1. YAZARLAR

  2. Yasemin Çongar

  3. Devletin silahıyla katliam...
Yasemin Çongar

Yasemin Çongar

Yazarın Tüm Yazıları >

Devletin silahıyla katliam...

06 Mayıs 2009 Çarşamba 12:47A+A-

Bu topraklarda, hayatın insanların kara gözlerine yerleşmiş meşakkati ölçüsünde kolay görünüyor ölüm.

Katliam sonrası, Mazıdağı’ndan gelen fotoğraflara bakıyoruz.

Haykıran bir acı, ağulu bir hüzün var her birinde.

Associated Press
ajansından İbrahim Usta, asıl adı “Kertê” olan Bilge Köyü’nde, katliamın dokuz yaşındaki tanığı Yusuf Çelebi’yi objektifiyle yakalamış.

“Kurşunlamaları duyunca kaçtım” diyor...

Sözlerini okumasanız da, Yusuf’un gözlerini okuyorsunuz.

Korku ve öfke cisimleşmiş o gözlerde; onlar artık bir “çocuğun” gözleri değil.

İbrahim Usta’nın bir başka karesinde, başlarında bembeyaz örtüleriyle, yemyeşil bir çayırın ortasına çöküvermiş kadınların yaktığı ağıtı işitmeniz mümkün.

Sonra bölgedeki muhabirlerimizden İbrahim Sincar’ın notları geliyor yazı işleri masasına:

“Kadınların feryadı, köye 500 metre uzaklıkta, gazetecilerin bulunduğu alana kadar ulaştı.”

Anadolu Ajansı
’ndan Nail Kadirhan’ın çektiği fotoğrafta ise yaşlı yorgun elini ağzına götürmüş boşluğa bakıyor Sultan Çelebi.

Boş bakıyor, bomboş bakıyor.

O boşlukta, bir gecede katledilen iki oğlunu, iki kızını, üç gelinini, bir torununu görüyor belki.

***

Çeyrek yüzyıldır süren savaş, bir silah diyarına dönüştürdü bölgeyi.

Namlular hep yakınınızda; ölüm hep yakınınızda.

Kertê’de 44 can alan katliam, aile içi bir husumetle açıklanıyor.

Daha doğrusu, açıklanmıyor.

Çelebi ailesinin mensuplarıyla konuşuyor arkadaşlarımız; bölgenin milletvekillerini dinliyor.

Hepsinin isyanı aynı, hepsinin isyanı haklı:

“Bizim böyle bir töremiz yok.”

Bu, bir töre katliamı değil.

Bu katliam, dokusu çeyrek yüzyıllık savaşla parçalanmış, değerleri o savaşın silahlarıyla delik deşik edilmiş bir bölgenin devletin de katkısıyla yaratılmış kaderi...

Ölenlerin çoğu gibi, öldürenlerin de korucu olduğunu öğreniyoruz.

Ellerindeki silahları devlet vermiş.

“Köylüye Kalaşnikof, Bixi dağıtırsanız sonuç bu olur,” diyor DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, “husumetli taraflara silah verdiğinizde, bunun birbirlerine karşı kullanılamayacağı garantisi yok.”

Hasip Kaplan haksız mı?

Yine DTP’li Aysel Tuğluk, 17 Ekim 2008’de İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a verdiği soru önergesinde, “Koruculuk, aynı ailenin bireylerini birbirine hasım, aynı köyde oturanları birbirine düşman, aynı coğrafyada yaşayanları birbirinin katili yapmıştır” diyordu.

Aysel Tuğluk haksız mı?

***

Kertê Katliamı’nı kan davasıyla, kız davasıyla, mal davasıyla açıklarsanız, açıklamış olmazsınız.

Namaza duran erkekleri yaylım ateşine tutan; kadınların, kızların, çoğu 10 yaşının altında, biri daha yürümeyi bile öğrenmemiş çocukların üzerine kurşun yağdıran bir vahşeti, “intikam” diye açıklarsanız, o intikamı mümkün kılan koşulları da, o vahşetin niye önlenemediğini de anlayamazsınız.

Devletin bazen suçlarına göz yumarak, bazen de açıkça suça iterek “dokunulmaz” olduklarına inandırdığı korucuların bölgede yasanın değil, “yasa dışılığın” temsilcileri haline geldiğini görmeden, Kertê Katliamı’nın büyük resmini göremezsiniz.

Yirmi dört yılını dolduran koruculuk sistemini düzenleyen kanun maddesindeki, “Köy sınırı içinde herkesin ırzını, canını ve malını korumak için köy korucuları bulundurulur” ifadesi zehirli bir şakadan başka nedir ki bugün?

Bu soruyu sormadan ve dürüstçe cevaplamadan “devlet gibi” devlet olamazsınız.

Koruculuk sisteminin lağvedilmesini gündeme almadan, aksine yeni korucu kadroları ihdas ederek bölgede barışı kuramazsınız.

Mazıdağlı çocukların gözlerindeki yetişkin öfkeyi de silemezsiniz o zaman...

Mazıdağlı ninelerin bakışlarındaki doldurulması imkânsız boşluğa bakar dururuz hep birlikte.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT