ian Black

  3. İsrail dostlarının bile ağzı açık kaldı
Ian Black

Ian Black

Yazarın Tüm Yazıları >

İsrail dostlarının bile ağzı açık kaldı

29 Ağustos 2009 Cumartesi 04:47A+A-

Kudüs'te çok uzun zamandır istediği gibi at koşturan İsrail'in, Doğu Kudüs'teki Şeyh Cerrah mahallesindeki Filistinlileri tahliye etmesi dostlarını bile kızdırdı. Batılı müttefiklerinin yerleşimlere dair tepkisi de artarken, Netanyahu tecrit edilmek istemiyorsa bir daha düşünmeli

Meğer Britanyalı diplomatlar da bazı olaylar karşısında ‘dehşete düşebiliyormuş’, yani bu konuda ille de kötümser olmamak lazımmış. Söz konusu diplomatların İsrail’in Filistinli aileleri Doğu Kudüs’teki Şeyh Cerrah mahallesinden tahliyesine verdikleri tepki tam da buydu. Etnik temizliğin ve ‘sahada geri döndürülemez yeni şartlar’ yaratma çabasının çirkin yüzü, can çekişen barış sürecinde herhangi bir kıpırtı olması umutlarını nafile kılıyor.

Kamuoyu önüne çıkıp şu diplomatik olmayan ‘dehşete düşmek’ ifadesini kullanan Britanya konsolosluğu sözcüsü, şunu da dobra dobra ekledi: “Bu eylemler İsrail’in sahip olduğunu iddia ettiği barış arzusuyla uyuşmuyor. İsrail’i, gündemi aşırılıkçıların belirlemesine izin vermemeye çağırıyoruz.”

‘Provokatif’ demeyen kalmadı

Normalde aşırı öfke gösterilerine prim vermeyen bir başka merci olan BM, sadece bir gıdım daha az açıksözlüydü. BM temsilcisi Robert Serry ‘İsrail’in provokatif ve tümüyle kabul edilemez eylemleri’ karşısında teessüflerini bildirdi ve Cenevre Sözleşmesi’ni hiçe sayıp Ortadoğu Dörtlüsü’nün taleplerini görmezden geldiğini, gerilimleri artırdığını ve ‘uluslararası toplumun barışa ulaşmak yönünde verimli müzakereler için gereken koşulları yaratma çabalarını’ baltaladığını söyleyerek azarladı. Washington’dan dışişleri üzerinden gelen açıklama da aşağı yukarı aynı minvaldeydi - onlar da bu eylemi ‘provokatif’ diye niteledi.

Bu aldatıcı topraklarda olan biten her şey gibi, tahliye meselesi de sembolizmle malul ve yüksek politikayla küçük hesapların zehirli karışımıyla daha da içinden çıkılmaz durumda. 1930’larda Şeyh Cerrah’taki Shepherds Oteli binası, Nazi yanlısı Filistinli milliyetçi lider ve Kudüs müftüsü Hac Emin el-Hüseyni’nin karargâhıydı. Tahliye edilen Filistinlilerin bazıları 1948 savaşı öncesinde Hayfa’dan kalkıp gelen mülteci ailelerdi. 1967 sonrası bina İsrail’in ‘terk edilmiş mülkler idaresi’ tarafından sağcı Amerikalı Yahudi işadamı Irving Moskowitz’e satıldı. Bu şahıs, ideolojik olarak hareket eden ve kutsal kitapta anlatılan İsrail’in her köşesinde yaşamanın her ne pahasına olursa olsun tarihsel ‘hakları’ olduğu iddiasının peşine düşüp muazzam zararlar vermelerine göz yumulan yerleşimcilerin patronuydu.

Fakat bu, Filistinliler hiçbir paralel hakka sahip olmadıkça tek taraflı bir talep. Batı Şeria’da, Beytüllahim’in güneyinde yer alan Gush Etzion yerleşim silsilesinin toprağı, 1948 öncesinde Yahudilere aitti: Her iki halkın kendi bağımsız devletlerinde yaşayabilmesi için toprağın bölünmesinin bir aciliyet meselesi olduğu bir dönemde bu, şu an o toprakta süregiden varlıklarını haklı çıkaran bir argüman olamaz. Herhangi bir kalıcı barış anlaşmasında mülkler için tazminat önemli bir rol oynayacaktır.

‘Holokost istismarı utanç verici’

İsrail Şeyh Cerrah ihtilafının sadece belediye yetkililerini ve ülke mahkeme-lerini ilgilendiren bir mesele olduğunu iddia ediyor; bütün bir ‘birleşik’ kent üzerinde uluslararası alanda tanınmayan egemenlik iddiasının altını çizmeyi amaçlayan (ve Kudüs’le ilgili yapılan her şeyin yüksek riskli niteliği göz önüne alındığında samimiyetsiz) bir cevap bu. Kudüs’ü bilen herkes, aslında zaten derinlemesine bölünmüş olduğunu ve bu bölünmeye hukuki çerçeve kazandır-manın (ille fiziki olması gerekmez) kentin geleceğini garantiye almak için zaruri bir adım olduğunu da bilir.

Bu meseleye yönelik uluslararası öfke gerçek. ABD Başkanı Barack Obama İsrail’e yerleşimler konusunda hatırı sayılır baskı yapan ilk Amerikan başkanı - bu tutum, anlamlı barış görüşmeleri için herhangi bir ciddi yönelimin kilit önemde bir bileşeni. Ne yazık ki şu an İsrail devletinin tarihindeki en sağcı hükümet iktidarda, başında da Binyamin Netanyahu var. Üstelik Fetih içindeki ve Fetih’le Hamas’ın İslamcıları arasındaki bölünmelerin her zamankinden derin olduğu bir dönemden geçiyoruz.

İsrail’in tonunu belirleyen, Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın İsrail büyükelçiliklerine Hüseyni’yi Hitler’le resimlerini dağıtmaları çağrısı yapmasıydı - sanki uzun zaman önce ölmüş Filistinli bir liderin Nazi yanlılığı ve anti semitik görüşlerinin bugünkü mücadeleyle alakası varmış gibi. Nekba ve ilgili meseleler hakkında yazdığım son yazıya cevap veren bazıları şiddetli tepkiler gösterdi. Benim görüşüme göre Hemen Barış İçin Amerikalılar Şeyh Cerrah’a dair bu açıklamayı gayet iyi anlamış: “Netahyahu’nun bu acımasız projeyi savunma çabasının parçası olarak Holokost’u istismar etmesi utanç verici.”

Yüzde 35’i istimlak edildi

İsrail Kudüs’te çok uzun zamandır istediği gibi at koşturuyordu. Bu büyük oranda müteveffa belediye başkanı Teddy Kollek’in Viyanalı cazibesinden kaynaklandı; Kollek dünyayı, ilhak ve ayrımcılık politikalarını maskeleyen projelere (ki bazıları kendi içinde övgüye değerdir) kandırmak için yıllarını harcadı. Doğu Kudüs’te yaşayan Filistinliler, İsrail’in demografik üstünlük çabasının bir parçası olarak kimlik kartlarını veya ikamet haklarını kaybetmenin eşiğinde. Filistinlilerin büyük çoğunluğu yasalar gereği, (Yahudi) Batı Kudüs’te mülk satın alamıyor. 1967’den bu yana İsrail Doğu Kudüs’ün yüzde 35’ini, esasen Yahudilerin yaşaması için belirlenen mahallelerde 50 bin ev inşa etmek amacıyla istimlak etti. Aynı dönemde Filistinliler için hükümet desteğiyle inşa edilen ev sayısı 600’den az.ABD’de sağcı yorumcular, Obama’nın İsrail-Filistin ihtilafına yönelik ilerleme politikasının başarısız olduğunu iddia etmeye başladılar bile. Bu belki kendi kendini gerçekleştirecek bir kehanet - ve Netanyahu’nun niyetlerinden pek az kuşku duyulabilir. Fakat Batılı dostlarının yerleşimlere dair giderek öfkeli hale gelen tepkileri (Fransa da sesini yükseltti) İsrail’in uluslararası konumu bakımından ağır bir bedel ödeyeceğini ve Obama’nın başarısız olursa belki de tecrit edileceğini gösteriyor. Britanya hükümeti bile İsrail’in Kudüs’te yaptıklarına bakıp resmi olarak ‘dehşete düşüyorsa’, İsrail’in bunun gelecekte ne anlama gelebileceği üzerinde biraz daha kafa yorması akıllıca olabilir. (4 Ağustos 2009)

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT