Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Yazarın Tüm Yazıları >

Dört T

26 Ekim 2010 Salı 00:17A+A-

Dört T: “Türbanı takanlar,” “Taşıyanlar,” “Tartışanlar,” “Tırmalayanlar.”

Sondan başlayalım. “Tırmalayanlar” ya da “Kaşıyanlar veya “Karşı çıkanlar.”

Bu ve benzeri gruba girenlerin hali ortada. Direkt reddediyorlar. Dolayısıyla bunlarla çözüme gidilmesi söz konusu olamaz.

Söyledikleri veya söyleyecekleri, sadece kendi gördükleri zaviyeden anlaşılabilir. Bu zaviyeden de yalnızca kendileri baktığı için yine sadece kendilerini ikna etmiş olurlar.

Toplumumuza veya diğer dünya toplumlarına anlatabilecekleri bir tezleri olamaz. Çünkü söyleyecekleri her şey, insan hak ve özgürlüklerini bir rettir.

Tartışanlara gelince; İki kısım tartışan var. Birinci kısım; türbana karşı fakat “Ne şiş yansın ne kebap, arada ben olayım abad” diyenlerdir.

Tartışmacıların ikinci kısmında yer alan türban taraftarlarını ise anlamakta güçlük çekiyoruz. Ne dediklerinden çok eylemleriyle tanındıkları için sözleri tesir etmiyor.

Aslında her iki kısma da “meteorolojik tipler” diyebiliriz.

Yani hava durumuna göre yolunu ve kıyafetini belirleyerek, nerede nasıl durması ve ne konuşması gerekiyorsa ona göre yerini alanlar.

Gelelim türbanı taşıyanlara. Ülkemizde örtünme iki noktada ele alınmalı.

Birincisi; örf, adet ve geleneklere göre örtünme. Burada dini değerler son sırada gelir.

İkincisi kısımda da dini değerlere göre örtünülüp; örf, adet ve gelenekler geri planda kalır. Türbanı taşıyan bu iki kesim de kendi içinde zorluklar yaşar.

Dolayısıyla istiap hadleri ile taşıdıkları yükün ağırlığını dengeleyemeyenler, kendi kendileriyle, aileleriyle ve toplum içinde problemlerin parçası olurlar.

Bu huzursuzluklar sonucunda ise hiç tahmin edilmeyen kazalar meydana gelir ve tartışmacılara malzeme çıkmış olur. Haliyle mesele gündemden hiç düşmez.

Sıra geldi türbanı takanlara: Örtünme dinin emridir, tartışılmaz. Örtünmeyi sadece başı örtmek olarak algılamak veya böyle inanmak, dinin örtünme emri ile çelişir.

Maalesef örtünme gelip başörtüsüne dayanmıştır. Mesela türban konusunda samimi olanlar; İslam’ın “beş,” İmanın “altı” şartını, yerine tam olarak  getirebilseler.

Mesela böyleleri yaşadıkları evde, oturdukları mahallede, çalıştıkları veya okudukları şehirde, parmakla gösterilen kişiler olsa ve bizler de onları hayranlıkla izleyip örnek alabilsek.

Oysa İslam’ın örtünün dışında da insana yüklediği o kadar çok insani ilişkiler vardır ki, türbanı ya da başörtüsünü takanların bu meselelerde zirve yapması lazım gelir.

Söylenecek öyle çok şey var fakat söz gelip boğazda düğümleniyor ve bir türlü çözülmüyor. Kaş yaparken göz çıkarma endişesi rahatsız ediyor.

Yalnız şu cümle, günlerdir kafamda sörf yapıp duruyor. Onu paylaşmalıyım.

“Kızlarını ilkokula başörtülü göndermek isteyen aileler; acaba İslam’ın diğer gereklerini ne kadar yerine getiriyorlar da kızlarının örtülü okula gitmesini dert ediniyorlar?”

Ez cümle: Kıyafetin Müslümanı olmaz. İçindekinin Müslümanı olur. Allah’a karşı günahlarımızda ve sevaplarımızda samimi olabilsek, her şey yoluna girecektir.

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT