1. YAZARLAR

  2. FATMA GÜLBAHAR MAĞAT

  3. Hepimiz Ermeniyiz diyenler…
FATMA GÜLBAHAR MAĞAT

FATMA GÜLBAHAR MAĞAT

Yazarın Tüm Yazıları >

Hepimiz Ermeniyiz diyenler…

19 Haziran 2008 Perşembe 02:05A+A-

“Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz ancak ıslah edicileriz" derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin anlamazlar.” (2/11-12)

Eşitsizlik, haksızlık, adaletsizlik, aşağılama devam ediyor ülkemizde. Kadın olmanın acısını, suçluluğunu, cezasını çekiyor binlerce genç kız. Dün utanç duyulup diri diri toprağa gömülen kızlar, bugün de demokrasi ve laiklik adına gömülüyor/gömülmeye çalışılıyor. Toprağa değil amma evlerin dört duvarı arasına! Çağdaş(!) olmayı reddettiği için cehalet çukuruna! Açılıp saçılmadığı, ‘modern’(!) giyinmediği için karanlık yalnızlıklara gömülmeye çalışılıyor!..

Üniversite kapısına gelinceye kadar büyüyemedi mi bu kızlar?

18 yaşlarına geldikleri halde hala reşit olamadılar mı?

Bunca okuyup öğrenmelerine, eğitilmelerine ve bu noktalara gelinceye kadar, ne kıyafet giyeceklerine karar verecek olgunluğa erişemediler mi henüz?

Biri başını açmayı, diğeri örtmeyi tercih ederken, onları farklılaştıran ne ki, biri insanlığın tüm haklarından menfaatlenirken, diğeri bunlardan mahrum bırakılmaya çalışılıyor?

‘Modern’ denilen bu çağda, nasıl oluyor da demokrasi adına nice gencin adeta idam fermanını imzalamak, üstelikte inadına yasaları ihlal ederek 11 kişinin tekeline bırakılabiliyor?

Yıllar yılı kanayan yaralar dinmeyecek mi artık? Milliyetçilik, tarafgirlik, biz ve siz ateşi söndürülemeyecek mi yine?..

Sesiz çığlıkların vicdanlara çarpıp geri döndüğünü, zulmün, inadına direnmek ve mücadeleyle biteceğini, hangi ideolojik kaygı olursa olsun, hak ve özgürlük bayrağını taşıyorsa sinesinde, el ele, omuz omuza verilmedikçe, zalimlerin dişleri arasında ısırılmaların sonunun gelmeyeceğini anlayamadık mı bugüne dek?

Nerede özgürlük savaşçıları? Nerede ideolojisi için prensiplerinden ödün vermeyenler? Nerede ‘ırk, cins, mezhep, din’ ayrımcılığı yapmadan insana insan gözüyle bakıp derdine ortak olmaya çalışanlar?

Ülke nüfusunun %20’sini bildik de, nerede Müslüman olduğu söylenen %80’lik insanlar?

Meydanları doldurmak, ağlayanla ağlamak, hakkı haykırıp özgürlük nidaları atmak için, aynı anda canların mı yanması gerekiyor? Dostunun, Müslüman kardeşinin derdi senin derdin olmuyor mu? Kapılarda bekleşmek, rejime karşı hakkı haykırmak için ille de başındaki örtünün alınması mı gerekiyor? Örtün yoksa dahi Müslüman değil misin?

“Allah iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır. İnkar edenlerin velileri ise tağuttur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.” (2/257)

Hrant Dink’in öldürüldüğünü duyduğumda ne çok üzülmüştüm/ üzülmüştük hep birlikte. Öyle bir kalemin, öyle bir insanın yok edilişi ve öncesindeki yaşadıkları kahretmiş ve üzmüştü bizi. İnsanlık adına, özgürlük adına, pis kokulu milliyetçilik akımının kurbanı oluşu adına üzülmüştük hep birlikte.

Tabulaştırılmış düşünce, sembol ve kişiler adına işlenen cinayetlerden bir tanesiydi Dink’in öldürülüşü. Yanlıştı, olmamalıydı, haksızlıktı… Irkına, cinsine, dinine bakmadan ölümüne üzüldü pek çok insan haklı olarak. Binlerce insan yürüdü yollarda “Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz” diye!..

Peki şimdi nerede o insanlar, kardeşler! İlle de ölüm mü olmalı seslerini çıkartabilmek için? Bir Müslüman kardeşinin okuluna gidememesi, insanların gözü önünde kahrından ve utancından akıttığı gözyaşlarıyla başını açmak zorunda kalması, işinden atılması, aşağılanması, bir avuç insanın, yasaları dele dele, insanların (buna sizlerde dahilsiniz) istek ve beklentilerini ellerinin tersiyle silkeleyerek, “biz varız ve ancak bizim istediğimiz olur bre!” diyerek hakların gasp edilmesi; ayaklanmak, şaha kalkmak, “Hepimiz Müslümanız, hepimiz örtülüyüz” diyerek sesleri duyurmayı gerektirmiyor mu hala?

Nüfusun %90’nı Müslüman deniyor amma, biz doksanının değil, %60’ının haklarını savunmasına da razıyız. Kadınıyla-erkeğiyle, örtülüsüyle-açığıyla, Müslümanım diyen herkesin davası bu! Özgürlük sevdalılarının, hümanistlerin, gerçek sosyalistlerin, adalet savaşçılarının davası!

Örtüsünü korumak isteyenler ‘güvercin ürkekliğini’ yaşamıyor mu? Onların da bir yanları işkence, bir yanları tedirginlik değil mi sanıyorsunuz? Sokağa çıktıklarında üzerlerine dikilen bakışlar, aşağılamalar, tehditler psikolojilerini bozmuyor mu zannediyorsunuz?

“Allah’ın arz-ı geniş değil miydi?” sorusuyla cebelleşip, hicret etmeyi düşünmüyorlar mı? Doğup büyüdükleri, emek ve alın teri döktükleri, sevdiklerinin var olduğu ülkeyi bırakıp, başka memleketlerde okumak durumunda kalanların olmadığını mı sanıyorsunuz?

Kıyafetlerinde, ayakkabılarında delikler olduğunu saklasalar da, yüreklerinde açılan delikleri gizlemek kolay mı zannediyorsunuz? ‘Onurum, namusum’ diyerek sahip çıkıyorlarsa örtülerine, akranları, arkadaşları, ağabeyleri okurken okuyamamak, güvercin misali hassas kalplerinde fırtınalar kopartıp, beyinlerinde zelzeleler oluşturmuyor mu sanıyorsunuz?

Görmüyor musunuz ki, bir güvercin kadar özgürlükleri dahi yok genç kızlarımızın, kadınlarımızın. Üniversite, hastane, meclis, valilik vs. meydanlarında ürkek ama özgürce dolaşabiliyorlarken güvercinler, örtülü kadınlarımız taşıtlarda bile tartaklanıp açılmaya zorlanıyorlar Ebu Lehep’lerce!

Elbet olanları Allah’a havale etmeyi ihmal etmeyecektir kızlarımız. Onları yaratan, kendisine halife kılan Rableri, onların sesini işitecek ve kurutacaktır ellerini ve dillerini!

“Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak.” (111/1-3)

İnsanı yaratırken Allah, kendi tercihlerini kendilerine bırakmıştır. Yani insanları irade sahibi kılmıştır. Yani özgür bırakmıştır. Dilediklerince davransınlar, doğru veya yanlış kararı kendileri versinler istemiştir. Öyle iken, nasıl oluyor da, insanlık haklarımızdan olan tercih hakkımız birileri tarafından alınmaya çalışılıyor?

Nasıl oluyor da kimleri sevip, kimleri sevmeyeceğimiz, ne giyip ne giymeyeceğimiz zorla dikte edilmeye çalışılıyor?

“İrade tercih edebilme yetisine denir. Tercih edebilmek için irade gerektiği gibi iradeyi kullanma serbestiyeti/ hürriyeti; daha Türkçe deyişle iradeyi kullanma özgürlüğü de gerekir. Yani irade, seçim koyma yetisi olması hasebiyle, özgürlüğü zorunlu kılmaktadır. Zira özgürlüğün olmadığı bir durumda seçmenin, dolayısıyla irade koymanın varlığından söz etmek mümkün değildir.” diyor molla Ahmet Kaya ‘Özgürlük-İrade İlişkisi Üzerine’ başlıklı yazısında.

Bu şu demek olmuyor mu? Rejim bizim irade, yani tercih, yani özgürlük hakkımıza direk müdahale edip, gasp etmektedir!

Sen söyle ey Sevgili!.. Bu hak mıdır, reva mıdır kullarına? Bizim gibi, yarın onlarda çıkmayacaklar mı huzuruna?

“Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah’a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez.” (42/40)

Selam ve dua ile.

YAZIYA YORUM KAT

12 Yorum