1. YAZARLAR

  2. Ahmet Varol

  3. İsimler ve kavramlar üzerinden siyaset
Ahmet Varol

Ahmet Varol

Yazarın Tüm Yazıları >

İsimler ve kavramlar üzerinden siyaset

18 Şubat 2016 Perşembe 20:09A+A-

İsimler ve kavramlar ideolojilerin ve politikaların temel dayanaklarını ve iskeletlerini oluşturur. O yüzden bunlara büyük önem verilmekte ve çoğu zaman da insanların anlayışlarında yönlendirici etki yapan isimlerden ve kavramlardan istismar amacıyla yararlanılmaktadır. Bu sebeple daha önce de muhtelif yazılarımızda isimler ve kavramlar hakkında değerlendirme yapmaya çalışmıştık. Bugünkü ve müteakip yazımızda da son dönemde yaşanan bazı gelişmelerle ilişkili isim ve kavramlar üzerinde durmak istiyoruz. 

İran’ın küresel emperyalizmle işbirliği yaparak Suriye’de korkunç katliamlara ortak olmasına tepki gösterilmesinden bir “mezhep savaşı” söylemi üretilmeye çalışılmasının ve bu söylemin zihinlere yerleştirilmesi için olayların başlangıcından beri yoğun çaba sarf edilmesinin arka planında hem küresel emperyalizmin hem de katliamlara ortak olanın İran’ın kendi siyasetinin kirli taktik ve oyunları yer alıyor. O yüzden İran’ın kanlı katliamlara ortak olmasını savunma, onu temize çıkarma çabası içinde olanların da bu oyuna malzeme üretmeye çalıştıkları görülüyor. Bundan dolayı ne zaman Suriye’deki zulme, katliama tepki amaçlı tavır sergilense hemen sergilenen tavra ve yapılan eleştirilere “Şii karşıtlığı” görünümü vererek konuyu “mezhep kavgası” yönüne çekmeye çalışıyorlar. 

Bu politika Avrupa’daki siyonist lobilerin, siyonist işgal devletinin Filistin’deki zulüm uygulamalarının eleştirilmesini ve onun cinayetlerinin gündeme taşınmasını engellemek amacıyla “antisemitizm” kavramını kullanmalarına benziyor. Bugün İran’ın siyasetini belirleyen kadro da kendi zulüm uygulamalarının üstünü örtmek için “Şii karşıtlığı” suçlamasını bir tür tehdit aracı olarak kullanıyor. Aynı zamanda bu tehdidi iki tarafıyla kesen bir kılıç gibi değerlendirmeye çalışıyorlar. Bir tarafa karşı “suçlama, karalama” aracı olarak kullanırken, diğer tarafı da mezhebi kimliklerinin tehdit altında olmasına ikna ederek eleştirel yaklaşımda bulunmadan İran’ın tüm uygulamalarına destek vermeye yöneltiyorlar. 

İran’ın artık tamamen çıkarcı temellere dayanan ve küresel emperyalizmle de işbirliği içinde yürüttüğü politikalarına ve bu politikalara dayalı uygulamalarına mezhep kimliği geçirmesi, dolayısıyla bu uygulamalara tepki gösterilmesine “mezhep savaşı” tehlikesi işareti koyması gerçekte bir mezhep istismarıdır. Sünni coğrafyadaki herhangi bir devlet yönetiminin zulüm uygulamalarına karşı çıkmak “sünni karşıtlığı” olmadığı ve bir “mezhep kavgası” tehlikesi arz etmediği gibi İran’ın zulüm uygulamalarına, Suriye’de katil Baas rejimiyle birlikte korkunç katliamlar gerçekleştirmesine karşı çıkmak da Şii düşmanlığı değildir ve herhangi bir “mezhep kavgası” tehlikesi arz etmez. Eğer bundan bir “mezhep kavgası” çıkarsa yine İran’ın meseleyi mezhep karşıtlığı alanına çekmesi ve yönettiği halkın mezhebi kimliğini istismar etmesi sebebiyle çıkar. Ben bunu daha önce de değişik vesilelerle yazılarımda ve konuşmalarımda dile getirmiştim.

Eğer bu gerçekten bir mezhep karşıtlığı ve mezhep kavgası olsaydı, temeli tarihteki tartışmalara ve ihtilaflara dayanan bir kavga olurdu. Oysa İran’ın uygulamalarına tepkiyi, tarihte kalmış tartışmaların ve ihtilafların belirlemediği bugün İran’a hükmeden anlayışın, siyasetin ve buna dayalı vahşi katliamların belirlediği apaçık bir şekilde ortadadır. 

Aslında İran’ın saldırgan tutumuna en başta Şiilerin karşı çıkması gerekir. Çünkü bu tutumun kabullenilmesi, onaylanması en başta Şii kimliğine zarar verir. 

İşin gerçeğinde İran’a hükmeden anlayışın, katil Baas rejimiyle ve işgalci Rusya’yla birlikte Suriye’de katliamlara iştirak ederken sergilediği tavır IŞİD’nin sergilediği tavrın bir benzeridir. Dolayısıyla IŞİD’in tutumuna ve uygulamalarına mezhebi duyarlılıkla yaklaşıp işlediği cinayetleri Sünnilik adına onaylamak ne ise İran’ın katliamlarını Şiilik adına onaylamak da odur. 

Fakat İran bu konuda Şii kitleyi kendisinin tüm uygulamalarını onaylamaya ve her konuda kendini desteklemeye yöneltmek için meseleyi itikadî bir temele dayandırmıştır. Bu durum da gerçekte siyasi etkenlere göre şekil almış ama zamanla itikadî kılıf geçirilmiş olan bu boyutunun bizzat Şii kesim tarafından sorgulanması gerektiğini ortaya koyuyor. 

Yeni Akit

YAZIYA YORUM KAT