1. YAZARLAR

  2. İnayat Bunglawala

  3. İslamî değerler ile demokrasiyi uzlaştırmak
İnayat Bunglawala

İnayat Bunglawala

Yazarın Tüm Yazıları >

İslamî değerler ile demokrasiyi uzlaştırmak

25 Ağustos 2010 Çarşamba 00:09A+A-

Müslüman siyasetinde Allah'ın hakimiyeti ile milletin egemenliği mefhumları sık sık birbirine ters düşer; ancak Türkiye vaziyetin her zaman böyle olmadığını gösteriyor.

Geçenlerde Guardian'ın sizin görüşleriniz köşesinde Brian Whitaker Müslüman dünyasındaki İslamcı siyasal hareketlerin temel sorununun "Allah'ın hakimiyetine (hakimiyyah)" inanmaları olduğunu ve bu durumun da söz konusu hareketleri milletin egemenliği etrafında şekillenen demokratik fikirlerle karşı karşıya getirdiğini öne sürdü.

Gerçekler yadsınamaz. Modern İslamcı hareketler ister popüler devrimle (İran) ister askeri darbe ile (Sudan) isterse sivil savaşla (Afganistan'daki Taliban) her nerede olursa olsun iktidara geldiklerinde, istisnasız, Allah'ın egemenliği adına bireysel hak ve özgürlükleri inanılmaz derecede kısıtlamanın yollarını aradılar.

Örneğin, İran anayasasının altıncı maddesine göre "ülke işleri seçimlerde ifadesini bulan halk oyu temelinde yönetilmelidir." Anayasanın bu maddesi demokratik akla uygundur ve umut vericidir. Ancak, aynı anayasanın ikinci maddesi Allah'ın "mutlak egemenlik ve yönetme hakkı olduğunu" belirtir.

Bu iki madde nasıl uzlaşır? Açıkçası, bu durum, - İran meclisindeki tartışmalarda Allah'ın yerine - uygulamada, seçimle göreve gelmemiş koruyucular konseyinin İran siyasetinde en etkili ve tek merci olmasına yol açmıştır. İran'da tüm milletvekili adayları ilk önce bu Koruyucular Konseyi tarafından dikkatle incelenmek ve onaylanmak zorundadır; bununla birlikte eğer Konsey adayları "devrimin değerlerine" yeterince bağlı bulmazsa onları adaylıklarından men etmekten kesinlikle geri durmaz.

Öte yandan, Koruyucular Konseyi'nin İran meclisine seçilmiş milletvekilleri tarafından geçirilen herhangi bir yasa tasarısını İslamî öğretilere aykırı bulduğu takdirde veto etme hakkı vardır ve Konsey bu yetkisini sık sık kullanır.

Gidişat esasen uygunsuz ve istikrarsızdır. Ancak, bu böyle mi olmak zorundadır? Kur'an şûra (istişare) ilkesi üzerinde durur ve İslam hukuku da uzun süredir icmayı (fikir birliği) yasamanın bir kaynağı olarak onaylamaktadır. Bazı Müslüman düşünürler söz konusu ilkelerin, iktidarın bir grubun tekeline geçmesini engellemesinin temini için yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunmaya başlamıştır. Çağdaş İslamcı hareketler üzerine çalışan Profesör Ahmed Moussalli "Şûra ve icma, günümüzde Müslümanların hem insan hakları hem de siyaset ve devletin demokratik mefhumlarının dinî açıklamaları için kullanabileceği iki temel öğretidir... Eğer herhangi bir mercinin İlahi kelâmı yorumlamak gibi bir yetkisi olacaksa; buna sadece cemaatin meşru yetkisi vardır; diğer iktidar odakları ve merciler ikincil önemi haizdir ve cemaatin onayına tabidir." diyor.

Bu durum ne kadar ileri gidebilir? 1990'ların ortalarında Londra'da Tunus İslamî Hareketi'nin sürgündeki lideri Raşid El-Gannuşi'yi dinlediğimi hatırlıyorum. El-Gannuşi konuşmasında, Tunus halkının hür bir oylama sonucunda Tunus'ta çıplaklar plajı açılmasını istemesi durumunda, (kendisi bu yönde bir isteği onaylamasa bile) halkın isteklerini her açıdan karşılamak zorunda olduklarını söylemişti.

Türkiye'de iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AK Parti) üyeleri -kıdemli figürlerinin çoğu İslamcı siyasi aktivizmden gelmektedir- Allah'ın / milletin egemenliği meselesini Allah'ın "ontolojik egemenliği" mefhumu ile çözmeye çalışmaktadır. Söz konusu mefhum milletin siyasi egemenliği ilkesi ile oldukça uyumludur.

AK Parti'nin laik bir ülkede yol alışı bölgedeki diğer İslamcı hareketler tarafından dikkatlice izlenmektedir; dolayısıyla Türkiye örneği özellikle kayda değerdir.

Türkiye'deki İslamcı grupların laik devletle ilişkileri üzerine uzmanlaşan Profesör Ahmet Kuru, "İslamcı gruplar laiklik ve demokrasi ile yekpare ve değişmez bir ilişki kurmazlar. Aksine, bu gruplar kendi siyasi görüşlerini yeniden yorumlayabilir; laiklik ve demokrasiye yönelik tavırlarını da dinamik bir şekilde yeniden gözden geçirebilirler. Demokratik süreç, İslamcı aktörlerin bakış açılarının ve söylemlerinin ılımlaşmasına yardımcı olur. Hür ve tarafsız seçimler radikal söylemleri dışlamak, gerçekçi, faydacı ve ılımlı sesleri de güçlendirmek için özellikle önemlidir." diyor.

Böyle bir gözlem hem teşvik edicidir; hem de radikal grupların etkilerinin nasıl azaltılacağına dair fikir vermektedir. İslam dünyasında yapılan anketlerin sonucunda, insanların hem demokrasinin hem de İslamî değerlerin uygulanmasına geniş çaplı destek verdiği gözlenmektedir.

AK Parti gibi grupların, halklarına artan refah ve özgürlükler sağlamaya başarılı bir şekilde devam edebilmesi, insana, bölgede iktidarda kalmak için halkın desteğinden ziyade baskı kurmaya bel bağlayan grupların daha da zayıflayacağını düşündürtüyor.

Guardian, 24 Ağustos 2010

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT