1. YAZARLAR

  2. Yasemin Çongar

  3. İmralı’dan haberler
Yasemin Çongar

Yasemin Çongar

Yazarın Tüm Yazıları >

İmralı’dan haberler

15 Eylül 2009 Salı 02:29A+A-

Küçük reçel kutuları...

Hani şu okul kafeteryalarında, yol lokantalarında ve bazı otellerde rastlanan cinsten.

Her sabah, İmralı’da ekmek ve çayla birlikte, altı tane küçük reçel kutusu da veriliyormuş Abdullah Öcalan’a...

Daha doğrusu, bir süre öncesine kadar böyleymiş.


Altı küçük reçel kutusu, aslında normal kahvaltı öğününün gerektirdiği tek bir kutu reçel yerine, önüne götürülüyor ve sonra birileri, Öcalan’ın o kutuları tek tek açıp içlerinin aslında boş olduğunu görerek hayal kırıklığına uğramasını seyrediyormuş.


Yakın zaman öncesine dek devlet ya da devlet içindeki birileri Öcalan üzerinde bu tür oyunlar oynamaktan hoşlanıyormuş.

“Ama şimdi durum değişti,” diyor son yıllarda düzenli olarak İmralı’ya giden genç adam.


Taraf
’ın bürosunda Öcalan’ın avukatlarıyla sohbet ediyoruz.

“Öcalan’ın koşullarında çok somut bir iyileşme yok,” diye devam ediyor, “yine de belirgin bir psikolojik rahatlama var. Devlet, İmralı’daki psikolojik ortamı rahatlatıyor; bu tür oyunlar oynamıyorlar artık.”


Öcalan’ın televizyon izleyebilme, birden fazla radyo kanalı dinleyebilme, çok sayıda günlük gazete okuyabilme gibi talepleri karşılanmıyor hâlâ.

Ayrıca, avukatları ve ailesi dışında, kendi belirleyeceği üç kişiyle daha görüşme başvurusu da –bu, yasal hakkı olmasına karşın- bugüne dek olumlu cevaplanmadı.

Bir yandan bu durumdan yakınıyor avukatlar... Ama bir yandan da “havadaki değişimi” teslim ediyorlar:


“2007 yılında, avukatları olarak 53 yasal görüşme hakkından sadece 30’unu kullanabildik. 2008’de, 53’te 36 oldu bu oran. Çoğu zaman görüşmemiz somut gerekçe olmaksızın engellendi. Oysa bu yıl durum değişti. Sadece dört görüşme iptal edildi, o da anlaşılabilir sebeplerle.”


İmralı’nın yeni “konukları” için hazırlık da tamamlanmış.Öcalan’ın kaldığı binanın karşısına inşa edilen yeni bina, yakında dokuz mahkûma açılacak ve günün belli bir zamanında Öcalan’ın bu mahkûmlarla biraraya gelmesine imkân tanınacak; öyle anlaşılıyor.


“Peki, Apo’nun defterlerine ne oldu” diye soruyoruz avukatlarına.


Defterlerin, Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından okunduğunu söylüyorlar. İçlerinden biri, “Bize ulaşan bilgiye ve adadaki havaya bakılırsa, defterler sadece MİT’e değil, devletin bütün ilgili birimlerine ulaşmış” diyor.


Öcalan’ın defterlerinin devlet tarafından incelemeye alındığı kesin ama bu incelemenin herhangi bir sonuç verip vermeyeceği meçhul.

“Defterler serbest bırakılacak mı?”

Avukatlar, bunun için 1 Eylül’de resmen başvuru yapmışlar ve cevap bekliyorlar.

Haftalık görüşmelerde öğrendikleri kadarıyla, “Apo’nun defterlerindeki ‘yol haritası’ savaşın durmasına, silahların susmasına dönük mesajlar içeriyor.”

Salt bu bilgi bile, devletin bu defterleri serbest bırakmakla akıllılık edeceğini düşündürüyor bana; PKK mensuplarıyla sempatizanları, Öcalan’ın “yol haritası”nı okurlarsa, barış fikrine daha olumlu bakabilirler belki.


Öcalan ne söylüyor defterlerinde?


Avukatlarına göre, genel bir anlayış ortaya koyuyor; federasyon ya da konfederasyon değil, tek devlet, tek bayrak esası altında genel bir yerel yönetim reformuyla Türkiye’nin bütün bölgeleri için sağlanabilecek bir tür adem-i merkeziyyetçilikten bahsediyor.


“Ama,” diyor avukatlarından biri, “Öcalan’ın söylediği başka bir şey daha var: defterlerde yazdıklarının ‘son sözü’ olmadığını ifade ediyor.”

Bu ne demek?

Avukatlarının cevabı: “Devletin, defterleri inceledikten sonra göstereceği yaklaşıma, atılacak adımlara ve doğacak ihtiyaca göre, Öcalan yeni defterler de yazabileceğini, yeni öneriler yapabileceğini söylüyor.”

Öcalan’ın devletle pazarlık etmek istediğini düşündürüyor bu cümle; “öyle mi” diye soruyoruz.

“Tam öyle değil,” diyor bir avukat, “yazdıklarını katı, değişmez, nihai öneriler olarak yazmadığını; demokratik çözüm için farklı yolların bulunabileceğini ifade ediyor. Dolaylı bir etkileşimle de olsa, karşılıklı arayışın yararına inanıyor.”


Avukatlarıyla sohbetimizden anlıyorum ki Öcalan’ın “şahince” konuşan, hatta bazen onun adını da öne sürerek “kraldan çok kralcılık” yapan DTP’lilere kızmasının nedeni de esasen bu; İmralı’daki mahkûm, silahların susması için bugün gerçek bir şans olduğuna inanıyor ve bu şansın kullanılmasını istiyor.


Zira, dışarıdaki bazı yandaşlarından farklı olarak, Öcalan’ın barış sağlanırsa kaybedecek bir şeyi yok; tam tersine, koşullarının bir gün değişeceğine dair küçücük bir umudu varsa eğer, bunun ancak barışla mümkün olacağını biliyor.

Nitekim, avukatlarına şunu söylemiş geçenlerde:


“Yıllar önce Turgut Özal, bu meseleyi çözmek istediğinde biz ona yeterince el uzatmadık. O zamanki barış şansını iyi kullanamadık, hata ettik. Şimdi yine bir fırsat var önümüzde ve aynı hataya düşmemeliyiz.”

TARAF

YAZIYA YORUM KAT