1. YAZARLAR

  2. ADEM ÖZKÖSE

  3. Fas seyahatnamesi - 4
ADEM ÖZKÖSE

ADEM ÖZKÖSE

Yazarın Tüm Yazıları >

Fas seyahatnamesi - 4

30 Ağustos 2022 Salı 12:09A+A-

Trenle Fas’ta yolculuk

Marakeş’te dolu dolu iki gün geçirdikten sonra sabah otelden ayrılıp Meknes şehrine doğru yol almak için tren garına gittim. Artık ülkenin güneyinden ayrılıp kuzeydeki şehirlere doğru hareket edecektim. Garda biletimi alıp trenin kalkacağı saati beklerken önüme düşen bir twitten Rasim Özdenören ağabeyin vefat haberini öğrendim. Marakeş’deki tren garından Rasim Özdenören ağabey için dua ederken diğer taraftan da en son Ankara’da bir grup genç arkadaşla evine yaptığımız ziyaret gözümün önünden geçiyordu. Trenin hareket vakti gelince sırt çantamı yüklenip biletimde yazılı olan perona yöneldim. Peronun yerini tespit ettikten sonra yolculuk yapacağım koltuğu bulmak hiç de zor olmadı ve tren kısa bir süre içinde hareket etti.  

     Aynı odada birbirini tanımayan 8 yolcuyduk ve tren hareket ettikten kısa bir süre sonra aramızda eğlenceli bir muhabbet başladı. Faslı yolcuların üst üste Türkiye hakkında sordukları soruları cevaplarken ben de onlara gideceğim şehirlerle ilgili sorular soruyordum. 50 yaşlarındaki bir amca dışında tamamına yakını genç olan Faslı yolcuların Türkiye’ye bu denli ilgi göstermeleri, Faslı her bir gencin en büyük hayallerinden birinin de İstanbul’u görmek olmasına içten içe seviniyordum.

     Fas’ta uzun yolculuklar için tren hem ucuz hem de benim gibi farklı insanlarla tanışmayı seven biri için güzel bir seçenekti. Güneyden kuzeye doğru gittikçe etraf daha da yeşilleniyor, sapsarı çöl toprakları yerini yeşil alanlara bırakıyordu. Bizim trende bulunduğumuz kısım, ikinci kısım olarak geçiyordu. İkinci kısımdan bilet aldığınız zaman hem daha az para ödüyor hem de toplumun daha alt kesiminden insanlarla yolculuk yaparak Fas’taki farklı, pek fazla bilinip görülmeyen insanları tanıma imkânı buluyordunuz. Öyle derin bir sohbete dalmıştık ki zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Yolcuların bir kısmı Casablanka’da, bir kısmı da Rabat’da inince biz bulunduğumuz odada birkaç kişi kaldık. 5 saati aşan bir yolculuğun ardından ben de Meknes’deki garda trenden indim.

whatsapp-image-2022-08-30-at-00-08-04.jpeg

whatsapp-image-2022-08-30-at-00-08-06.jpeg

Alevi Hanedanlığı’nın başkenti Meknes

      İlk defa 11. Yüzyıl’da Murabıtlar tarafından askeri bir yerleşim yeri olarak kurulan Meknes, Alevi Hanedanlığı’nın kurucusu Sultan Maulay İsmail tarafından 1672 yılında Fas’ın başkenti yapılmış. Bugün Fas’ı yöneten Kral 6. Muhammed de Alevi Hanedanlığı’na mensup. Sürekli farklı hanedanlıkların iktidar mücadelesine şahit olan ülkede Meknes’in başkentliği de 1727 yılında sona ermiş.

     Meknes’te tren iner inmez şehrin merkezi olan  El Hedim Meydanı’na gitmek için bir taksiye atlayıp etrafı seyretmeye başladım. Açıkçası Meknes’in sokaklarında eski bir başkentin ihtişamından pek fazla iz yoktu ve evler, sokaklar son derece sıradandı.  Bu arada öğle sıcağı hala etkili bir şekilde kendini göstermeye devam ediyordu. El Hedim Meydanı’na yaklaşınca taksiden indim ve yan yana kahvehanelerin bulunduğu yokuşu yürüyerek aştıktan sonra El Hedim Meydanı karşıma çıktı. Meydanda günün bu vaktinde in cin top oynuyordu. Erkekler sıcaktan korunmak için daha çok etraftaki kahvehanelere çekilmişlerdi. Fakat Fas’taki kahvehanelerin hiç hoşuma gitmeyen bir yönü vardı. Bizdeki kahvehanelerde erkekler karşılıklı oturup sohbet ederler veya da oyun oynarlar. Fas’ta ise kahvehanelerde karşılıklı oturma yerine erkekler tamamen sokağa doğru oturuyorlar. Özellikle boş-beleş takımı sabahtan akşama kadar sokağa doğru çevrilmiş sandalyelerde geçen insanları seyrediyor. Ortaya son derece rahatsız edici bir görüntü çıkmasına rağmen Faslıların böyle bir kültürü benimseyip buna nasıl izin verdiklerini bir türlü anlayamadım.

   Surların kenarındaki El Hedim Meydanı’nın güney tarafındaki “Bab El Mansur” etrafta dikkatimi çeken tek yapı oldu. 1700’lü yıllarda inşa edilen ve tam bir anıtsal eser olan Bab El Mansur kapılarıyla ünlü olan Fas’ın en büyük ve en güzel kapılarından biriydi. Kapılar bizde estetik olarak çok fazla anlam ifade etmese de Tunus, Fas gibi Kuzey Afrika ülkelerinde kapılara büyük önem veriliyor. Evlerin duvarlarında genelde sade bir tarz kullanılırken kapılara farklı bir özen gösteriliyor.

     El Hedim Meydanı’ndan sonra hemen bitişikteki şehrin Medinası’na daldım. Dükkanları, daracık sokakları dolaştıktan sonra yakınlardaki Maulay İdris şehrine gitmeye karar verdim. Birkaç saat Maulay İdris’te geçirip akşama doğru Meknes’e dönmeyi düşünüyordum. Şehirde Maulay İdris’e giden dolmuşların toplandığı küçük garajı bulup hareket için sırası gelen dolmuşa bindim. Bu dolmuşlar bizim dolmuşlar gibi minibüslerden değil; büyük taksilerden oluşuyordu. Dolmuş dolunca Maulay İdris’e doğru hareket etmeye başladık. Meknes ile Maulay İdris arası yemyeşil dağlardan, birbirinden güzel köylerden oluşuyordu. Bindiğim dolmuşun penceresinden rüzgar püfür püfür eserken ben de etraftaki manzaranın tadını çıkarıyordum. Yaklaşık 1 saatlik yolculuğun ardından Zerhoun Dağları’nın eteklerine kurulu olan Maulay İdris’e ulaştık.

Maulay İdris şehri

        Dolmuştan iner inmez çevrede gördüklerimden otantik ve ilginç bir şehre geldiğimi fark ettim. Buraya ismini veren ve ehl-i beytten olduğu söylenen Maulay İdris’in kabrinin olduğu yeri öğrenmek için garajdaki bakkallardan birine girdim. Bakkalın sahibiyle konuşurken yanıma yaklaşan yaşlı bir teyze bana, “ben de o tarafa gidiyorum, beni takip et!” dedi. Yaşlı teyzenin peşine takıldım ve birlikte Maulay İdris’in kabrinin bulunduğu tarafa doğru yürümeye başladık. Şehrin ana sahası olan 6. Muhammed Meydanı’nı geçtikten sonra Maulay İdris’in türbesinin olduğu geniş kompleks karşımıza çıktı. Bana rehberlik yapan yaşlı teyzeyle uzun bir geçitten geçtikten sonra türbenin bulunduğu geniş alana geldik. Türbenin kompleksindeki bu abartı ve şatafatı görünce biraz keyfim kaçtı. Bu sırada yanıma üç kişi yaklaştı ve ehl-i beyt soyundan olduklarını söyleyerek Maulay İdris hürmetine benden para istediler. Din ve türbe üzerinden sahtekârlık yapmaya çalışan üçkâğıtçılara çatmıştım. Sözlerimle bu üç sahtekarın yüzlerini kızartıp başlarını yere eğdirdikten  sonra teyzeyle birlikte türbeden ayrıldık. Faslı teyzeye bana yardımcı olduğu için teşekkür edip Maulay İdris’in sokaklarını gezmeye başlamıştım ki Abdulvahap’la tanıştık. 50 yaşlarında olan Abdulvahap 4 dil bilen, muhabbeti güzel bir insandı. Birlikte uzun uzun şehri gezip dağın eteklerindeki ara sokaklarda vakit geçirdik. Abdulvahap Maulay İdris’i bana öyle sevdirmişti ki birkaç saatliğine dolaşıp ayrılmayı düşündüğüm şehirde kalmaya karar verdim. Bana evinde kalmayı teklif etse de ben rahatsızlık vermemek için kabul etmedim. Ayrıca hem ucuz hem de güzel olan Otel Kasbah tam da bana göre bir yerdi. Ben otele yerleşirken Abdulvahap da çocuklarını görmek için evine gitti. Bu arada karnım bayağı acıkmıştı. Akşam otelden çıkıp önce Maulay İdris’in meşhur köfteleriyle karnımı doyurdum. Daha sonra da akşam vakti cıvıl cıvıl olan 6. Muhammed Meydanı’ndaki kahvehanelerden birine girip genç garsondan nane çayı istedim. Bu sırada kendi kendime düşünüyordum. Daha önce hiç gelmediğim bir şehirde ve hiç tanımadığım insanların arasındaydım. Maulay İdris’in türbesinde karşıma çıkan üçkâğıtçı türbecilerin dışında şehirdeki herkes sırf Müslüman olduğum bana yardım etmeye çalışmıştı. Bu kardeşlik bağı kapitalizmin her şeyi çıkara dayandırdığı bir dünyada Müslümanlar için şükredilip onur duyulması gereken bir durumdu. Maulay İdris’te o gece bir kez daha her türlü zaaf ve eksiklerimize rağmen yeryüzünün en güzel ve en gurur duyulması gereken duygusunun Müslüman olmak olduğunu hissediyordum. Müslüman olmak gerçekten onur verici bir tercih, hayatı tüm yönleriyle anlamlandıran bir yaşam tarzıydı.

whatsapp-image-2022-08-30-at-00-08-05.jpeg

whatsapp-image-2022-08-30-at-00-08-05-1.jpeg

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum