1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. Çözüm sürecine ilişkin sorular
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

Çözüm sürecine ilişkin sorular

02 Haziran 2009 Salı 00:53A+A-

Kürt sorununun çözümüne ilişkin iyimser yorumların yapıldığı bir dönemden geçiyoruz. “El sıkışmamak” ya da “aynı çatı altında bulunmaktan kaçınmak” gibi bazı eski alışkanlıklar devam ediyor olsa da, “tünelin ucunun” -henüz görünmese de- hiç değilse hissedilmeye başladığını müjdeleyenlerin sayısı giderek artıyor.

Çözüm umudunun artmasının, tek başına önemi büyük. Bu umut, her şeyden önce, ülkenin başındaki bu en büyük sorunun çözümünün mümkün olduğunu hatırlatıyor bize. İyi ki bu umut doğdu nihayet. Yoksa, ülkenin-toplumun başına otuz yıldır çöreklenmiş, ülkenin-toplumun enerjisinin büyük kısmını eritip yok etmiş bu sorunun bir “kader” olarak etiketlendirilip dondurulmasına pek bir şey kalmamıştı doğrusu.

Bu umut, “siyaset”in gücüne ve değerine yönelik güvenin tazelenmesidir her şeyden önce. “Şiddet”in “siyaset”in yerini asla alamayacağına, çünkü “tözleri”nin farklı olduğuna yönelik bilincin uyanmasıdır her şeyden önce.

Ancak, söz konusu sürecin işlemesi, gelişmesi için her şeyden önce “gerçeklik ilkesini” unutmamamız gerekiyor. Sorunu çözmek, önce, “realiteyi” olduğu gibi görüp tanımaya bağlı.

Bu çerçevede mesela DTP'nin rolü ve bu partiden beklenenler meselesi.

DTP'ye yönelik “Önce PKK'yı lanetle, sonra siyaset sahnesine gel” şeklinde bir ısrar -aslında- hiçbir işe yaramayacağı besbelli olan bir “siyaset” tarzıdır. Çünkü bu “ısrar”ın gerçekleştiğini varsaysak, sonuç, “devletin tanıdığı ama Kürtlerin tanımadığı bir DTP”den başka bir şey değildir. Yani başka bir ifadeyle, bu “ısrar”, DTP'yi siyasetten silmenin en ideal formülüdür.

Peki, yine bu örnekten hareketle konuşmaya devam edecek olursak, söz konusu “ısrar”ın karşısına hangi “doğru” seçimi koyabiliriz?

Şunu: Her şeyden önce, DTP'nin siyasi olarak varoluşuna destek vererek, bu partinin PKK'yı etkileyebilecek ve onu bir yerlere getirebilecek güce erişmesine yardımcı olmak.

Dolayısıyla, bugün “Ahmet Türk'ün şahsında DTP'nin PKK'dan özerkleşmeye başladığını” düşünmek için vakit henüz çok erken. Kendisine yönelik baskıları –haklı olarak- her fırsatta sıralayan bir DTP'nin söz konusu “özerkleşmeyi” gerçekleştirebilmesi mümkün müdür? DTP'ye yönelik bu beklenti, ancak, bu partinin gerçekten tanınıp, rolüne ve işlevine ilişkin gerçekçi, ciddi ve samimi bir güven duyulduktan sonra başlayacaktır. Bu yüzden ben, Türk'ün kendisini, “DTP'yi PKK'dan özerkleştirmeye çabalayan bir siyasetçi” olarak takdim eden bir değerlendirmeyi paylaştığını hiç sanmıyorum. Çünkü Türk, şu kadar yıllık siyasi tecrübesiyle bölgede PKK'nın ve şu haliyle DTP'nin ne anlama geldiğini herkesten iyi bilen bir siyasetçidir mutlaka.

Biraz daha ilerleyelim:

İki gün öncesinin tarihini taşıyan Radikal'de şöyle bir haberle karşılaştım: “DTP'li Ayna: Kürtler PKK'ya sırtını dönemez”.

Okuyalım bakalım, DTP Eşbaşkanı Emine Ayna bu açıklamasında ne diyor:

“Azınlıklar ile Kürtler arasındaki en büyük farklardan biri sahipsizliktir. Tüm azınlıkların bir şekilde, bir yerlerde bir devleti vardır. (…) Kürtler için durum farklıdır. Kürtler kendileri açısından 'sahipsiz bir halktır', bu yüzden PKK'yı koruyucu güç olarak gördükleri için sırtlarını dönmezler. Güç olarak görüyorlar.”

Hadi bakalım, kolaysa çıkın işin içinden…

Emine Ayna'nın “sözde realite”den söz ettiğini söyleyerek Kürt halkı ile “üç beş terörist”in arasında yakınlık kurmanın yersizliği üzerine nutuk atmaya başlayacaklara sözümüz yok. Onlar kendilerine, gönüllerine göre tasarladıkları “yeni bir realite” inşa etmeye devam edebilirler.

Ama bence, Ayna'nın sözleri dikkate alınmalı, hiç değilse bu sözlerin ne kadarının “realite”yi yansıttığı, ne kadarının hatibin kendi anlayışından kaynaklandığı üzerine düşünülmelidir mutlaka.

Zaten dikkat ederseniz, hemen her yerde böyle olmuştur bu. İrlanda ya da İspanya'da da, eline silah alanlar her zaman “üç beş kişi” değil midir? Ama bu küçük gruplarla halkın arasındaki kurulmuş olan bağın kopması yıllar süren ne emeklere mal olmuştur.

Söylediğim gibi, Emine Ayna'nın Kürtlerin PKK'yı “koruyucu bir güç” olarak gördüklerine ilişkin tespiti üzerine düşünmemiz gerekiyor. Bu sözler eğer bir “realite”ye işaret ediyorsa, önümüzdeki dönemde sergilenecek gayretin neye yönelmesi gerektiği apaçıktır.

Bu “koruyucu güç”ün şiddeti yöntem olarak benimsemiş silahlı bir grup olmaktan çıkarılıp, DTP'nin üstleneceği “siyasal bir güç” şekline dönüşmesini sağlamak.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT