1. YAZARLAR

  2. Melih Altınok

  3. Cellâtla helalleşme
Melih Altınok

Melih Altınok

Yazarın Tüm Yazıları >

Cellâtla helalleşme

29 Ocak 2013 Salı 00:25A+A-

Pek çok demokratın ve solcunun Erdoğan’a hakkını “neredeyse” helal etmesinin nedeni, onun Balyoz ve Ergenekon davalarındaki cesur tavrıdır.

Konu dışına çıkmak pahasına ve şahsım adına, bu helallikteki “neredeyse”nin, İmralı ile görüşmelerin siyasi riskini üstelenmesiyle epeyce daraldığını da söylemeliyim.

Partinin tabanındaki muhafazakâr-dindar kesim de kindar olmamasına karşın nesilden nesle aktarılan çok diri bir kolektif hafızaya sahip.

Kimi zaman açıktan baskı altına alınmış mütemadiyen de “asli yönetici” sınıf olan askerî-sivil elitçe inançlarından ötürü hor görülmüş bu insanlar temsilcileri kanalıyla “meşru” sayılmaktan hoşnutlar. Bugün bunun nasıl mümkün olduğunun da farkındalar.

AK Partili seçmenlerin evlerinin duvarlarını süsleyen posterlerde Menderes, Özal ve Erdoğan’ın olması, bu kişilerin müthiş duble yollar yapmalarından değil, vesayet karşısındaki mağduriyetleri ya da onun karşısındaki mücadelelerinden kaynaklanıyor.

Dikkat edin, baraj da “askerlerle” kariyer de yapan Demirel’in bu silsilede yeri yok.

Ancak ilginçtir, Başbakan Tayyip Erdoğan içte ve dıştaki meşruiyetinin en önemli kaynağı olan bu başarısıyla ilgili adeta “özeleştiri” vermeye başladı.

O komutanları dışarıdayken de biliriz

Hadi Sayın Başbakan’ın demokratikleşme davalarının uzun sürdüğü iddiasını, uluslararası yargının “sorun yok” kararına karşın “hassasiyetine” verebilirdik.

Ama allahaşkına, Sözcü’ye “Tayyip sözümüze geldi” manşetti attıracak “terör bölgesine gönderecek komutan kalmadı” çıkışına ne buyrulur?

Sayın Başbakan, halkın şu an tutuklu askerler görev başındayken terörle mücadele adı altında dönen dolaplardan haberdar olmadığını mı düşünüyor acaba?

Yani açık yalanlara halkın inanmayacağının, bunun kendisine zarar vermeyeceğinin, dolayısıyla başka bir “dilin” mümkün ve hatta elzem olduğunun farkında değil mi?

TSK’da iç siyaset ve darbeyle değil işiyle ilgilenen onca subay, komutan ne güne duruyor?

Darbe planlamak, halkını esir alamaya çalışmak, büyütülmemesi gereken bir kabahat mi?

Peki, inanamıyorum ama varsın Erdoğan’ın kanaati bu yönde olsun? İyi de doğrudan hedef tahtasına oturtulan Türkiyeliler olarak bizler de bunu kabullenmek zorunda mıyız?

Yargıya müdahale edilmemesini istememiz rövanşistlik mi, kindarlık mı?

Parlamentoyu ve halkı esir almayı planlayan bu “memurlar”, hâlâ edimlerinin haklı ve meşru olduğunu savunuyorlar. “Rövanş, intikam” diyorlar. “İltimas” geçilmesini telkin ettiğiniz şeyin “darbe zihniyeti” olarak algılanacağının farkında mısınız?

Belli ki Erdoğan başkanlık hedefi için “itidalli” bir sürece girdi ve artık cephe savaşı istemiyor. Tansiyon düşsün istiyor.

Siyaset yapıyor, haklıdır da. Ancak kaş yaparken hakikaten göz çıkabilir. Vesayetle hesaplaşmada gelinen bunca yol, ödenen onca bedel heba olabilir.

PR’cılar sülüslerini aldı bile

Zira mesela, Başbakan’ın fiilen arka çıktığı İlker Başbuğ’a, gazetecileri, siyasileri ve de hükümeti hedef gösterirken imaj danışmanlığı yapan “yıldızlara” kadar celp çıkartılmış durumda.

Akşam akşam gazetelere konuk olup “Başbakan’ın yakın çevresinin de askerlerin tutukluğundan rahatsız olduğunu” yazıyorlar.

Bizler bu medyada “hükümetten iyi haber alan kaynaklara yakın kaynaklar” şeklinde referanslarla Ankara kulisi yazan gazeteciler de gördük.

Ancak dün hükümete karşı internet siteleri kurulması için emir veren askerlerin imajını düzeltenlerin, bugün hükümete, üstelik de “içeriden” kaynakların ağzıyla “balans” ayarı yapmalarını da görmek varmış kaderde.

Bu ve benzeri yazıları alıntılayıp hemen altına “Kocam yaşasaydı kesin Silivri’de olurdu” başlıklı mülakatlar yerleştirenlerin kör gözüm parmağına “operasyonları” da cabası.

Uyanık olmalı.

Siyasete “gık” diyen paşasını görevden alan, kodese tıkan, yalnızca denetleyen değil “askerî politikalar üretme” noktasına gelen sivillerin hükmettiği İspanya “geçiş aşamasından demokratik sağlamlaştırmaya geçtik mi acaba”yı tartışıyor.

Demokrasinin kurumsallaştığı ABD bile ordunun denetlenmesini sürekli yinelenen bir konu olarak görüp bu alandaki politikalarını sürekli güncelliyor.

Sivil kültürün bu denli kırılgan olduğu, tarihi darbelerle dolu Türkiye’nin, 35. Madde’nin kaldırılması dâhil pek çok yapısal reformu gerçekleştirememiş hükümeti ise “moraller bozulmasın” diye yargıyı demoralize ediyor.

Kimseye kişisel kinimiz yok, hatta son dönemde “iki yılınız kaldı” tehdidini açıkça savuran ulusalcılara, darbecilere de.

Zamansız “jestler” reformist hükümetlerin ve dolayısıyla demokratikleşmenin, sivilleşmesinin ayağını yerden keser diyoruz o kadar.

Kimse unutmamalı, vesayetle mücadele bir ömür sürer, geriye döndürülmesi ise bir dakika.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT