1. YAZARLAR

  2. Rasim Ozan Kütahyalı

  3. Fethullah Gülen ve Abdullah Öcalan
Rasim Ozan Kütahyalı

Rasim Ozan Kütahyalı

Yazarın Tüm Yazıları >

Fethullah Gülen ve Abdullah Öcalan

22 Nisan 2009 Çarşamba 18:00A+A-

Türkiye’nin yüzleşmesi gereken iki realite var... Türkiye’den ziyade de Türk devletinin yüzleşmesi gereken iki realite var...

Bugünün Türkiye’sinde Kürt realitesi bağlamında herkesin bildiği sembolleşmiş bir isim var... Bugünün Türkiye’sinde İslam realitesi bağlamında da herkesin bildiği sembolleşmiş bir isim var... Türk devlet sisteminin varlığını ve gerçekliğini inkâr etmek istediği iki isim...

Bu isimler Fethullah Gülen ve Abdullah Öcalan...

Kendini kandırmayan, gerçeklerle dürüst biçimde yüzleşebilen herkes bu iki ismin günümüz Türkiye’sinde temsil ettikleri realitenin farkındalar... Bu isimlerin savunduklarından ve yaptıklarından tamamen bağımsız objektif bir durumu bu ülkede hangi görüşten olursa olsun herkes dürüstçe tespit etmek zorunda... Bu ülke ve bu devlet kendini kandırarak, yurttaşlarına sürekli yalan söyleyerek, açık seçik var olan gerçekleri inkâr ederek hiçbir yere varamaz... Hiçbir şey de elde edemez...

Fethullah Gülen’e ve Gülen’in öncülük ettiği harekete dair görüşünüz ne olursa olsun, bu hareketten ve Gülen’den ne kadar nefret ederseniz edin, Gülen’in bu ülkede onmilyonlarca insan tarafından sevilen ve hürmet gören bir insan olduğu gerçeği değişmiyor... Gülen hareketinin fiili mensupları dışında da, Türkiye dindarları arasında Fethullah Gülen’e hürmet etmeyen, Gülen’den hoşlanmayan insan sayısı istisnai rakamlara tekabül eder... Genelkurmay bu gerçekle yüzleşmek zorundadır... Gülen hareketine düşman olmak demek, bu milyonlarca insanı karşısına almak demektir...

Aynı şekilde Abdullah Öcalan’a ve Öcalan’ın önder olarak anıldığı harekete dair de görüşünüz ne olursa olsun, Öcalan’dan ne kadar nefret ederseniz edin, Öcalan bugün milyonlarca Türkiye yurttaşı tarafından bir şekilde sevilen ve hürmet gören bir insandır. Her ne süreçler sonunda olursa olsun, bugünün Türkiye’sinde durum budur... Geçtiğimiz yıl içinde üç milyon yurttaşımız “Abdullah Öcalan, benim irademdir” diyerek savcılıklara başvurmuştur...

Bu yazıyı okuyan birçok okur Öcalan’a dair nefret hisleriyle dolu olabilir... Birçok devlet aktörü de öyle düşünebilir... O halde böyle düşünenlerin önünde iki yol vardır... Ya “Öcalan, benim irademdir” diyen milyonlarca insanı da “terörist” olarak niteleyecek ve “terörle mücadele” adı altında milyonlarca Kürt yurttaşımızla savaşa devam edeceğiz... Bu iç savaş yıllarca, onyıllarca daha sürmeye devam edecek... Kan ve gözyaşı akmaya devam edecek... Ya da serinkanlı biçimde milyonlarca yurttaşın iradesiyle yüzleşeceğiz... O iradenin siyasi temsilcisi olan DTP’yi aktif biçimde bir barış sürecinin aktörü haline getireceğiz... Meclis çatısı altında bir silahlara veda sürecini başlatacağız... Bu süreçte şüphesiz MHP de çok önemli... Kürt meselesi DTP’siz çözülmez... Bunu hep söylüyoruz... Ama MHP’siz de çözülmez... Geçenlerde üst düzey bir DTP’linin bana söylediği gibi “MHP’siz barış olmaz”... Bu gerçeği de gözden kaçırmamak gerekir...

Bu süreçte Gülen hareketi de önemli bir noktada duruyor... Gülen hareketi ile DTP arasında anlamsız bir “zenciler kavgası” olduğunu daha evvel yazmıştım... Beni üzen şey bu iki hareket mensupları da birbirileri hakkında konuşurken hâlâ “devlet dili”yle konuşuyor... Gülen hareketinin yayın organlarında DTP’ye dair yapılan haberler JİTEM diliyle yapılıyor... Kürt hareketinin yayın organlarında ise Gülen hareketine dair yapılan haberler Cumhuriyet gazetesinin diliyle yapılıyor... İki taraf da birbirini muhatap aldığında birden bu toprakların hastalığı İttihatçı zihniyetin türbülansına giriyorlar... İttihatçı bir zihniyetin temsilcisi olarak birbirlerine çakıyorlar... Hemencecik türbülansına girdikleri İttihatçı zihniyetin hem dindarlara hem de Kürtlere düşman bir ideoloji olduğunu anında unutuyorlar...

Bu cumhuriyetin tarihinde mağdurlar her zaman fırsat bulduğunda muktedirlerin diliyle birbirine saldırdı... Bu sayede bu adaletsiz devlet mantığı kendini sürekli konsolide edebildi. Egemen devlet zihniyeti bir yönüyle yurttaşlarının büyük çoğunluğunu dışlıyordu. Bir yönüyle de neredeyse tüm yurttaşlarını bir açıdan kendi gayrı ahlaki zihniyet çemberine bağlamıştı... Bir açıdan bu ülkede devletin tam istediği tipte Kemalist yurttaş yüzde 10’u bile bulmaz... Bir yönüyle de bu ülkede herkes Kemalisttir... Herkes Kemalizmin anaforunda gezinmektedir. İmkân olsa da çemberin içine tam girsem diye tetikte beklemektedir...

Evet, Türk devlet mantığı bu iki isme manevi bağlılık ile somutlaşan geniş toplum kesimlerinin varlığını kabul etmek zorunda... Fakat bu toplumsal kesimler de, başka kesimler hakkında konuşurken, kendilerini dışlayan bu devlet mantığının diliyle konuştuklarını fark etmek ve bundan kurtulmak zorunda... Aksi takdirde bu yaşadığımız fasit döngü devam edecek...

TARAF

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum