1. YAZARLAR

  2. Roni Margulies

  3. ‘Hayır’ kelimesinin kaç anlamı vardır
Roni Margulies

Roni Margulies

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Hayır’ kelimesinin kaç anlamı vardır

21 Temmuz 2010 Çarşamba 16:47A+A-

Sapla samanın ayrılması sadece kırsal bölgelerde değil, siyasette de iyidir.

Köyler benim için Ahmet Kutsi Tecer’in ve tüm ilkokul çocuklarının ifadesiyle sadece “Orda bir köy var uzakta” dizesine uygun yerler olduğu için, oralarda sapla saman nasıl ayrılır, niye ayrılır, bilmem. Ama siyasette nasıl olduğunu biliyorum.

Necmettin Erbakan 1996 yılında başbakan oldu. Ve Türk solu gerçek dünyayla tanıştı. Tanıştığı bu dünyayı beğenmedi. Ve korktuğu durumdan kurtulmak için gözlerini kapatan küçük bir çocuk gibi, beğenmediği dünyadan çekildi, kendi içine kapandı.

O güne dek sol, nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede Müslümanları ve Müslümanlığı hesaba katmadan siyaset yapma lüksüne sahipti. Solun Kemalist devlete borçlu olduğu bu lüks, Refah Partisi’nin geniş kitlelerin taleplerini ve düzene muhalefetini Müslüman bir dille ifade edebilmesiyle birlikte sona erdi. Artık, dindar insanlar yokmuş gibi siyaset yapmak mümkün değildi. Ve hâlâ değil.

Artık solun önünde bir seçenek vardı: Ya dinin muhafazakâr ve ama aynı zamanda muhalif olabilme özelliğini anlayacak, Müslümanlığın anti-emperyalist ve devlet karşıtı olabilme özelliklerini kavrayacak, bu duruma uygun politikalar geliştirecekti, ya da “Her din her yerde ve her zaman gericidir, dindar insanlar mürtecidir, işimiz olmaz” diyecekti.

İkincisini yaptığı durumda, Ortadoğu’da emperyalizmin, Türkiye’de resmi ideolojinin ve devletin yanında saf tutma durumuna düşecekti; daha az kötü bir olasılıkla da kendini kitlelerden tecrit edecek, siyasetin dışında kalacaktı.

Erbakan hükümeti Türk solunun önüne İslam sorununu koymakla kalmadı. 28 Şubat muhtırasıyla birlikte bir sorun daha çıktı ortaya. Sol, ilk kez kendisine saldırmayan bir askerî darbe ile karşı karşıyaydı. Dahası, darbenin devirdiği koalisyon hükümetinin iki ortağından biri İslamcı bir partiydi. Hem sola saldırmayan, hem de “irticacı” bir hükümeti deviren bir darbe! Sol ne diyecekti?

Ya Kemalist devlet mekanizmasının demokratik süreçlere istediği gibi müdahale etme hakkı, ya seçilmiş hükümetlerin hükümet etme hakkı savunulacak, ya da tarafsız kalınacaktı. “Ne şeriat, ne darbe” denildi, yani tarafsız kalındı.

Ve gerçekte keskin siyasî dönemeçlerde tarafsız kalmak mümkün olmadığı için, seçilmişlerden değil, seçilmemişlerden yana taraf olmak durumuna düşüldü.

O gün bugündür aynı durum keskinleşerek devam ediyor. Sapla saman, devletten yana olan solla devlete karşı olan sol ayrılıyor.

Bunun en yeni ve en çarpıcı örneği Anayasa referandumu.

Sol 30 yıldır bu Anayasa’nın değişmesini istiyor. Şimdi birileri değiştiriyor. Az değiştiriyor, çok değiştiriyor, ama değiştiriyor.

Ve solun geniş kesimleri yine mevcut devletten yana tavır alarak “Hayır” diyor!

Bu nasıl açıklanabilir?

Örneğin, Türkiye “Komünist” Partisi’nin açıklaması şöyle:

Sol, kendisine evet dedirtmek isteyen sol ya da sağ liberallerle muhafazakârların ittifakına karşı bir hayır cephesini örmek durumundadır.. Bizim ‘hayırımız’la ötekilerin ‘hayırları’ arasında.. temel bir fark vardır. Bizim ‘hayır’ımızla, onların ‘hayır’ı arasındaki fark! Türkiye halkına anlatmamız gereken, budur.

Siz de, benim gibi, “hayır” kelimesinin çeşit çeşit anlamları olduğunu bilmiyordunuz, değil mi?

Veya şunu nasıl buluyorsunuz:

Anayasa değişikliğine karşı net bir karşı duruşla birlikte statükocu milliyetçi güçlerden de kendisini ayıran ‘başka türlü bir hayır’ çizgisinde birleşiyoruz. Biz 12 eylülde iki Hayır birden diyoruz.

www.ikihayirbirden.com sitesinin duruşu daha da makul, değil mi? Çaktırmadan iki kez oy kullanmamızı öneriyorlar herhalde!

Bir de şu yaklaşım var:

Bizim ihtiyacımız ve çıkarımız.. emekçilerin, hak ve özgürlüklerine dayalı yeni bir anayasanın yapılması ve bu anayasayı yapacak bir Kurucu Meclis'in oluşması için harekete geçmesinde.

Tümüyle katılıyorum. Tamamen doğru.

Ama bugün içinde yaşadığımız dünyada ve bugün söz konusu olan referandumda ne yapacağız?

“Ben işçi sınıfını örgütlüyorum, bana bulaşmayın” mı diyeceğiz?

Siyaset gerçek dünyada yapılır, kelimelerin komikleştiği hayalî bir dünyada değil.

Gerçek dünyada berbat bir Anayasa değişecek. Evet, değişsin.

Ama çok az değişecek. O zaman, yetmez.

Yetmez, ama evet.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT