1. YAZARLAR

  2. Melih Altınok

  3. Erdoğan’a ne oldu, bize ne oluyor
Melih Altınok

Melih Altınok

Yazarın Tüm Yazıları >

Erdoğan’a ne oldu, bize ne oluyor

12 Şubat 2013 Salı 00:24A+A-

Başbakan Erdoğan’ın darbe davalarındaki “tutuklulukları” eleştirmesi ve Balyoz hükümlüsü Ergin Saygun’u ziyaretinin ardından herkes aynı yanıtın peşinde.

Neler oluyor?

Bu sorunun yanıtı aradığım başkentteki AK Partililer, “Askerî vesayetle mücadelede bir ricat mı sözkonusu” dememe fırsat vermeden heyecanla söze başlıyorlar.

Belli ki son günlerde bu soruyla sık sık karşılaşıyorlar.

“Ana paradigmalarında” asla bir değişiklik olmadığını ısrarla vurguluyorlar.

“Bu başkanlık ve onun yolunu açacak yeni anayasa için siyasi bir hamle mi” şeklindeki sorumu ise, “evet” ya da “hayır” diye yanıtlamıyorlar. Ancak “realiteden” açtıkları sözün işaret ettiği yegâne yer “Evet!”

Başbakan’ın Saygun’u ziyaretinin, bugün büyük oranda sivil otoriteye bağlandığını düşündükleri TSK içerisindeki eski zihniyete yakın unsurların direncini kıracağına eminler.

Bu ve benzeri hamlelerin, “dönüşüm sürecinin yapısal niteliğini” etkilemeyecek birer “siyasi PR çalışması” olduğunu vurguluyorlar.

Üst düzey bir AK Partili ise şunları söylüyor:

Askerin siyasetteki etkinliğinin tam demokratik ülkelerdeki gibi sıfırlanması için kısa ve orta vadede çok önemli adımlar atılacak. Askerî eğitim sisteminin yeniden düzenlenmesinden tutun da askerî lojmanlar konusuna ve nihayet askerî politikaların yürütme tarafından belirlenmesine kadar pek çok alanda demokratik reformlar yapılacak. Bunlar mı daha önemli yoksa konuştuğumuz konu mu? Bu reformlarla birlikte bugün ziyaret üzerinden yaptığımız tartışma bizlere komik görünecek. Tıpkı daha önce defalarca olduğu gibi.”

 

Sakin olun kahramanlar

Evet, AK Parti’de Erdoğan’ın başkanlık koltuğuna oturmasının ve yeni anayasanın, sivilleşme sürecinin kurumsallaştırılması için elzem olduğu ve bunun için de “tansiyonu düşürecek bazı risklerin” göze alınması gerektiği görüşü hâkim.

Tartıştığımız “PR faaliyetlerinin” ürkek darbecilerin direncini mi yoksa demokratikleşme yanlıların hevesini mi kırar, tartışabiliriz. Ben buraya kadar olayın muhatabının görüşlerini yansıtmaya çalıştım.

Ne var ki Başbakan Erdoğan’ın son hamleleriyle hızlarını almayıp dümenlerini “ordumuzu yıpratmayalım” koyuna kıranlar da yok değil.

Ancak, Erdoğan’ın 10 yıllık performansına, gidişata ve partinin nabzına bakılırsa, darbecilere karşı ahlaki bir duruş sergilemeleri nedeniyle yelkenlerimizi aynı rüzgârda doldurduğumuz bu arkadaşlar belli ki yine karaya oturacaklar.

Herhalde nemi hissedip paçayı sıvayan ve “Artık konsept değişti, bir dönem sona erdi” diyen Ahmet Hakan’dan falan çok etkileniyorlar.

Hatırlayın Ertuğrul Özkök de 12 Haziran seçimleri öncesi yaratılmaya çalışan gazın etkisiyle “bir dönem sona erdi” diye vakitsiz muştular veriyordu. Sonra ne oldu? “Bitti” dediği o “zihniyet” daha da güçlendi ve bugün Kürt sorununun çözümünde Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri olamayan bir çözüm iradesinin altına imza attı.

Biraz sakin olun.

 

O hâlde ne yapmalı

Erdoğan ve AK Parti kurmayları, inişlere çıkışlara rağmen, askerî vesayetin önemli oranda geriletilmesinde takdire şayan adımlar attılar.

Ancak bu sürecin tümden onların iradesine bırakılabileceği anlamına gelmiyor. Hatta bu büyük bir aymazlık olur.

Zira kendine solcuyum diyen bazı arkadaşlar, acınacak şekilde, AK Parti askerî vesayete karşı diye fiilen darbecilerin yanına düşmüş olabilirler. Üstelik de 12 Eylül referandumunda işkencecilerinin yargılanmasına hayır diyecek kadar.

Ancak bizler AK Parti ile birlikte darbe karşıtı, anti-militarist olmadık. Dolayısıyla bugün Başbakan’ın tavrı ister vesayetin tamamen tasfiyesi için bir taktik, isterse taviz olsun, darbe rejimine karşı muhalefetimiz sürecek.

Tıpkı darbecilerini 1985’te yargılamaya başlayan ve mahkûm eden ancak 1989-90 arasında “toplumsal barışın tesisi” gerekçesiyle hepsinin Carlos Menem tarafından affedilmeleri ve sonrasındaki süreçte olduğu gibi.

Demokratlar, Menem’e rağmen mücadelelerini sürdürdüler. Ve nihayet bir mahkeme 2006 yılında darbecilerin affedilmesini anayasaya aykırı buldu.

Bugün Arjantin’de devam eden davalarda yalnızca yüksek rütbeli komutanlar değil, suça katılan tüm askerler, polisler, işbirlikçi yargıçlar, siyasiler, rahipler ve siviller yani esas suçluların tamamı yargılanıyor. (http://www.arifekose.blogspot.com/2013/02/darbeciler-af-arjantin.html)

Evet, Türkiye’de darbecilerin affedilmesi gibi radikal bir geri adım süreci yaşamıyoruz. Ancak en kötü senaryoda bile çaresiz değiliz.

Kimbilir, belki de böyle bir süreç özgürlükçü solcuların, demokratların ve liberallerin tamamının “aman AKP demesinler” saplantısından kurtulup vesayetle hesaplaşmanın bayraktarlığına oynamaları için de bir vesile olur.

Özetle enseyi karartmayalım.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT