1. YAZARLAR

  2. Ayhan Aktar

  3. Değişim o kadar kolay mı
Ayhan Aktar

Ayhan Aktar

Yazarın Tüm Yazıları >

Değişim o kadar kolay mı

08 Kasım 2010 Pazartesi 14:54A+A-

Üç hafta önce yazdığım yazıda, CHP Parti Meclisi üyesi gazeteci Enver Aysever’in CHP’nin ideolojik yapısını eleştiren sözleri üzerinde durmuştum. Aynı yazıda, Aysever’i “PKK’lı olmakla” suçlayan Canan Arıtman ile ilgili olarak da şunları söylemiştim:

“Canan Arıtman gibilerin, CHP’nin fabrika ayarları hâlini temsil ettiğini düşünüyorum. Eğer CHP, 1930’ların ideolojisini savunmaya devam edecekse Arıtman’ın yolundan gitmelidir. Ama eğer Kılıçdaroğlu ve arkadaşları CHP’yi 2000’li yılların şartlarına göre yenilemek isterlerse, Aysever’in dediklerini ciddiye almak gerekiyor. Görebildiğim kadarıyla, ‘zurnanın zırt dediği yer’ Cumhurbaşkanı Gül’ün önümüzdeki yıl vereceği 29 Ekim Resepsiyonu olacak. Eğer Kılıçdaroğlu ve yenilenmiş bir CHP’yi savunanlar 29 ekim gecesi köşke çıkıp Hayrünnisa Gül’ün elini sıkma nezaketini gösterirlerse, ilerisi için umutlu olabiliriz. Aksi takdirde, CHP yavaş yavaş can verecektir. Ama siyasi partiler kolay ölmez; CHP’nin ölümü de ıstıraplı olacaktır” (18 Ekim 2010).

Sonra olanları biliyorsunuz. 29 Ekim Resepsiyonu’na katılım konusunda parti bölündü. Maalesef, Kılıçdaroğlu da resepsiyona katılma cesaretini gösteremedi. Onun yerine, Bağdat Caddesi’ndeki sosyetik vatandaşlarla takılmayı tercih etti. Fakat tüzük meselesi ile başlayan kavga, sonunda Önder Sav ve arkadaşlarının defterinin “mahalle gayretiyle” (Yargıtay Başsavcısı’nın katkısıyla!) dürülmesi ile sonuçlandı. Peki, problemler çözüldü mü? Bence, hayır!

Şimdilerde bol miktarda CHP’de yenilenme lafları duyuyoruz. Evet, CHP hâlihazırdaki 1975 model Anadol kamyonet garibanlığından çıkıp 2000’li yılların ihtiyaç duyduğu bir muhalefet partisi haline gelse ne iyi olur! Ama bu işler kolay olmuyor. Yine referandumdan önce CHP ile ilgili olarak şunları yazmıştım:

“Eğer olursa, yenilenme merkezden başlayacaktır. 12 Eylül Referandumu’nda duvara çarpmak, CHP’nin aklını başına getirecektir, sanıyorum. Kısacası, CHP kendi Tony Blair’ini arıyor. Umarım, bu arayış İngiliz İşçi Partisi’nde olduğu gibi 18 yıl sürmez! Yoksa, ülkemizde AKP iktidarına alternatif olabilecek ciddi bir muhalefet hiç olmayacak mı?” (9 Ağustos 2010).

Görebildiğim kadarıyla CHP merkezinde yenilenme doğrultusunda adımlar atıldı. Kemal Kılıçdaroğlu kendisine yakın gördüğü kişileri “Genel Başkan Yardımcısı” olarak atadı. Ama bu yenilenme CHP’nin Kürt meselesi, başörtüsü, Avrupa Birliği ve Kıbrıs sorunlarında daha olumlu adımlar atmasını sağlayabilecek mi? Benim şüphelerim var!

Daha birkaç gün öncesine kadar Silivri’deki tutuklulara selam gönderen CHP’lilerin bir gecede değişeceklerini sanmıyorum. Örneğin, altı ay öncesine kadar DP Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un “sağı toparlayacak lider” olarak parlattığı CHP’nin yeni Genel Sekreteri Prof. Süheyl Batum’un bugüne kadar savunmuş olduğu bütün anti-demokratik görüşlerinden bir günde vazgeçmesini bekleyemeyiz!

Belki de İngiliz İşçi Partisi’ni değişime zorlayarak iktidara taşıyan Tony Blair’in işi daha kolaydı. Çünkü, İşçi Partisi “devlet kurmuş” bir parti değildi. 20. yüzyılın başında İngiliz İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun içinden çıkan İşçi Partisi, ilk günden itibaren muhalif parti olarak doğmuştu.

Hâlbuki CHP, “Türkiye’deki statükonun kılcal damarlarına sinmiş olan” Kemalizm’in taşıyıcısı olan partidir. Diyarbakır’da KCK davasında sanıkların Kürtçe konuşulmasına izin vermeyenler belki CHP’ye oy vermiyorlar, ama onlar da ruhen CHP’lidir. Necmettin Erbakan veya Devlet Bahçeli de sahip oldukları siyasi refleksler bakımından CHP ruhuna yakın sayılırlar. Bir kamu düşüncesi olarak Kemalizm, değişime direnen tüm siyasi heyetlerin içine sinmiştir. Bence CHP’deki yenileşmenin anahtarı, Kemalizm’in 1930’lardaki otoriter/ baskıcı yorumunun yerini daha modernleşmeci/ özgürlükçü yorumunun almasıdır.

Geçen gün, dört yıl önce vefat eden eski CHP lideri Bülent Ecevit anıldı. Ecevit, 1970’lerde Kemalizm’in 1930’lardaki yorumunu bir kenara iterek CHP’yi iktidara taşımıştı. Ecevit’in 11 Kasım 1969’da Sosyal Demokrat öğrencilere yaptığı konuşma Atatürk ve Devrimcilik başlığı altında kitaplaştırılmıştır. O kitabın 59. sayfasına göz atalım:

“Demokrasi ülküsünü bırakmış, demokrasi umudunu yitirmiş olarak Atatürk çağına dönmeğe kalkışmak, Atatürk için en acı yenilgi olur. Atatürk’ü amaçsız bırakmak olur. Ölümsüz dediğimiz Atatürk, ancak o zaman gerçekten ölür.”

Bugün belki çok bir şey ifade etmeyen bu sözleri, Milli Şef İsmet İnönü’nün sağlığında söylemek cesaret isterdi. Ecevit bunları söyleyerek ve 12 Mart darbesine karşı çıkarak iktidara gelmişti. Şimdi Kılıçdaroğlu’nun önünde iki yol var: Ya CHP’de değişimin yolunu açar veya geldiği gibi gider! Artık CHP’de taşlar yerinden oynadı. Artık, “durmayalım, yoksa düşeriz” noktasına geldiler. Ama 2010 yılında kötü bir Ecevit kopyası olmak da Kılıçdaroğlu’yu kurtarmaz. Çıtayı daha yükseğe çekmek lazım. Velhasıl, işleri hayli zor.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT