1. YAZARLAR

  2. Fehmi Huveydi

  3. Ergenekon depreminin sonu iyi
Fehmi Huveydi

Fehmi Huveydi

Yazarın Tüm Yazıları >

Ergenekon depreminin sonu iyi

03 Kasım 2008 Pazartesi 05:29A+A-

Türkiye’de bugüne dek hâkim olan sistemde asker vatandaşı tutuklardı; aksinin yaşanması içinse mucize gerekirdi. Türkiye’nin yaşadığı çalkantıların çoğunda Ergenekon’un parmağı var. Örgütün nihayet sanık sandalyesine oturtulmasıyla siyasi deprem yaşayan Türkiye, yeni bir döneme giriyor.

Türkiye, ülkenin kaderine en az yarım asırdır hükmeden derin devletin en önemli ipleri elinde tutmasının ardından, bugünlerde tarihinde yeni bir döneme giriyor. Bu, asrın davasının görüldüğü İstanbul’a ulaştığınız anda yankılarını hissettiğiniz siyasi bir deprem. Zira birçok kimse ‘Ergenekon örgütü’yle temsil edilen derin devlet kabûsunun yok olmak üzere olduğunu hâlâ doğrulamıyor. Bu örgüt 1950’lerden bu yana ülkeyi sarsan askeri darbeler ve suikastlarden bombalamalara uzanan birçok büyük veya gizemli olayı harekete geçirerek siyaseti pusuda bekledi.

Hükümetin, herkesin Türkiye’de son 50 yıldır yaşananların iç yüzünü bilmesi için davanın ayrıntılarını aktarmakta kararlılık gösterdiği açık. Sanıkların isimleri internet sitelerinde yayımlandı. 2 bin 455 sayfalık bir iddianame söz konusu; içerdiği iddialarla suçları destekleyen 5 milyon belge olduğu söyleniyor.

İlk kez 1997’de yazmıştım...

Üç emekli generalin yanı sıra eski İstanbul Üniversitesi rektörünün ve ileri gelen bir gazetecinin sanıklar listesinde bulunması dikkat çekiyor. Listede birçok ordu mensubu, polis, Atatürkçü Düşünce Derneği’ne üye olan bazı aşırı milliyetçiler de yer alıyor. Davayı izleyenler, generalleri tutuklamanın bir kırmızı çizgi olduğunu bilir. Hâkim sistemde asıl olan, generallerin vatandaşları tutuklamasıydı; aksinin yaşanması içinse, bir mucizenin yaşanması gerekiyordu.

Türkiye’yi yakından izleyenler, generallerin tutuklanmasının ve yargılanmalarının neye işaret olduğunu bilirler. Bu ülkede ordu korkunç derecede bir kutsallıkla çevrili ve generaller kendilerini Atatürk’ün mirasçısı, laikliğin bekçisi ve cumhuriyetin vasileri olarak görür. Fakat ‘ordunun devleti’, özellikle de AB’nin Türkiye’ye siyasi hayatta ordunun rolünün azaltılmasını şart koşması sonrası fazla uzun sürmedi ve iktidarları zamanla geriledi. Hatta MGK’da çoğunluk sivil siyasetçilerin oldu. Askerin eli siyasi karar alma organından çekildi ve toplum askerlerle ilişkilerde daha cesur oldu.Bu cesaret, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, ordunun ülkenin güneydoğusundaki bir sınır karakolunu savunmaktaki ihmalkârlığını eleştiren gazetelere şiddetle saldırdığı bir açıklama yapınca ortaya çıktı. Taraf gazetesi genel yayın yönetmeni Ahmet Altan, içerik ve dil açısından cesur bir makalede, ‘Siz kimsiniz de sayın komutan bizi tehdit ediyorsunuz?’ diye yazdı. Hatta yazar F-16 uçaklarını Taraf gazetesini binasını bombalamak için gönderip göndermeyeceğini sorarak alay da etti. Gazeteler sınır karakoluna yönelik PKK saldırısında ölen bir askerin cenazesi sırasında golf oynadığı için, kara kuvvetleri komutanını da şiddetle eleştirdiler.

Ergenekon örgütünün adını 11 yıl önce duymuştum ve bana bu örgütten söz eden uzman ismini vermememi istemişti. 21 Mayıs 1997’de yazdığım ‘Türkiye’de derin devlet’ başlıklı makalede, bu örgütün esas müttefiki olan ordunun siyasi nüfuzuna yoğunlaşmıştım. ‘Türkiye’de karar sahibi kim?’ diye soruyordum. O sıralarda İslamcı Refah Partisi’nin lideri Necmettin Erbakan başbakandı; Genelkurmay Başkanlığı ona, istifaya zorlayana dek baskı yapmıştı. Makalede, Türkiye siyasetine hükmeden bu gizli dünyanın gerçeklerini öğrenmeye çalıştığımı, karşılaştığım bazı Türklerin de bana, “Gerçeği öğrenmek için kendini fazla yorma, çünkü bu konu sadece dışarıdan gelen gözlemciler değil, Türkler için de zorlu bir konu” dediğini aktardım.

İslami arka plana sahip güçlerin Türk siyasetinde yükselmeye başlamasından bu yana, aşırılıkçı laikler güçlerini seferber etti; tek uğraşları, laikliğe ve Kemalist kültüre tehdit oluşturdukları gerekçesiyle bu kişilerin yollarını kesmek oldu. Bu görev, kuruluşuna dair farklı görüşler bulunan Ergenekon örgütünün hedeflerinden biri haline geldi. Bazıları Ergenekon’un Sultan Abdulhamid’i deviren ve halifeliği kaldıran İttihat ve Terakki’nin uzantısı olduğunu; bazılarıysa NATO’nun kolu olup Soğuk Savaş’ta Avrupa’daki istihbarat servislerinin komünizmle mücadelesi çerçevesinde kurulduğunu ifade ediyor. Fakat Ergenekon’un Türkiye’nin yaşadığı çalkantıların çoğunluğunda parmağı olduğu hususunda herkes hemfikir. Örgüt devletin çeşitli eklemlerine yayılmış durumda; hatta bir uzmanın tespitine göre üye sayısı yaklaşık 40 bin.

Kasım 1996’da meydana gelen bir olay, bu tehlikeli örgütün gücüne ve ne kadar yayıldığına ışık tutuyor. Siyah bir Mercedes Türkiye’nin batısında bir yolda hızla gidiyordu. Karşısına büyük bir kamyon çıktı, iki araç çarpıştı ve üç yolcu öldü.

Biri eski İstanbul emniyet müdürü, ikincisi aranan bir mafya lideri, üçüncüsüyse eski güzellik kraliçesiydi. Yaralanan dördüncüsü kişiyse, dokunulmazlık sahibi olan bir Kürt aşiret lideriydi. Soruşturmada grubun içişleri bakanıyla yaptıkları bir toplantının ardından İzmir’den gelmekte olduğu ve aracın içinde silah bulunduğu anlaşıldı. Bazı yolcuların telefon kayıtları, Tansu Çiller’in aralarından biriyle konuştuğunu açıklıyordu. Dava dosyasındaki izler gizlendi ve suçlananlar hakkında hafifletilmiş kararlar verildi. Bu sonuca yol açan sebeplerden biri de, hükümetin orduyla mücadelede zayıf olmasıydı. Zamanın genelkurmay başkanı konunun ordunun uzmanlık alanı olduğunu ifade ederek jandarma komutanının sorgulanmasına karşı çıkmıştı.

Bu kez tesadüf, Türkiye’de daha farklı dengeler içeren şartlar gölgesinde yaşandı. Bazı medya organları hükümeti ülkede şeriat uygulamakla suçlamakta birlik oluşturdu. Bu durumsa, laikliği savunma gerekçesiyle düzenlenen bazı protesto gösterilerinin gerekçesi oldu. Bu atmosfer içinde, İslamcıların diğerlerini korkutmak istediğine yönelik bir mesaj vermek için Cumhuriyet gazetesinin avlusuna iki bomba atıldı. Danıştay’a saldırı düzenleyen bir avukat bir yargıcı öldürdü ve sorgusunda, yargıç üniversitede başörtüsüne izin verilmesine karşı çıktığı için bu eylemi düzenlediğini ifade etti. Doğal olarak laikler bu olayı kanıt gösterip, hükümetin izlediği politikanın yanlış olduğu yönünde uyarılar yapmaya başladı.

Hükümete ‘misilleme’ gelebilir

Geçen yılsa, yetkililerin Ümraniye’de takibe aldığı bir gecekonduda bombalar ve epey önemli belgeler bulundu. Bulunan bombaların seri numaralarının Cumhuriyet gazetesine atılanlarınkiyle aynı olduğu anlaşıldı ve Danıştay saldırganının emekli generallerden biriyle birlikte çekilmiş bir fotoğrafına rastlandı. İpuçları Ergenekon’un hükümetle çekişmede PKK’yla ilişkisine de işaret ediyordu. Abdullah Öcalan’ın örgütle ilişkisine dair tekrarlanan şüpheler var.

Bir uzman bana, örgütün modern Türkiye tarihinde ilk kez kendileriyle açık çatışmaya giren hükümete misilleme yapmasını uzak ihtimal saymadığını ifade etmişti. Darbe, ordu içindeki sürpriz bir hareketten gelebilir. Uzmana göre, Başbakan Tayyip Erdoğan, hatta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül suikasta uğrayabilir. Hatta Gül, Ergenekon tarafından zehirlendiği iddia edilen eski cumhurbaşkanı Turgut Özal’la aynı kaderi paylaşabilir.  Ancak herşeyden önemlisi, Ergenekon’un nihayet sanık sandalyesine oturtulması. (Mısır gazetesi Ehram, 28 Ekim 2008)

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT