1. YAZARLAR

  2. Leyla İpekçi

  3. ‘Hayır’ın adaleti!
Leyla İpekçi

Leyla İpekçi

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Hayır’ın adaleti!

27 Temmuz 2010 Salı 17:05A+A-

Televizyonu açtığımda Kılıçdaroğlu Ordu mitinginde konuşuyordu. “Yeni anayasayı biz yapacağız, siyasi ahlak yasası getireceğiz” diyordu. Ne güzel, ne gerekli bir öneri diye geçirdim içimden. Tüm anayasa garabetinin değişeceği o kutlu günleri de görebilmeyi umarak bir an önce.

Peki ya bugün? Önümüzde seçimlerden önce bir halk oylaması var. Orada neden size oy verelim? Neye hayır demeliyiz? Sloganında var sadece: “Hayırda hayır var!” Rengi kahverengi diyor ‘hayır’ın. Tipini tarif ediyor mitingde. İçerik? Yok. Siz bırakın şimdi bu anayasa değiştirmenin ilk adımlarını. Bizim dediğimizi yapın, içini nasılsa doldururuz. Yeter ki AKP’nin dediğini yapmayın!

Bu ‘alt metni’ çok fazla duydum son üç yıl içinde. Sözgelimi geçen yıl Kürt açılımının ilk telaffuz edildiği günlerde, (hatta ilk günün ilk saatinde) “bu iş AKP ile olmaz” diyerek istikrarlı bir biçimde itiraz edenleri de epey dinledim. Daha geçenlerde, bu yaklaşımda olanlardan biri, bir siyaset bilimci şöyle dedi: “AKP’li bakan ve milletvekillerinin birbirinden farklı tavırlarına bakarak bu işin olmayacağını anlamıştım.” Dedi ki, bu partide farklı sesler çıkarken bu iş zaten olmazdı!

Bizler henüz bu açılımın AKP ya da bir başka partiyle olup olmayacağıyla hiç ilgilenmezken, farklı çıkan seslerin belli bir çoğulculuğa tekabül etmesinden de rahatsız değilken... Ve akan kanın durmasını her şeyin üzerinde görürken... Birileri en baştan ‘kara siyaset’ yapmıştı: “Bu partiyle olmaz.”

Barış grubu gerilla kıyafetleriyle geldiğinde... Habur’daki ilk görüntüler eşliğinde Başbakan olumlu tavır aldığında... “Bu partiyle bu iş olmaz”cılar koro halinde milliyetçi ve ulusalcı kabarmalarla bunun bir ihanet olduğunu göstermek için elinden geleni yapmıştı. AKP geri adım attığında da mutlu oldular. Şehit cenazeleri sıklaştığında timsah gözyaşı dökenleri de tanıdık çoktan. Bugün hüzünlü bir ton takınarak “haklı çıkmak istemezdik” derken onlar, bakıyorum gözlerinin içine...

Bugün de ortada bir ilk adım söz konusu. Anayasa paketindeki değişiklik, halk oylamasında. Üstelik de CHP’nin her fırsatta sığındığı Anayasa Mahkemesi’nden de tescilli bu kez. Hayırcılar haykırıyor. Kimi sınıf mücadelesini desteklediği için hayır diyor. Kimi AKP’nin neo-liberal çizgisi ile emperyalizmi aynı çukurda boğmaya çalıştığı için.

“Artık sadece bildiğimiz emperyalistlerin çizgisinde hareket etmiyor AKP. Rusya’yla, İran ve Brezilya’yla iş tutuyor. Eksen kaydığı için mutlu olmalısınız o halde!” Deseniz... Ona da hayır diyorlar. Hayır!

Kimi Kürtlere hak ettikleri haklar verilmediği için hayır diyor. HSYK’nın mevcut yapısı düzeltilmeden Kürt sorununda bir çözüme varılamaz ki diyorsunuz... Duymuyorlar.

Güneydoğu’daki faili meçhullerin birçoğunun sorumlusu olan albay Ergenekon’dan yargılanırken, gizli tanık tehdit ediliyor. Bunca yakınını yitirmiş olanları bu hiç ilgilendirmiyor mu? Suskunluk... Yargı ayağı adalete tâbi olmadan hiçbir demokratikleşme hamlesinde ilerleme kaydedemediğimiz ortada. Mahkemeler, kaybolan cinayet dava dosyalarının zaman aşımını onaylıyor yıllardır. Ama olsun!

Kürt meselesi elbette yargı ayağından ibaret değil. Yine de hayır demek için bir gerekçe olamaz. Böyle diyorsanız, bu sefer de niyet okuma refleksi giriyor devreye: “Şimdi bu paketi onaylıyorsunuz ama mesela YÖK’ün kaldırılması konusunda artık ağzınızı açmazsınız!”

Bu pakete evet diyenlerin niyetini okuyarak paketin oylanmaya değer olup olmadığının analizini yapıyorlar. Paketin içeriğine bakmak yerine, onu destekleyenlerin bazı olumsuz örneklerini genellemeye tâbi tutarak gerekçe göstermek... Ve hayır vermek üzere analizler yapmak... Hayır’ı kapsayamıyor bir türlü.

Ergenekon, Balyoz, Kafes davaları ortada olanca ağırlığıyla dururken böylesine ‘yan gerekçeler’le hayır demek. Bu suç düzeninin devamına çanak tutar ancak. Yalnızca buna yarar maalesef.

Eğer Susurluk’tan beri yasaları defalarca çiğneyip hiç yargılanmamış olan kadro içeri alınmasaydı hep birlikte faşizmin pençelerinde kıvranıyor olacaktık bugün. Cinayet ve katliamları defalarca tertiplemiş, kendi halkını birbirine defalarca düşürmüş suçluların vukuatlarıyla sözgelimi Erdoğan’ın eksik ve birbirinden tutarsız açıklamaları aynı birimle tartılabilir mi? Adaletli olur mu bu?

“12 Eylül’de bir sağdan bir soldan astık” diyordu Kenan Evren. Bu anlayışın adalet içerdiğini söyleyeniniz varsa, bari ben de onlara bakarak vereyim 12 eylülde ‘yetmez ama evet’imi!

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT