1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. "Çocuklarımız Bizimdir, Devletin Değil!"
Çocuklarımız Bizimdir, Devletin Değil!

"Çocuklarımız Bizimdir, Devletin Değil!"

Özgür-Der Antalya Temsilciliği mensuplarının Antalya'da sürdürdükleri başörtüsü eylemlerinin bu ayki gündemi başörtüsüne kayıtsız-şartsız özgürlük talebiydi.

07 Kasım 2010 Pazar 20:20A+A-

7 Kasım 2010 tarihinde Antalya Kapalı Yol Havuz yanında, 11.00'da gerçekleştirilen basın açıklaması Özgür-Der adına Havva Pektaş tarafından okundu. Basın açıklamasında Özgür-Der'liler "Başörtüsüne Kayıtsız Şartsız Her Alanda Özgürlük" taleplerini yinelediler.

Her alanda sürdürülmeye devam edilen başörtüsü yasaklarına dikkat çekilen basın açıklamasında, "zulmün devam ettiğine", "başörtüsü mağdurlarının oy potansiyeli olarak görüldüğüne", "tüm kademedeki okullarda baskıların devam ettiğine" ve "yasakların bir an önce kaldırılması" konularına vurgu yapıldı.

BAŞÖRTÜSÜ SORUNU SEÇİM SONUNA

Özgür-Der Antalya Temsilciği adına okunan basın açıklamasında, hükümetin her zaman olduğu gibi başörtüsü sorununun çözümünü seçim sonrasına bıraktığını, bu tip ertelemelerin Türkiye'de normal bir hal aldığını, bunların hem muhalefet hem de iktidar partisi için oy avından başka bir şey ifade etmediği ifade edilerek şu cümlelere yer verildi:

"Yıllardır büyük bir zulüm olarak acımasızca uygulanan başörtüsü yasağında herhangi bir erteleme asla kabul edilemez. Çözüm için seçimlerden sonrasını işaret ederek halkın iradesine ipotek koyanların tavrını asla doğru ve samimi bulmuyoruz. Zulme son vermede samimi olanlar, adalet için bir dakika bile beklemezler. Seçimlerden sonra yeni anayasa gibi, başörtüsü sorununun çözümü gibi vaatlerin bizim için oy devşirme hesabından başka bir anlamı yoktur."

ASIL PROVAKÖR VE AHMAK KİM?

Diyarbakır'da başörtülü olarak okula giden öğrenciler için, Hüseyin Çelik ve Burhan Kuzu'nun "ahmak" ve "provakatör" ifadeleri de kınanarak şu ifadelere yer verildi:

"Diyarbakır'da iki yıldır okuluna başörtülü devam ettiği için türlü soruşturmalara maruz kalan, uzak bir okula sürgün edilen Ece Nur kardeşimize ve onunla aynı tavrı gösteren diğer kardeşlerimize provakatör diyen Hüseyin Çelik, yine kızlarımıza ve ailelerine "ahmak" diyen Burhan Kuzu, kızlarımızı ailelerin istismar suçu işlediklerini iddia ederek devletin anne babalarının elinden alabileceği hezeyan ve tehdidini savuran Zafer Üskül ve onlarla aynı tavrı sahiplenen köşe yazarı ya da siyasetçi gibilerini halkın vicdanına ve Hakk'ın adaletine havale ediyoruz. Şunu bilsinler ki kızlarımızın tertemiz vicdanları ve aydınlık yüzleri karşısında utanca boğulacaklardır."

ÇOCUKLARIMIZ BİZİMDİR, DEVLETİN DEĞİL!

Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, ilköğretim çağındaki çocuklarını başörtülü olarak okula göndermekte ısrar eden aileleri uyararak "Bu iş daha ileriye giderse, aile çocuğu baskı altına alırsa çocuk aileden alınır. Bu yetkiler devletin elindedir. Tabii bunlar aşama aşama uygulanacak şeyler. İdare önce veliyi ikna etmeye çalışır. Şu anda yapılan bu. İkna olmazlarsa cezalar var. Çocuk aynı zamanda aile içinde baskı altındaysa ve öğrenim özgürlüğü engelleniyorsa devlet o çocuğu aileden alır ve öğrenim görmesini sağlar. açıklaması üzerine, yapılan basın açıklamasında "Çocukların devletin olmadığı" konusu üzerinde de durularak şu ifadelere yer verildi.

"Mecliste insan haklarına bakan komisyonun başkanlığını yapan Zafer Üskül'e ve onun gibi düşünenlere sesleniyoruz: "Çocuklar bizimdir devletin değil! Yetiştirdiğimiz çocuklarımızı resmi ideolojinin kutsallarına kurbanlık olarak teslim edecek değiliz!" Son anayasa değişikliği ile istismar suçunu genişletenler resmi ideolojinin okullarda her gün çocuklarımızı ne kadar istismar ettiğine baksınlar. Yavuz hırsızın ev sahibini bastırması gibi inançlarından dolayı örtünen kardeşlerimizin ailelerine böyle bir suçun isnat edilmesi başlı başına bir aymazlıktır."

TUBA YOLDAŞ'A YAPILANLAR ZULÜMDÜR!

Okula başörtülü giden bir diğer öğrenci Tuba Yoldaş, beden eğitimi öğretmeni tarafından sözlü ve fiziksel şiddete uğradığını ifade etmişti. Bununla ilgili olarak basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

"Bazı okul müdürleri son günlerde çocukları içeri almamak için okul kapılarına polis çağırırken, Diyarbakır'da bulunan bir okulda 8.sınıf öğrencisi olan Tuba Yoldaş'da başörtülü olarak okula gittiği için beden eğitimi öğretmeninin şiddetine maruz kaldığını iddia etmiştir.

Beden eğitimi öğretmeninin, Tuba kardeşimizin kulağını çekip tokat attığı, öğrenciler arasında kendisini rencide edecek kelimeler kullanarak dersten çıkardığını söylendi. Bir eğitimcinin sözlü veya fiziksel şiddete başvurması kesinlikle kabul edilemez bir davranıştır. Tuba Yoldaş kardeşimize yapılanları şiddetle kınıyor, Milli Eğitim Bakanlığın kendi bünyesinde yapılan bu tür davranışları bir an önce soruşturmasını istiyoruz. "

<:o:p><:o:p> 

Basın Açıklamasının Tam Metni:

İktidar nimetleriyle azmanlaşan sivil ve silahlı oligarşik ittifakın halka savaş açtığı bir ülkede yaşamaktan artık utanç duyuyoruz. Halkı özgürlük ve adalet vaatleri ile aldatıp, yıllardır iktidar nimetleri ile semirenlerin halkın özgürlük ve adalet taleplerini hep bir sonraki seçimin sonrasına ertelemesinden artık bıktık. Yandaşlarının ve işbirliği içinde oldukları emperyalist odakların ekonomik çıkarları söz konusu olunca aslan kesilenlerin halkın talepleri  ile ilgileniyormuş, çözüyormuş gibi yapıyorlar. Sekiz yıldır iktidar nimetleri ile semirenler daha ne kadar yaklaşan seçimlerden sonraya erteleyecekler. Şu ana kadar mutabakat sağlayamadıkları kurumlarla seçimlerden sonra mutabakat sağlayacaklarının garantisi nerede? Mutabakatları aranan kurumlar bu halkın efendileri mi? Halktan toplanan vergilerle halka hizmet sunmak için oluşan kurumlarla aranan mutabakatta neyin nesi?

Bu ülkede hiçbir yasal dayanağı olmayan "başörtüsü yasağı" yıllardır yürürlükte.

Hukuki, yasal, sosyal hiçbir dayanağı olamayan başörtüsü yasağı apaçık bir ayrımcılık kaynağı. Tesettür ertelenebilecek üzerinde pazarlık yapılabilecek demokratik bir hak değildir. Müslümanların uymakla yükümlü oldukları bir görevdir.

Oligarşik güçlerin kamusal alan ilan etikleri mekanlarda dahil olmak üzere, tüm yeryüzünde İslam'ın hükümleri geçerlidir.

Türkiye'de ilköğretim okullarından liselere, üniversitelerden kamusal alanlara kadar her yerde başörtüsü yasaktır ve bu yasak yıllardır yakıcı bir şekilde uygulanmaktadır. 28 Şubat döneminde binlerce başörtülü kardeşimiz üniversitelerden atıldı, kamuda çalışan çok sayıda başörtülü memurun işine son verildi. İnsanların emekleri, yılları acımasızca bir anda yok sayıldı.

Şimdi hükümet ve muhalefet partilerinin üniversitelerdeki başörtüsü yasağının çözümüne ilişkin birtakım söylemlerine tanık olduğumuz bir dönemdeyiz. Hükümet ve ana muhalefet bir sürü laftan sonra meseleyi orta yere bırakmıştır. Hükümet çözüm için 2011 seçimlerini işaret etmiş, ana muhalefet çözüm için samimi bir girişimi olamayacağını deklare etmiştir.

Yıllardır büyük bir zulüm olarak acımasızca uygulanan başörtüsü yasağında herhangi bir erteleme asla kabul edilemez. Çözüm için seçimlerden sonrasını işaret ederek halkın iradesine ipotek koyanların tavrını asla doğru ve samimi bulmuyoruz. Zulme son vermede samimi olanlar, adalet için bir dakika bile beklemezler. Seçimlerden sonra yeni anayasa gibi, başörtüsü sorununun çözümü gibi vaatlerin bizim için oy devşirme hesabından başka bir anlamı yoktur.

Bildiğiniz gibi üniversitelerdeki başörtüsü yasağıyla ilgili tartışmalar sırasında ilköğretime başörtüleriyle giden bazı kızlarımız gündeme geldi. Başta Ece Nur Özel kardeşimiz olmak üzere ilköğretime örtüleriyle devam eden kızlarımız için "provokatör" yakıştırması yapıldı. Şunu peşinen ilan ediyoruz ki bu alçakça bir yakıştırma ve iftiradır; bunları söyleyenler müfteridir. Asıl provokatörler yasakçılardır, insanların iradelerine saygı göstermeyenlerdir, bu iddiaları dillendirenlerdir.

Diyarbakır'da iki yıldır okuluna başörtülü devam ettiği için türlü soruşturmalara maruz kalan, uzak bir okula sürgün edilen Ece Nur kardeşimize ve onunla aynı tavrı gösteren diğer kardeşlerimize provakatör diyen Hüseyin Çelik, yine kızlarımıza ve ailelerine "ahmak" diyen Burhan Kuzu, kızlarımızı ailelerin istismar suçu işlediklerini iddia ederek devletin anne babalarının elinden alabileceği hezeyan ve tehdidini savuran Zafer Üskül ve onlarla aynı tavrı sahiplenen köşe yazarı ya da siyasetçi gibilerini halkın vicdanına ve Hakk'ın adaletine havale ediyoruz. Şunu bilsinler ki kızlarımızın tertemiz vicdanları ve aydınlık yüzleri karşısında utanca boğulacaklardır.

Başörtüsü özgürlüğü bizim için parçalanamaz bir değere sahiptir. Sadece üniversite ile sınırlı bir özgürlüğü asla kabul etmeyeceğiz. Bu konudaki tavrımız nettir: "Başörtüsüne şartsız sınırsız özgürlük!" Henüz dün gerçekleşen referandum için "haklar ve özgürlükler genişleyecek" diyenlerin bugün ortaokul öğrencilerinin talebi karşısında korkak muhafazakar reflekslerle "provokasyon" edebiyatı üretmeleri manidardır. Kendilerine oy veren milyonlarca kişinin çözüm taleplerinden iktidar devşirenlerin başörtüsünden vazgeçmeyen insanlara "provokatör" demesi affedilir bir tutum değildir.

Şu bilinmelidir ki başörtüsü bizim için sadece bireysel bir hak değil, bu ülkede ya da bütün dünyada ezen ezilen çelişkisinin bir sembolüdür. Başörtüsü, kapitalizmin tüketim dininin giremediği bir kaledir. Başörtüsü, kapitalizmin, tuğyan içindeki sistemlerin teslim almaya, çözmeye çalıştığı kalplerimizi, bedenlerimizi koruma mücadelesinin bayrağıdır. O yüzden egemenler aşağılamak istedikleri insanların giyimlerine müdahale ediyor ve onları savunmasız bırakmak istiyorlar. Allah'ın dinine, bu dinin adalet anlayışına karşı duranlar çocuklarımızın, genç kızlarımızın, kadınlarımızın örtülerinden ürküyorlar, tüm özgürlükçü söylemlerine rağmen yasakçılıkta azgınlaşabiliyorlar.

Hatırlayacağınız gibi başörtülü ilköğretim öğrencileri, YÖK'ün yazısıyla medya tarafından gündeme getirilmişti. Siyasi irade bu durumu provokasyon ve ahmaklık olarak nitelemiş ve en sonunda çocuklarının ailelerin ellerinden alınmasıyla tehdit etmişti.

Sonunda mesele bir sonraki seçime sallandı. Fakat görünen o ki, bütün bu yaşananların bazılarına cesaret verdiği görülmektedir.

Bazı okul müdürleri son günlerde çocukları içeri almamak için okul kapılarına polis çağırırken, Diyarbakır'da bulunan bir okulda 8.sınıf öğrencisi olan Tuba Yoldaş'da başörtülü olarak okula gittiği için beden eğitimi öğretmeninin şiddetine maruz kaldığını iddia etmiştir.

Beden eğitimi öğretmeninin, Tuba kardeşimizin kulağını çekip tokat attığı, öğrenciler arasında kendisini rencide edecek kelimeler kullanarak dersten çıkardığını söylendi. Bir eğitimcinin sözlü veya fiziksel şiddete başvurması kesinlikle kabul edilemez bir davranıştır. Tuba Yoldaş kardeşimize yapılanları şiddetle kınıyor, Milli Eğitim Bakanlığın kendi bünyesinde yapılan bu tür davranışları bir an önce soruşturmasını istiyoruz.

Mecliste insan haklarına bakan komisyonun başkanlığını yapan Zafer Üskül'e ve onun gibi düşünenlere sesleniyoruz: "Çocuklar bizimdir devletin değil! Yetiştirdiğimiz çocuklarımızı resmi ideolojinin kutsallarına kurbanlık olarak teslim edecek değiliz!" Son anayasa değişikliği ile istismar suçunu genişletenler resmi ideolojinin okullarda her gün çocuklarımızı ne kadar istismar ettiğine baksınlar. Yavuz hırsızın ev sahibini bastırması gibi inançlarından dolayı örtünen kardeşlerimizin ailelerine böyle bir suçun isnat edilmesi başlı başına bir aymazlıktır.

Başörtülü aile ve kızları "ahmaklık"la suçlayan Burhan Kuzu'nun seçkinlerin, egemenlerin dilini sahiplenmedeki mahareti de hayretâmizdir. Başbakanın bu değerlendirmeler karşısındaki tavrı da son derece düşündürücüdür.

Her şeyin ve herkesin üzerinde gözetleyici olan âlemlerin Rabbimiz olan Allah'a itimadımız tamdır. Türkiye'de ilköğretim okullarından liselere, üniversiteden kamusal alanlara kadar her yerde başörtüsü yasaktır ve bu yasak yıllardır yakıcı bir şekilde uygulanıyor. 28 Şubat döneminde binlerce başörtülü kardeşimiz üniversitelerden atıldı, kamuda çalışan çok sayıda başörtülü memurun işine son verildi. İnsanların emekleri, yılları acımasızca bir anda yok sayıldı.

Biz bütün baskılara karşı İslami kimliğimizle adalet ve özgürlük mücadelesine devam edeceğiz. Parçacı çözümleri kabul etmeyecek, başörtüsüne ilköğretimden liseye, üniversiteden kamusal alanlara kadar her yer ve zamanda özgürlük talebini yükseltmeye devam edeceğiz. Suret-i haktan görünenlerin vesayetini kabul etmiyoruz.

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla

"O gün insanlar yaptıkları kendilerine gösterilsin diye bölük bölük dönerler. Kim zerre kadar hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar şer yapmışsa onu görür." (Zilzal Suresi 6. – 7. – 8. Ayetler)

HABERE YORUM KAT

5 Yorum