Ahmet Altan

Ahmet Altan

Yazarın Tüm Yazıları >

Ev hapsi

11 Ekim 2011 Salı 12:59A+A-

Bu savaş bitecek, bir ay sonra, bir yıl sonra, on yıl sonra ama bitecek.

Savaşın sonsuza dek sürmeyeceğinde hemfikir miyiz?

“Hayır, asla bitmeyecek” diyen kimsenin çıkacağını sanmıyorum.

O zaman bu savaş niye uzuyor?

Çünkü “silahla” bugünkünden daha iyi şartlar elde edeceğini sananlar var.

Temmuzda Kandil kendini bu yanılgıya kaptırdı, üç ayda bunun gerçekleşemeyeceğini hep birlikte gördük.

Şimdi, PKK’nın hata yaptığını, gücünü abarttığını gören bazıları PKK’yı silahla bitirme hayallerine kapıldılar.

PKK’nın hayalinden farklı değil bu da, denerlerse PKK gibi kısa zamanda hatalarını görürler.

İki taraf da silahla gelinebilecek son sınıra gelip dayandı, bundan sonra sadece insanlar ölür ama ne PKK silahla toprak alabilir, ne devlet silahla PKK’yı yok edebilir.

Silahın miadı doldu bu savaşta.

Biraz kabaca söyleyeceğim için beni bağışlayın ama “ahmaklığın lüzumu yok”, normal bir insan zekâsı, bir şeyin onun hayalindeki gibi olmadığını kavramak için kaç defa denemek zorundadır, kaç denemeden sonra “bu benim sandığım gibi olmuyor” der?

Her “deneme” ölüm demek.

Son “denemede” de kaç insan boş yere öldü.

Şimdi, en azından PKK yönetimi gerçekleri kavramış gözüküyor, Apo’yu dışlayarak, “devrimci halk savaşı” hayalleri kurarak, temelsiz analizlerin üzerine stratejiler oluşturarak bir yere varılamayacağını anladıklarını umuyorum.

Bunun ümit verici işaretleri var.

Karayılan’ın yazdığı mektup bunun çok önemli bir işaretiydi.

PKK’nın Kandil’deki lideri temmuzda tırmanan savaşı “kendilerinin başlatmadığını, hükümetin kendilerini buna zorlandığını” söylüyordu.

Doğru söyleyip söylememesi hiç önemli değil, önemli olan “savaşı başlatmanın” doğru bir hareket olmadığını “kabul etmesi” ve bu “yanlışın” kendilerine ait olmadığını kanıtlamak istemesi.

“Elbette savaşmak gerekir, ezeriz, parçalarız” nutuklarından, “savaşı tırmandırmak bizim hatamız değildi” noktasına gelmek umut verici bir değişim.

Karayılan’ın o mektubundan sonra hâlâ “temmuz hesaplaşmasına” takılıp kalmanın bir anlamı olduğunu sanmıyorum, hepimiz neler yaşandığını gördük, bundan sonrası için “temmuzu” değil Karayılan’ın mektubunu “başlangıç” olarak kabul etmeliyiz bence.

Önceki gün de Aysel Tuğluk, Radikal İki’de bir yazı yazdı, “Apo’nun ev hapsine çıkması halinde PKK’nın sınırdışına çekilebileceğini” söyledi.

Kurtuluş Tayiz, dün Tuğluk’u arayıp, “bunun kişisel bir fikir mi yoksa Kandil’in de benimseyebileceği bir görüş mü” olduğunu sormuş, Tuğluk, Kandil’in de bu görüşü paylaştığını ya da paylaşabileceğini söylemiş.

Bu da çok önemli bir adım.

Tuğluk’un yazısı PKK’nın “temmuz pozisyonunun” değiştiğinin ikinci işareti.

Temmuzda Kandil yönetimi Apo’yu dışlayacak, önemsizleştirecek bir adım atmış, onun talimatlarını dinlememişti.

Yaşananlar, Kandil’e “Apo olmadan kendi taraftarlarını bile etkileyemeyeceklerini” gösterdi.

Şimdi yeniden Apo’ya dönüyorlar.

Bu, PKK hattındaki kırılmaların, belirsizliklerin ortadan kalktığını gösteriyor.

Yeniden, daha ciddi biçimde müzakerelere dönülebilir, Apo’yla “hareketin önderi” olarak görüşülebilir, karşılıklı olarak pazarlıklar yapılabilir.

Birçok Türk’ün Apo konusunda çok hassas ve öfkeli olduğu bilinen bir gerçek ama “geçmişle hesaplaşacağız” diye gelecekten vazgeçeceksek, Kürtlerin de unutmakta çok zorlandıkları acı dolu bir geçmişleri olduğunu akılda tutmak gerek.

Apo, eninde sonunda ev hapsine çıkacak, ilânihaye onu İmralı’da tutmanın anlamı da, gereği de yok.

“Bir mahkûm nasıl ev hapsine çıkar, nasıl hukukta böyle bir ayrıcalık sağlanır” diyecekler olacaktır haklı olarak ama 12 yıl hapis yatmış bir “siyasi lideri” ev hapsine çıkartabilecek yasal bir çözümü formüle edebilecek kadrolar var bu ülkede.

“Yarıaçık bir cezaevinin” kenarında, iyi korunan bir “lojman” yapabilirler, belli bir süre yatan “siyasi mahkûmlar” için “ev hapsini” genel bir uygulama haline getirebilirler, içinde ev olan devlete ait bir araziyi “hapishane” ilan edebilirler.

Bilmiyorum ama istenirse çözümü bulabileceklerine eminim.

Apo ev hapsine konur.

PKK da sınır dışına çıkar.

Savaş bitmese de durur, insanlar ölmez.

Çağdaş bir anayasayla Kürtlerin haklarını kabul ederken, PKK ile de savaşı tümüyle sonlandıracak müzakereleri sürdürürler.

Amaç “bileğini bükmek, yenmek, parçalamak, yok etmek” olmaz da, “savaşı ve ölümleri” bitirmek olursa çare bulunur.

İnsanları ölümden kurtarırız.

Bu da neticede Kürt-Türk hepimiz için büyük bir zafer olur.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum