1. YAZARLAR

  2. Rasim Ozan Kütahyalı

  3. Eyyamcı ve goygoycu döneminin sonu
Rasim Ozan Kütahyalı

Rasim Ozan Kütahyalı

Yazarın Tüm Yazıları >

Eyyamcı ve goygoycu döneminin sonu

27 Ocak 2010 Çarşamba 09:24A+A-

Balyoz Darbe Planı’na dair her şey açık; ses kayıtlarındaki konuşmalar, krokiler, powerpoint sunumlar... Zaten bunlar “tahmin edilmeyecek şeyler” de değil... Akıl ve vicdan sahibi herkes 2002 seçimlerinden itibaren ordu içinde birilerinin alenen darbe yapmak istediğini biliyordu... Bu durum Balbay’ın günlüklerinde de çok açık... Ankara kulislerinde haber kovalayıp bu darbe niyetlerini bilmeyen yok zaten... İster ulusalcı ister muhafazakâr, ister Kemalist ister liberal her Ankara gazetecisi zaten darbe meraklılarını biliyordu... Saklamak ihtiyacı duyulmadan konuşuluyordu bunlar...

Ben şahsen “Evet, askerî darbenin ülkeye yararlı olacağını düşünüyordum” diyen birini “Aa öyle miymiş? Askerî darbe isteyen mi varmış?” diyenlere göre çok daha dürüst ve mert bulurum... Bu ilk ifadeyi söyleyen biri hukuktan çekiniyorsa da, bence çekinmemeli... Darbe yapmak isteyenleri alenen teşvik ve tahrik etmedikçe, anti-demokratik bir yönetim biçimini savunmak da bir liberal demokraside serbest olmalıdır... Nefret suçu işlemedikçe komünizmi, faşizmi ve köktendinciliği savunmanın da serbest olması gerektiği gibi... Fakat bu gerçekleri bile bile yalan söylemek, hedef saptırmak, eyyam yapmak çok daha aşağılık bir tavırdır...

Taraf
’ın Balyoz haberleri sonrası Türk medyasında bir şey daha çok netleşti... Bu haberler bağlamında Taraf ’a en çok kızanlar ulusalcılar/milliyetçiler ya da Kemalistler değil... Bu üç kimliği de ısrarla reddeden, yıllardır kendilerine özgürlükçü-demokrat süsü veren eyyamcı takımı... Bir medya fenomeni olarak Taraf bunları çıplak bıraktı... İçlerinde her zaman statükocu/devletçi bir ruh taşıyan bu sahte demokratların ne mal olduğunu kamuoyu Taraf sayesinde anladı... Yıllardır “Koyunun olmadığı yerde, keçiye Abdurrahman Çelebi derler” misali bu eyyamcı-goygoycu takımı işini yürütüyordu... Darbe söz konusu oldu mu “Darbeye hayır ama sivil hükümetin de hataları var” diyorlardı... Özgürlükler sözkonusu oldu mu “Yasağa karşıyım ama şu şu da var” diyorlardı... Hep eyyam, hep goygoy yöntemiyle her yere yakın durmaya çalışan bu gazeteci takımının miadı doldu... Bu kesimin bir temsil kabiliyeti de yok... Toplumda bir karşılıkları da yok... Bunlar medya içi dengelerde hep merkezde durmak isteyen, o sebeple de hiçbir fikri tam benimsemeyen, tam da karşı çıkmayan tüccar zihniyetinin adamlarıydı...

Solcu desen Murat Belge, Ahmet İnsel, Roni Margulies, Ömer Laçiner, Doğan Tarkan, Ahmet Tulgar, Sırrı Süreyya Önder gibi tavrı net, duruşu mert özgürlükçü sosyalistlerden, solculardan değiller... Liberal ya da muhafazakâr zaten hiç değiller... Ulusalcı-sosyalist ya da Kemalist de olamıyorlar, o şekilde mert bir tavır da koyamıyorlar... Kısacası bunlar hiçbir şey... Bu hiçbir şey olan zihniyet “merkez medya” da olamaz... Toplumsal temsil kabiliyeti yüzde 1 bile olmayan, dolayısıyla tiraj ve reyting değeri de aynı nispette olan kişiler nasıl “merkez” olur? Bu, yüzde 1 alan bir siyasi partinin ülkenin “merkez partisi” olmasına ve ülkeyi yönetmesine benzeyen bir durum... Bugüne kadar “dengeleri yönetmek” ideolojisi üzerinden bu anti-demokratik ve anormal durum yaşandı Türkiye medyasında... Artık bu dönem kapanıyor...

“Bu ülke sivil dikta rejimine gidiyor” tezinin gerçek sahipleri bellidir
... Ümit Zileli, Ali Sirmen, Deniz Som, Süheyl Batum gibi isimler yedi yıldır aynı tezi ileri sürüyor... Bu isimlerin tavrı hep belliydi, kişisel hesaplaşmalara ve konjontürel durumlara göre fikir değiştirmedi bu isimler. Hep net ve açıktılar... Eğer “Sivil diktaya mı gidiliyor?” tartışmaları dikkate alınacaksa muhataplar bu Kemalist ve ulusalcı yazarlardır... Yarın bambaşka hükümet yalakası bir tezle karşımıza gelebilecek bu ne idüğü belirsiz eyyamcı-goygoycu takımı değildir... Üstelik bu saydığım ulusalcı yazarların toplumda gerçek bir karşılığı var... O nispette toplumsal önemleri var... Aynı şekilde Cumhuriyet, Yeniçağ ve Sözcü gazetelerinin de toplumsal karşılığı var... Ümit Özdağ, Yılmaz Özdil ve Soner Yalçın gibi isimlerin de tavırlarının netliği sebebiyle toplumsal karşılıkları ve önemleri var... Tüm bu isimlerin bana ne kadar zıt olduğunu bilmeyen yok... Ama bu isimlerin ulusalcı-sol ya da milliyetçi-sağ zihniyetlerinin toplumda bir karşılığı olduğu gerçeğini de dürüstçe tesbit etmeliyiz...

Fakat hiçbir yerde tavır koyamayan denge, eyyam ve goygoy adamlarının hiçbir önemi, dolayısıyla tirajı ya da reytingi yok... Suç birazda eski alışkanlıklarla bu takımı hâlâ muhatap alanlarda, o yüzden sanal bir önem artışları oluyor... Artık devir değişti... AK Parti’ye yakın olarak bilinen medya da hiçbir toplumsal karşılığı olmayan bu isimleri muhatap almamalı... Muhatap alınacak gerçek karşıt fikirdeki isimler belli... Diğerleri fasa fiso...

TARAF

YAZIYA YORUM KAT