1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Batı, Türkiye’nin hangi endişelerini dikkate alacak?
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Batı, Türkiye’nin hangi endişelerini dikkate alacak?

28 Haziran 2022 Salı 11:32A+A-

Son dönemde NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in Türkiye’yle alakalı açıklama yaparken en çok kullandığı vurgu hiç şüphesiz “Türkiye’nin endişelerini dikkate almalıyız” cümlesinde kendisini gösteriyor. Bugün (28 Haziran’da) Madrid’de başlayacak NATO Zirvesi’nde Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın üyelik müracaatlarını veto etmemesi için Stoltenberg’in taraflar arasında son derece yoğun bir mekik diplomasisi yürüttüğü görülüyor. Rusya ve Çin bloğuna karşı NATO’yu güçlendirmek, Avrupa-Atlantik bölgesinde statükoyu tahkim etmek, NATO ve AB içindeki çatlak sesleri bastırmak üzere tasarlanan ilerlemenin olabilmesi bu noktada Türkiye’nin tavrına bağlı gözüküyor.

Baltık tarzı riyakârlık ve fırsatçılık

NATO Zirvesi’ne saatler kala İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde de Stoltenberg’den gelen çağrıya uyarak “Türkiye’nin terör konusundaki endişelerini çok ciddiye alıyoruz” açıklamasını yapıyordu. Peki, bu “çok ciddiye alma” söylemine dair hangi somut adımlar, ne tür yazılı taahhütler var diye bakacak olursak ne görüyoruz? Ann Linde’nin “finale beş kala” söylediği sözler o kadar müphem ve afaki ki İsveç devleti namına söylediği sözlerin Baltık bölgesinin riyakârlığını ve fırsatçılığını tescil ettiğini rahatlıkla ifade edebiliriz. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in mekik diplomasisinin ne derece işe yaradığını Ann Linde’nin beyanlarından okuyalım: “Türkiye ile birbirimizi savunacağımız bir askeri ittifaka girersek ona göre karar verilir. İleriye dönük somut adımlar atmamız için de fırsatlar var.” Türkiye’nin karar değiştirmesi için hiçbir gerekçe yok ve yakın vadede olumlu manada pozisyon değiştirmesini gerektirecek işaretler görünmüyor ufukta. Bu noktada MSB Hulusi Akar’ın “bencillik ve mantık katliamı” vurgusuyla İsveç ve Finlandiya’nın üyeliklerine Türkiye’nin onay vermeyeceğine ilişkin beyanlarının sonuna kadar sürdürülmesi gerekir.

Ukrayna’ya yönelik Rusya’nın yıkım ve katliamlarının alt üst ettiği dengelere sadece İsveç ve Finlandiya’nın telaş ve hevesle NATO’ya girme yönündeki adımları üzerinden bakmak eksik hatta çarpık olur. Zaten Türkiye’nin kavgası görünüşte İsveç ve Finlandiya’yla gözüküyor. Bu iki ülkenin Türkiye’nin aleyhine oluşturulan terör dalgasına katkıları diğer NATO üyeleri ve AB üyeleriyle kıyaslandığında devede kulak kalır esasen. Fakat NATO’ya üyelikleri Türkiye tarafından bloke edilen iki Baltık ülkesi üzerinden esasen perde arkasında Amerika marifetiyle Suriye ve Irak’ta koordine ve tahkim edilen garnizon devlet çalışmalarını tasfiye etmeye matuf adımların akıbeti üzerine mücadele ediliyor.

Bu bağlamda Suriye’nin kuzey bölgesine, Fırat’ın doğusuna yönelik birçok kez tekrarlanan askeri harekâtın halen gerçekleştirilmemiş olmasına dair kamuoyunda bazı sorular ve şüpheler belirmektedir. Çünkü Amerika ve NATO bir taraftan Yunanistan’ı muazzam bir askeri teknolojiyle Ege ve Akdeniz’de Türkiye’ye karşı donatıp kışkırtırken diğer taraftan ne F-35 projesinde Türkiye’nin yeri müzakere ediliyor ne F-16 satışı ve modernizasyon kitlerine dair somut bir ilerleme kat ediliyor ne de açık-örtülü ambargo ve yaptırım kararları yürürlükten kaldırılıyor. Amerika ve NATO-AB herhangi bir somut adım atmaksızın hem Türkiye’yi yamacında tutmak hem de örneğin Rusya ve Çin gibi devletlerden uzak tutmaya matuf çirkin bir oyalama-aldatma stratejisi yürütüyor.

İsrail’le yakınlaşmanın ağır bedelleri

Zamana oynayarak Türkiye’yi zayıflatma, Batı’nın elini güçlendirme, sahada Türkiye’yi doğrudan ve yeniden İran ve Rusya’yla daha kapsamlı bir çatışmaya sürükleyecek iklim oluşturma, ekonomik krizi fırsata çevirip askeri harekâtı gündemden düşürme gibi hedefler yürürlükte tutuluyor. Bu süreçte çok matah bir işmiş gibi maalesef İsrail-Türkiye yakınlaşması büyük bir kazanım olarak kamuoyuna takdim ediliyor.

Türkiye-İsrail yakınlaşmasında Türkiye tarafına bol bol iltifat, övgü, hamaset düşerken İsrail tarafınaysa işlediği bütün işgal suçları ve cinayetlerin kar kalması gibi aslan payı düşüyor. İsrail’le yakınlaşma stratejisi [söylenenlerin tam aksine] Türkiye için Batı’yla sağlam ve çift taraflı işleyen bir diplomatik zemin sunmuyor hâlihazırda. Fakat Filistin İslami Direnişi’nin düşmanlaştırılması, İran ve Esed rejimi bloğuna ve saflarına doğru itilmesi gibi son derece riskli, tehlikeli ve yıkıcı bir fay hattının inşa edildiğini de görmek icap ediyor.

Batı, Türkiye’nin endişelerini anlamıyor, anlamayacak ve anlamazdan gelecek daima. Batı, ancak İsrail’in güvenlik endişelerine endeksler bütün algı ve adımlarını. PKK’ya hatta Esed rejimi ve İran’a yönelik anlayışlı ve esnek, konjonktüre göre hızla değişen terör, kimyasal katliam, tecrit edilecek rejimler vd. söylemini tırmandırırken dahi ortak paydalar üzerinde hareket edebilir Batı.

İşgal ve katliam politikalarını gündem etmeksizin İsrail’le ilişkileri olumluluk olarak öne çıkarıp umut bağlamak, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Müslüman Kardeşler üzerindeki baskılarına açıktan itiraz etmemek, Filistin ve Suriye meselesinde İslami direnişi koruyup kollayarak Türkiye’nin bölgedeki meşruiyet ve kuvvetini tahkim edeceğini unutmak, Azerbaycan’dan Doğu Akdeniz’e uzanan hatta sağlam ve kazanımlar getiren bir duruşun Batı’nın sömürgeci politikaları reddetmekle olduğu kadar ülke içindeki ulusalcı-milliyetçi hamasetten ve toplumu tedirgin eden yozlaşmadan kurtulmaya bağlı olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Batı, Türkiye’nin endişelerini ne kadar anlar ne kadar anlamaz tartışması bir yana Türkiye en başta kendi halkının ve İslam dünyasının endişelerini anlamalı, o endişe ve taleplere kuşatıcı cevaplar vermek üzere seferber olmalıdır.

Yeni Akit Gazetesi

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum