1. YAZARLAR

  2. Özlem Albayrak

  3. Deprem, insan, nisyan!
Özlem Albayrak

Özlem Albayrak

Yazarın Tüm Yazıları >

Deprem, insan, nisyan!

25 Ekim 2011 Salı 00:41A+A-

Aslında bugün Kaddafi'nin, hırpalanmış ölü bedeni üzerine yazmaya niyetliydim. En çok da, astığı astık kestiği kestik, kudretli ve heybetli bir tiranın, ölümün ellerinde çocuklaşan, merhamet bekler, merhamete değer hale gelen yüzü üzerine...

Zulmün el değiştirdiğinde de zulüm olduğu, ülkesini yıllarca demir yumrukla yönetmiş olan Kaddafi'nin, cesedine işkence edilmesinin de en az bir diktatörünkü kadar büyük bir "vahşet" olduğunu... Mazlumdan gelen zulmün de en az zaliminki kadar kabul edilemez bulunduğunu...

Yazmaya niyet etmiştim ki...

Van'dan gelen 7.2 şiddetindeki deprem haberiyle sarsıldı, hem içimiz, hem Türkiye. Tıpkı 12 yıl önce sarsıldığı gibi... Üstelik, manzara o kadar tanıdık ki... Yıkılmış binaların arasından bize bakan gözü yaşlı kadınlar, enkazın altındaki yakını için delirmişçesine, çaresizce yardım arayan adamlar, korktukça anne eteğine daha da çok sarılan çocuklar...

Yıkılmış, yıkılmakla kalmamış akordeona dönmüş çok katlı binalar, sokaklara saçılmış oturma odası takımları, kaldırımlardan havalanan tüller, şehirde bir panik hali, yüzlerce ölü, daha da çok yaralı...

Bir dejavu anı gibi her şey... Çünkü bizler asla ders almadık. 17 Ağustos depreminde de, yataklarımızdan sıçramıştık sıçramasına ama dönecek bir evimiz olduğunu bile bile çıkmıştık karanlık İstanbul sokaklarına. Enkazdan kurtarılmayı bekleyen bir yakınımızın olmaması sayesinde yapabilmiştik o rasyonel, tutarlı, akıl küpü deprem yorumlarını, sokaklarda sabahı beklerken..

Üzülmüştük elbette hep birlikte, ama sonuçta bizim değil, başkalarının başına çökmüştü evleri... Başkalarının gitmişti kardeşleri, anneleri, eş ve çocukları, kol ve bacakları...

Tam da bu nedenle unuttuk depremi; bir deprem ülkesi olduğumuzu bilmeye, depremle yaşamayı öğrenmeye, öğrendiklerimizi "unutmamaya" haniyse yemin etmiş olmamıza rağmen unuttuk büyük afeti. Acı başkalarının olduğu müddetçe konuşulabilirdir, katlanılabilirdir sonuçta. Konuşulabilir ve katlanılabilir olan da unutulabilir işte. Gördüğünüz üzere, unuttuk biz de...

Oysa doğa hatırlatıyor, sarsıyor gafil olan insanı. Van'daki depremin üzerinden bir müddet geçtikten, yaralar görece sarıldıktan sonra ekranlar olası bir İstanbul depremine açılacak büyük ihtimalle... Bir müddet korkacağız İstanbul'la ilgili kabus senaryolarından ama bizzat başımıza gelmedikten, bizzat evimiz tepemize inmedikten sonra asla anlayamayacağız sanırım deprem gerçeğini. Unutacağız, insanın nisyanla malul olduğunu bile bile...

ACI DÜŞMANLIĞI MI ÇOĞALTIR, KARDEŞLİĞE Mİ KÖPRÜDÜR?

Van'da meydana gelen ve daha şimdiden bilançosu 250'nin üzerinde ölü, 1000'in üstünde yaralı olarak açıklanan depremin ardından gerçekten çirkin, ne insanlığa ne Müslümanlığa sığmayacak yorumlar yapıldı.

Güneydoğu'da 24 askerimizin canına malolan PKK terörünün acısını, deprem vasıtasıyla Vanlı kürt vatandaşlarımızdan çıkarmak isteyenler oldu sanal iletişim kanallarında. "Takdiri ilahi, Allah aldı intikamımızı" diyenden tutun, "Hak ettiler" diyenine dek genişledi acımasızlık skalası.

Kendini, mazlumluğun o dokunulmaz, konforlu statüsüne yerleştirip bir başka mazluma zulmetmekten bahsettik ya yukarıda Kaddafi bahsinde... Bu, tam da verdiğimiz o zalim-mazlum diyalektiğine örnek teşkiliydi. O mesajlarda görülen tek şey vardı oysa; insan olmanın asgari koşulları can çekişmekteydi.

Oysa, bu tür keskin, ortak acılar kardeşliğin, ondan da ötesi insanlığın; varolması, yaşayakalması için en uygun zaman ve zeminlerdir. Çaresizliğin barıştırıcı, kucaklaştırıcı bir yanı vardır. Çünkü gözyaşı da; ölüm gibidir. Eşitler insanı, aynı kılar seni, beni ve onları.

Tam da bu nedenle, "Bizim intikamımızı yeryüzü aldı" diyenler kadar çok içimi acıttı çelik yelekle enkaz kaldırma çalışmalarına katılan güvenlik görevlileri haberleri... Can kurtarmaya çalışırken önce kendi canını düşünmek zorunda kalmak ne acı...

YENİ ŞAFAK 

YAZIYA YORUM KAT