1. YAZARLAR

  2. Ahmet Kurucan

  3. Fakirlik dindarlığın, zenginlik modernliğin parçası mı?
Ahmet Kurucan

Ahmet Kurucan

Yazarın Tüm Yazıları >

Fakirlik dindarlığın, zenginlik modernliğin parçası mı?

03 Şubat 2011 Perşembe 00:21A+A-

Zenginlik de, fakirlik de kaza ve kaderin tecellilerindendir. Zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmek kaza; kendi kesbiyle zengin olma da kader içinde mütalaa edilebilir kelami literatürde. Kaza, Hakk'ın hakkımızdaki takdiri, kader ise hadiselerin bu takdire uygun bir şekilde tahakkukundan ibarettir.

Kazayı kader, kaderi kaza olarak niteleyen ulema da vardır kelam tarihinde. Kavram tariflerindeki bu farklılık bir kenara, her iki hal de Allah'ın muhit ilmi dahilindedir. Doğuştan zenginlikle kesbi zenginlik arasındaki fark, ikincisinde insanın ihtiyari ve kesbi devreye girer. Aynı şeyler fakirlik için de geçerlidir.

Fakirlik ve zenginlik özelinde kelami müzakerelere yer verecek değilim bu yazıda. Sadece zenginlik modernliğin, fakirlik de dindarlığın bir parçası mı ve muhafazakâr kesim illa zengin olmak zorunda mı diye özetleyebileceğim bir soruya cevap vermeye çalışacağım.

Öncelikle, zenginliği modernliğin, fakirliği dindarlığın parçası gibi görenler bütün bütün haksız değil. Çünkü bu ülkede daha düne kadar çoklarında böyle bir algı vardı. Bunu destekleyen temel unsur, toplumsal hayatta bu algının fiili gerçekliğinin olmasıydı. Bugün özellikle muhafazakâr dindar kesimin zenginleşmesi ile başlayan ve hızla devam eden bir sürecin içindeyiz. Bu durum, sözünü ettiğimiz algının genel manada kırılmasına neden oluyor. Ama bütünüyle kırıldığını söylemek zor. Zira güçler mücadelesi devam ediyor. Bu mücadelede halkın dinî ve kültürel değerlerine büyük oranda yabancı olan ve mevcut sistemin oluşturduğu entelektüel, aydın, aristokrat, zengin, bürokrat kesim statükolarını kaybetmeyi düşünmüyorlar.

İkinci hususa gelince, bunun birinciye nisbetle muhafazakâr kesim adına daha önemli olduğunu düşünüyorum. Muhafazakâr kesimden bazılarının zenginleşmesi başka muhafazakârlara örnek teşkil ediyor. "Onlar oluyor, biz neden olmayalım?" ile başlayan bu süreç "onlarda var, bizde neden olmasın"a kadar uzanıyor. Yüksek hayat standartlarında yaşama arzusu, hırs, gösteriş ve bütün bunlarda yarış, insanları rüzgâr önünde sürüklenen bir yaprak gibi önüne katıyor ve bilinmez kavşaklara doğru sürüklüyor. Üzülerek görüyoruz ki bazen ortak değerlerimiz arasında en birinci sırada yer alan din ve dinî kurallar, sözünü ettiğimiz yarış esnasında maalesef unutulabiliyor, göz ardı edilebiliyor, hatta bazen "Allah affedicidir" sığınağının arkasına geçilerek şuurluca ihlal edilebiliyor.

Tam bu noktada bir hadise vesilesi ile şeref südur olan şu hadis akla geliyor: Efendimiz Ebu Ubeyde'yi vergi tahsili için Bahreyn'e gönderiyor. Belli bir müddet sonra Ebu Ubeyde geri dönüyor. İhtimal, Ebu Ubeyde'nin getirdiği malların bir kısmı veya hepsinin halka dağıtılacağı bildirilmiş olmalı ki o gün sahabe sabah namazı sonrası evine giden Efendimiz'in önünü kesiyor. Mevzuu anlayan ve tebessümle karşılayan Allah Rasulü (sas) "Ebu Ubeyde'nin Bahreyn'den bir şeylerle geri döndüğünü duydunuz herhalde?.." diyor ve aldığı evet cevabından sonra zenginleşme kulvarından kulaklarımıza küpe, yolumuza rehber olacak şu sözleri söylüyor: "Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler ümid ediniz. Allah'a yemin ederim ki, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat Ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın (bütün güzellikleri ve nimetleri ile) önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum." (Buhari, Rikak, 7; Müslim, Zühd, 6)

İslam'ın genel ilkelerinden biliyoruz ki helal dairede olmak, dinî değerlerle örülü hayat standartlarından sapmamak, hırs, riya, gösteriş içine girmemek, dünyanın fani, ahiretin ebedi olduğunu hiçbir zaman unutmamak, başkalarının hak ve hukukuna tecavüz etmemek, kanuna karşı hile yapmamak vb. şartlara kılı kırk yararcasına riayetle zengin olma yolunda yürümeye mani yok. Ama aksi bir hal yukarıda aktardığımız Efendimiz'in beyanında görüldüğü gibi insanı helak da edebilir. Hz. Ömer ne güzel der: "Sabırla şükür iki deve farz edilse, hangisine binsem aldırmazdım."

Zengin muhafazakâr kesimde vücut bulan bazı manzaraları görünce keşke sabredip eski hallerinde baki mi kalsalardı diyesi geliyor insanın!

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT