1. YAZARLAR

  2. Gültekin Avcı

  3. Gözbebeği göze zarar verirse
Gültekin Avcı

Gültekin Avcı

Yazarın Tüm Yazıları >

Gözbebeği göze zarar verirse

29 Kasım 2010 Pazartesi 00:06A+A-

Demokrasi oyununda hiçbir bürokratik aygıtın kutsiyeti yoktur.

Zira her kurumsal aygıt, ait olduğu milletin hayat sahasını korumak ve geliştirmek için vardır.

Fakat milletimizin diğer milletlere nazaran ordusuna özel bir değer verdiği doğrudur.

"Peygamber Ocağı" mottosuyla, uğruna asırlardır can verdiği dininin biricik sevgilisi aziz peygamberiyle ordusunu özdeşleştiren başka bir ülke var mı?

Harp Akademileri'ndeki konuşmasında bu gerçeği Org. İlker Başbuğ da ifade etmişti.

Yıllarca millet 'göz', ordu da 'gözbebeği' olmadı mı?

Peki, sonra ne oldu?

27 Mayıs 1960'ta, 12 Mart 1971'de, 12 Eylül 1980'de, 28 Şubat 1997'de ve 27 Nisan 2007'de gözbebeği iltihaplandı ve gözün hastalanmasına sebebiyet verdi.

Gözbebeğindeki iltihaplanma gözü çoğu kez kör etti.

Kısacası iltihaplanan gözbebeğinin tedavi edilmesi gerekiyordu.

Ergenekon yargılamaları, hukuken gerçekleştirilen açığa almalar, terfilerin durdurulması, ihanetlerin üzerine gidilmesi hep demokrasi tedavisinin cilveleri.

Ameliyat olması gereken bir cerrah bunu kendisi yapabilir mi?

Sanırım yapamaz. Başka bir cerrahın müdahalesi gerekir.

İşte TSK içindeki iltihaplanmaların ve illegal odakların tespiti ve tasfiyesi için sivil otoritenin müdahalesi bu sebeple gereklidir.

Ayrıca demokrasi kültüründe her siyasal iktidarın kendinden beklenen siyasal vizyonu tam olarak ortaya koyabilmesi için bürokraside kendi seçtiği ekiplerle çalışabilmesi gerekir.

Çünkü ancak bu suretle milletin kendisine verdiği iktidar süresi içinde başarılı olup olmadığı görülebilecektir.

Ama millet iradesine dayanmayan bürokratik kadroların sivil otorite tarafından değiştirilmesine çeşitli argümanlarla karşı çıkılırsa siyasal iktidara beklediği fırsat verilmemiş olur.

Böyle kısıtlı bir çizgide çalışan siyasal iktidarlardan; "Neden ekonomiyi düzeltemedin" veya "Demokrasiyi tam olarak neden gerçekleştiremedin" gibi soruların cevabını beklemek haksızlık olur.

Hükümete, Anayasa ve kanunlar ölçüsünde gereken serbest inisiyatif alanı bırakılmalı ondan sonra beklentilerin hesabı sorulmalıdır.

Bu sebeple İçişleri ve Savunma bakanlarının açığa aldığı 3 generalin ve diğer 22 Balyoz zanlısı generalin emekliye sevk edilebilmesi, hükümetin yasal ve hukuki olarak kullanabileceği bir inisiyatiftir.

Şehit analarının dinmeyen gözyaşları terfi getirmemeli.

Şaibe altındaki generallerin terfi edip etmeyeceği kamu vicdanında çoktan belirlenmiştir.

İşte Başbakan'ın Lübnan ziyaretinden dönerken uçakta yaptığı açıklamalar, bu fikir örgüsünü yansıtıyor:

"Sivil irade karar vermiştir. Bu, farklı yollarla aşılmaya çalışılırsa gereğini yaparız."

Bu sözler, farklı bir gerçeğe işaret ediyor. Belki de bir ilk.

Başbakan aslında şunu ifade ediyor:

Bundan böyle hükümet, demokrasinin askeri bürokrasinin duygusal refleksleri yüzünden yıpranmasına izin vermeyecek.

Bu konuda kanunların kendisine verdiği her yetkiyi kullanılır kılacak.

Bu zamana kadar hiç kullanılmayan, hatta kullanılması akıllardan dahi geçirilmeyen yetkiler gerektiğinde kullanılacak.

AK Parti, gerektiğinde denge gözetme kaygısını da bir tarafa bırakarak, askeri vesayeti bitirmeye kararlı ilk iktidar olduğunun işaretlerini verdi.

Gerektiğinde Genelkurmay Başkanı'nın bile görevden alınabileceği bir iktidar iklimi oluşturdu.

Askeri vesayetin en önemli garantörlerinden birisi Askeri Yargı.

Askeri Yargı'nın varlığı, TSK'daki illegal odakların kendilerine özel bir hayat sahası inşa etmeleri için elverişli bir iklim oluşturuyor.

Askeri Yargıtay, Tansel Çölaşan gözlüğüyle bakıyor demokrasiye.

Askeri Yargıtay'ın resmi web sitesinde 27 Mayıs şeytanlığından hâlâ "27 Mayıs inkılâbı" olarak bahsediliyor.

Utanç verici bir suç kalıbına Askeri Yargıtay'ın bakışı hâlâ böyle...

Başbakan'ın konuşmasında yeni anayasada Askeri Yargı'nın kaldırılacağı sinyalini vermesi bu açıdan çok önemli.

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT