1. YAZARLAR

  2. Öznur Sevdiren

  3. Cezalandırma, kâr ve özel cezaevleri: Bir polemik yazısı
Öznur Sevdiren

Öznur Sevdiren

Yazarın Tüm Yazıları >

Cezalandırma, kâr ve özel cezaevleri: Bir polemik yazısı

13 Mart 2008 Perşembe 04:32A+A-

Uluslararası deneyimin sunduğu veriler, özel cezaevleri üzerinden kâr edilmesinin mümkün olduğunu, ancak sağlandığı söylenen kamusal yararların reel değil, retorik olduğunu gösteriyor. Temel soru şu: Kişi hak ve özgürlüklerini doğrudan ilgilendiren cezaevleri, piyasa ekonomisinin parametreleriyle çalışan işletmelere dönüştürülebilir mi?

Geçtiğimiz günlerde bu köşede Türkiye cezaevlerinde özelleştirmenin mümkün ve gerekli olduğu tezini işleyen bir makale yayımlandı. Doç. Dr. Vahit Bıçak tarafından kaleme alınan bu yazıda cezaevleri özelleştirmesinin bugün cezaevlerinin karşı karşıya kaldığı pek çok problem açısından bir çözüm oluşturacağı savunuluyordu.

Özetle, sayın Bıçak, cezaevi özelleştirmesinin cezaevlerinde artan kapasite sorununu çözeceğini, kamu harcamalarını azaltacağını, cezaevi üzerinde etkin bir kamusal denetimin sağlanmasına olanak tanıyacağını, rekabeti teşvik ederek kaliteyi artıracağını iddia ediyordu.

Tarihi doğru okumaya dair küçük bir parantez: Esasen, cezaevi özelleştirmesi lehine sıkça gündeme getirilen bu tezler hem güncel hem de tarihsel bağlamda tartışılabilir, zira cezaevlerine özel sermaye müdahalesinin miladını, 19. yüzyıla kadar götürmek mümkündür. 19. yüzyılda Amerika'da, hapsetmenin bir ceza biçimi olarak tedrici gelişimini tamamlamasıyla, cezaevleri karşılığında mahkûm ve tutukluların bakım ve iaşelerinin özel teşebbüs tarafından sağlandığı işletmelere dönüşmüştür. 1920'lerin başlarında bu sistem, özel cezaevlerinin keyfi yönetimi, mahkûmlara dönük kötü muamele ve giderek artan mahkûm ölümleri gibi gerekçelerle terk edilmiştir. Devlet tekeline geçirilen bu ilk özel cezaevleri ile 'çağdaş' özel cezaevleri sadece kuruluş felsefeleri ile değil, aşağıda kimi detaylarla tartışılacağı gibi aynı zamanda pratikleri ile de ciddi benzerlikler taşımaktadır. Kuşkusuz bu nedenle tarih, 1980'lerde tekrar güncellik kazanan özelleştirme politikaları açısından son derece önemli veriler ve dolayısıyla çıkarılması gereken dersler sunmaktadır.

Sayıdaki artış

Özel cezaevleri ve cezaevlerinin kapasite sorunu: Bu notu düştükten sonra hocamızın makalesinde dile getirdiği tezleri bugün açısından değerlendirmek gerekiyor. Dünyada ve görüldüğü kadarıyla ülkemizde mahkûm ve tutuklu sayısındaki artışın özel cezaevlerini zorunlu kıldığı savunuluyor. Bu değerlendirmenin arka planında cezaevlerinde yatak kapasitesi sorununu çözmenin birincil kaynağı olarak yeni cezaevlerinin açılması tespitinin bulunduğunu görüyoruz. Fakat uluslararası deneyim ilk bakışta rasyonel gibi görünen bu metodun, yani yeni cezaevlerinin açılmasının, cezaevlerindeki kapasite sorununu çözmediğini, aksine kapasite arttırılmasının cezaevi nüfusu üzerinde doğrudan bir artışı tetiklediğini göstermektedir. Dolayısıyla daha açık bir biçimde belirtmek gerekiyor ki, cezaevinde yatak sayısının artması kapasite sorununu çözmekten uzak olduğu gibi bu sorunu daha da derinleştirmek gibi bir etki yaratmaktadır. İlginçtir, geleneksel olarak mahkûm ve tutuklu sayısının genel nüfusa oranının son derece az olduğu Hollanda gibi ülkelerde, geçmişte bu durum kapasitenin artırılmaması ve hatta mevcut kapasitede azaltılmaya gidilmesi ile mümkün olabilmiştir.

Amerikan eyaletlerindeki özelleştirme deneyimi, cezaevlerindeki mahkûm ve tutuklu sayısı ile kapasite arasındaki bu doğru orantının yeni özel cezaevlerinin açılması söz konusu olunca sadece 'kaçınılmaz' olmakla kalmayıp, aynı zamanda özel cezaevlerinin arkasındaki sermaye kuruluşları tarafından bir hedef haline getirildiğini göstermektedir. Amerikan cezaevi işletmecisi şirketlerin cezaevi nüfusunun artışını mümkün kılacak yasal düzenlemelerle, örneğin farklı suç tipleri için öngörülen hapis cezalarının alt ve/veya üst sınırlarının artırılması, müebbet hapis cezasının kullanımı ile ilgili yeni düzenlemelerin teşviki, ile ilgili lobi faaliyetlerinin yasa yapıcılığı ve uygulama konusunda tartışılmaz bir etkisi vardır. Piyasa ekonomisinde bu etki en yalın haliyle 'talebi' artırmak ile açıklanabilir, özel şirketler kendi ontolojik rasyonaliteleri ile tutarlı olarak bir sektöre dönüştürülen 'cezalandırma'da daha fazla arzı mümkün kılmak veya mevcut kaynakları 'israf etmemek' eğilimindedirler. Netice daha çok insanın daha uzun süreli hapsedilmesi olarak kendini göstermektedir. Bugün, özel cezaevlerinin Amerikan cezaevlerinin toplamının yüzde 3'ünü, İngiliz cezaevlerinin yüzde 8'ini teşkil ettiği koşullarda dahi özel cezaevlerinin, rekor düzeyde seyreden cezaevi nüfusları üzerinde doğrudan ve dolaylı etkileri vakıadır.

Düşük maliyet, rekabet ve kalite: Mit ve gerçek: Cezaevlerinde özelleştirme yanlısı diskursun ikinci tezi, özel sektörce işletilen cezaevlerinin devlete maliyetlerinin daha düşük olacağıdır. Bu tez, özel sektörün tabi olduğu düşünülen rekabet, yeniliğe açık olmak, bürokrasinin minimizasyonu gibi kerameti kendinden menkul önermelerle desteklenmektedir.

Gerçekten öyle midir? Öncelikle, devlet ve özel cezaevleri arasında maliyet bakımından bir karşılaştırmanın basit bir matematik ile yapılamayacağını ifade etmek gerekiyor, zira özel cezaevleri devlet tarafından sağlanan çok çeşitli yardımcı hizmetlerden faydalanmakta, acil durumlarda devletin güvenlik güçlerinin yardımını talep edebilmekte ve kendilerine sağlanan pek çok ekonomik avantajdan istifade etmektedirler. Maliyet analizinin sağlıklı olarak yapılmasını engelleyen bir başka husus da cezaevlerinin işletme bedellerinin genellikle cezaevi işletmecisi şirketlerin ticari sırrı olarak görülmesi ve bu nedenle gizliliklerinin yasalarca teminat altına alınmasıdır. Esasen, kamu ve özel cezaevlerini maliyet bakımından karşılaştırmanın bu zorluğuna rağmen, uluslararası literatürde özel cezaevlerinin daha ucuz olduğu konusunda objektif, güvenilir bir bilimsel veri bulunmamaktadır. Özel cezaevlerinin rekabeti teşvik edeceği tezi ise özel cezaevleri pazarına hâkim büyük tekellerin varlığı göz önüne alındığında inandırıcılıktan uzaktır.

Amerika'da bir özel korporasyon, Corrections Corporation of America özel cezavelerinin yarısının kontrolünü elinde tutmaktadir. Bu kuruluş ile beraber bir başka şirket, Wackenhut Corrections Corporation dünyada sektörün yüzde 70'ini kontrol altında tutmaktadır. İngiltere'deki özel cezaevlerinin arka planında ağırlıklı olarak bir Fransız şirketi olan Sodexho'nun bir yan kuruluşu (UK Detention Services) bulunmaktadır ve Sodexho halihazırda Almanya ve Macaristan 'pazarına' girme aşamasındadır.

'Kaliteli' hizmet

Üçüncü tez, özel cezaevlerinin daha kaliteli bir hizmet vereceği kabulüdür; buna göre özel sektör yanlızca düşük maliyetle cezaevlerini işletmeyecek ve fakat daha kaliteli bir hizmet sunacaktır. Dünyanın farklı ülkelerindeki özel cezaevi deneyimleri bu tezin uygulamayı yansıtmaktan ziyade bir promosyon motifi olduğunu göstermektedir. Maliyetin düşürülerek hizmet kalitesinin artırılması esasen mümkün değildir. Maliyetin düşürülmesi veya düşürülmeye çalışılması genellikle personel kısıtlanmasına ve personel standartlarında düşmeye neden olmaktadır ki, bu durum da, mahkûmların eğitim, sosyal ve kültürel faaliyetlerini sekteye uğratmakta, olası bir güvenlik zafiyetini engellemek gerekçesiyle mahkûm ve tutukluların en temel hakları orantısız bir biçimde kısıtlanmaktadır. Amerikan özel cezaevlerinde mahkûm ve tutuklular arası şiddet olayları ve yüksek intihar oranlarının da sıkça gündeme gelmesi şüphesiz bu cezaevlerinin standartlarını göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

Özcesi, uluslararası deneyimin sunduğu veriler, özel cezaevleri üzerinden kâr edilmesinin mümkün olduğunu, ancak bu vesile ile sağlandığı iddia edilen kamusal yararların reel olmaktan çok retorik olduğunu göstermektedir. Söz konusu retorik, pek çok liberalin dahi özelleştirme kapsamı dışında tutulması gerektiğine inandığı cezanın infazının özel sermayeye devrini, doğruluğu son derece kuşkulu bir dizi pragmatik gerekçelerle açıklamakta ve fakat bu konudaki en temel soruyu es geçmektedir. Soru şudur: Suç işlemiş şahısların barındırılması ve rehabilitasyonu amacını taşıyan, bu nedenle kişi hak ve özgürlüklerini son derece doğrudan ilgilendiren ceza ve tutukevleri piyasa ekonomisinin parametreleri ile çalışan işletmelere dönüştürülebilinir mi? Kâr saiki ile mahkûm ve kamu yararının çatışmasının piyasa ekonomisinin, yukarıda açıklandığı üzere, tanımı gereği olduğu düşünüldüğünde bu alanın özel sermayeye devri elbette kabul edilemezdir.

Öznur Sevdiren: Uluslararası ve Karşılaştırmalı Ceza Hukuku Enstitüsü, Köln Üniversitesi

Radikal gazetesi

YAZIYA YORUM KAT