1. YAZARLAR

  2. Melih Altınok

  3. Batsın bu dünya
Melih Altınok

Melih Altınok

Yazarın Tüm Yazıları >

Batsın bu dünya

05 Mart 2013 Salı 00:42A+A-

Yeryüzündeki yıkım, savaşlar, çocuk cinayetleri, yoksulluk, tecavüzler... ortadayken nasıl oluyor da insanın rasyonel bir varlık olduğuna dair kanaat bu kadar yaygın olabiliyor anlamakta güçlük çekiyorum.

Belki bu da benim irrasyonelliğim.

İnsanın rasyonel bir varlık olduğu yönündeki “inancın” kaynağı pozitivizm ve modernizm tapınmacılığının “altın çağlarında” yeryüzündeki yıkımın, “karanlık çağlardakini” üçe beşe katladığını sorgulamamalıyım.

Yakıcı “hakikat” karşısında âdemoğullarının varoluşlarını anlamlandırmak için geliştirdikleri savunma mekanizmalarını tolere etmeliyim.

Tıpkı çocuklar gibi, masa örtüsünün altında kurdukları düzenin gerçek bir ev değil, evcilik oyunundaki bir mizansen olduğunu söyleyip mızıkçılık etmemeliyim.

Zira bilirsiniz çocuklar arasında oyunbozanlar değil, oyun kuranlar sevilir.

Ama engizisyonda öldürülmemek için inkârı tercih eden Galileo’nun muhafızlar gidip de yalnız kalınca söylendiği, ne kadar sussak, bazen reddetmek zorunda kalsak da “yine de dünya dönüyor” işte!

İşte kapı işte sapı

50 bine yakın “kurbanın” ardından, gençlerin birbirini öldürmeyeceği bir Türkiye hayali kapıda, üstelik de elinde güçlü bir koçboynuzuyla, belirince yaşadıklarımıza bir bakın.

Mevzuu karmaşıklaştırmadan düşünelim.

Bu hayalin “hakikaten” gerçekleşmesini istiyorsanız tek yapmanız gereken içeriden kapının sürgülerini gevşetmektir, değil mi?

Hatta cesursanız, kapıyı bile açarsınız.

Zira alacağınız tek risk kapı açılınca barışın gelmemesi ihtimalidir. Bu da kuşkusuz kapı duvarken ölümlerin sürmesi hâli karşısında göze alınabilir değil mi?

Ama kariyerinizi, makamınızı, mevkiinizi kapının varlığına borçluysanız ve Ferrari’nizi satmaya cesaretiniz yoksa, üstüne üstlük bunu kendinize bile itiraf edemiyorsanız “açılmaması” için çalışırsınız.

Borçlu olduğunuz geçmişteki söylemlerinizin ağır yükü altında, kırk dereden su getirirsiniz.

Tavrınızı mantığa büründürürsünüz. Meslek etiğinden, siyaseten doğruculuktan, anakronik benzetmelerden medet umarsınız.

Ama gün gibi ortadaki irrasyonelliğinizi rasyonelleştirme makyajlarınıza rağmen hakikat değişmez. Yine de kapı oradadır ve siz açılmasını istemiyorsunuzdur.

Biliyorum, gardiyanlarınız ve “kral çıplak” dediğimiz için çok kızdığınız bizler gidince Galileo gibi sizler de itiraf ediyorsunuz hakikati.

Ama kimse duymadıkça genç ölümlerinin durmayacağını da siz bilin.

Kapı gibi gerekçeler

Malumunuz, geçen hafta, daha önceki barışımıza kastedenlerin Oslo’daki sabotajlarını hatırlatan bir hamlesiyle daha karşılaştık.

Bazılarımız, bir müzakerenin başarıya ulaşması için esas koşul olan (kan davalarında bile) ilkeyi deşti. Müzakere sürecinde “her doğrunun söylenmesi değil, söylenenin doğru olması” gerekir düsturuna vurgu yaptı. Hatalı “tarafı” eleştirdi.

Kimileri ise megalomanlığından ve komploculuğundan sual olmayacak Öcalan’ın hiçbirimizi şaşırtmayan sözlerinde “mana” aramaya koyuldu.

Ancak Başbakan’ın “Batsın böyle gazetecilik” çıkışıyla tartışma, tutanakları yayımlayan Milliyet’e doğru kaydı.

Peşinen söyleyeyim, bu sabotajda en az sorgulanması gereken aktörün haberi yapan muhabir ve gazetesi olduğunu düşünüyorum.

Evet, bu haberi manşetleştirmek, pekâlâ bir tercihin göstergesidir.

Barış gazeteciliğinin “uzlaşmazlık alanına” değil, “uzlaşmazlığın oluşumuna” odaklanmasının esas olduğunu söyleyebiliriz. Ardından bu alanda konsensüse varılan şu tanımı hatırlatabiliriz:

“Kitle iletişim tekniklerinin, anlaşmazlıkların ve çatışmaların önlenmesine ve barışçı yollarla çözümüne yönelik amaçlarla kullanılması.”

Ne var ki Milliyet’in “ari gazetecilik” temelli savunması da bir yardım ve yataklık suçlamasının muhatabı için “yetersiz” değil.

Dolaysıyla bu sabotaj olayında üzerinde durulması, ifşa edilmesi ve eleştirilmesi gereken asıl fail, sözünden dönüp “aracılar” vasıtasıyla bu işi faş edenlerdir. Onların kim olduğu da hepinizin malumu.

Evet, Milliyet bu işte, pekâlâ başka biri de seçilebilecekken gazeteciliği “tercih” edilen bir araçtır.

Milliyet- Taraf kıyası oksimorondur

Asli failler değil araç üzerinden yürüyen bu tartışmada, darbecilerin planlarını kamuoyuna duyuran Taraf’ın gazeteciliğinin tartışılması ise gerçekten bir mantık ve hakkaniyet garabeti.

Cinayet, esir alma ve demokrasi katliamı planlarının önlenmesine yarayan ifşaatla, savaşmama, dövüşmeme, öldürmeme, sulh olma girişimini sekteye uğratacak gazetecilik faaliyetini bir kefeye koymak mümkün müdür?

Eğer bir şey batacaksa, işte asıl bu “mümkündür” diyenin vicdanı yere batsın.

[email protected]

TARAF

 

YAZIYA YORUM KAT