1. HABERLER

  2. HABER

  3. HUKUK

  4. Başörtüsü Tacizcilerini Afişe Edin: Cezası 3 Yıla Kadar Hapis
Başörtüsü Tacizcilerini Afişe Edin: Cezası 3 Yıla Kadar Hapis

Başörtüsü Tacizcilerini Afişe Edin: Cezası 3 Yıla Kadar Hapis

Başörtülülerin toplum içinde maruz kaldığı nefret söylemleri ve taciz olaylarını hukukçular ele aldı. Taciz olaylarının kayıt altına alınmasının önemli olduğunu söyleyen hukukçular, 3 yıla kadar hapis cezası olduğunu belirtti.

14 Temmuz 2019 Pazar 16:02A+A-

Yeni Şafak gazetesinden Fatma Çelik imzalı haber:

Son günlerde başörtülülerin toplum içinde maruz kaldığı nefret söylemleri ve taciz olayları arttı. Sokakta, metroda, kamu binalarında ve televizyon yayınları üzerinden başörtülülere yapılan fiziki ve sözlü saldırılar, sosyal medya sayesinde toplumun her kesiminin gündeminde. En yalın haliyle ‘insanlık suçu’ olan bu eylemleri hem hukuki hem de sosyal etkisi açılarından ele aldık. Tacize uğrayanların haklarını savunabilmesi için olayın kayıt altına alınmasının önemli olduğunu vurgulayan hukukçular, görüntünün sosyal medyada ya da basın yayın yoluyla yayılması durumunda ise cezanın yarısı oranında arttığını söylüyor.

Adana’da bir kadın tesettürlü iki kadına saldırarak yüzünü açmaya çalışması güvenlik kameralarına böyle yansımıştı. Cumhuriyet Başsavcılığı konuyla ilgili "tehdit, hakaret ve darp" suçlamasıyla soruşturma başlatırken söz konusu şahıs gözaltına alınmıştı.

Türkiye’de uzun yıllar süren başörtü yasağı 2013 yılında serbest kalmasına rağmen içinde bulunduğumuz çağda hala kendini laikçi tarif eden insanlar tarafından bir propaganda aracı olmaktan kurtulamadı. Başörtülü çalışmanın kamuda sıkıntı teşkil edeceğini söyleyenlere karşın başörtü serbestliği sonrası hiçbir kaos yaşanmadı. Aksine başörtü karşıtlarının bitmek bilmeyen kin ve nefretleri her gün bir yerde kendini gösteriyor. Gün geçtikçe artan bu vakalar akıllara 28 Şubat sonrasındaki günleri getirmediği değil.

Karanlık zihinlerdeki başörtüsü yasağını yenisafak.com olarak hukukçularla konuştuk. Başörtülü kadınlar başta olmak üzere kılık kıyafetinden dolayı toplum içinde tacize uğrayan bireylerin ne yapması gerektiğini avukat Pınar Kandemir Hacıbektaşoğlu ve Beybin Somuk anlattı. Çalışma Hayatı Uzmanı Tarkan Zengin ise kamuda kılık kıyafetinden dolayı tacize ya da haksızlığa uğrayan insanların yasal haklarından bahsetti.

Hacıbektaşoğlu, yaşanan taciz olaylarının kesinlikle yargıya taşınması gerektiğini söylerken Somuk, taciz olayının muhakkak kayıt altına alınması gerektiğini anlattı. Zengin ise yasalarda başörtüsünü yasaklayan hiçbir madde olmadığını aksine hakarette bulunanlara karşı yaptırımların olduğundan bahsetti.

Hukukçular uyardı: Başörtüsüne saldırının sonu hapis!

Sokakta, metroda, kamu binalarında ve televizyon yayınları üzerinden başörtülülere yapılan fiziki ve sözlü saldırılar, sosyal medya sayesinde toplumun her kesiminin gündeminde. Başörtülülerin toplum içinde maruz kaldığı nefret söylemleri ve taciz olaylarını hukukçular ele aldı. Taciz olaylarının kayıt altına alınmasının önemli olduğunu söyleyen hukukçular, 3 yıla kadar hapis cezası olduğunu belirtti.

Başörtülüler görünür olduktan sonra saldırı başladı

Kamusal alandaki yasakların kaldırılmasına rağmen özellikle son iki üç yıldır kılık kıyafetinden dolayı başörtülülere karşı bir saldırı başladığını söyleyen avukat Pınar Kandemir Hacıbektaşoğlu, bunun sebebini ise şöyle açıkladı: “Başörtülü hemcinslerimiz mahkeme kürsülerinde hakim, devlet dairelerinde memur, hastanelerde doktor, hemşire olarak görünür hale geldikten sonra ne yazık ki başörtüsüne karşı bir saldırı başladı.”

Saldırıları Avrupa’daki bağlamından koparmamak lazım

Türkiye’de yaşanan bu üzücü tabloyu sadece kendi iç dinamiklerimizle mikro ölçekte değerlendirmemek gerektiğini belirten Hacıbektaşoğlu, “Avrupa’da başlayan ve çok ırkçı bir saldırı halinde sürdürülen İslamafobik hareketlerle beraber bizde başörtüsüne karşı şiddet vakalarıyla karşı karşıyayız. Avrupa’da bu şu an belli mecralarda da tartışılıyor.

En son Avustralya'da bir milletvekili, parlamentoda başörtüsü takarak ülkesindeki başörtüsüne karşı aşırı milliyetçi reflekslerin ne kadar şoven bir düşünceden doğduğunu anlatmaya çalıştı.

Ama o milletvekili belli bir süre sonra tehdit aldığını da söyledi. Yani şu an içimizde yaşananları Avrupa’da yaşananlar bağlamından koparmadan ve kendi içimizde de görmemiz lazım.”

Özgürlüklerden yanayız diyenlerin tahammülsüzlüğü

Hukuken tanınan hakların bir süre sonra ayrışmayı ortadan kaldırmadığını belirten Hacıbektaşoğlu, “Biz yıllarca başörtüsü nedeniyle eğitim hakkından mahrum edilen kızlarımızın, hemcinslerimizin, kadınlarımızın haklarını her düşünce platformunda konuştuk. Yani muhafazakar camia da bunu konuştu. Liberaller de bunu konuştu. Sosyal demokratlar da konuştu ve bir yerden sonra dediler ki “Büyük bir haksızlıktı.” Ama şu an bir bakıyorsanız metroda bir bakıyorsunuz minibüste başörtülü bir kızımızın kendinin bayrağı olan başörtüsünün başka bir hemcinsi tarafından neredeyse saçı kopartılarak çekilip alındığını görüyoruz. Bunun nedeni ben şöyle görüyorum:

Saldırılar toplumu tek tipleştirme anlayışının dışa vurumu

Bugün siyaseten bükemedikleri bileğin bir yerde o siyasi dünyanın en kalbinde duran başörtüsüne saldırarak yapıyorlar. Yani o bir dışa vurumculuk aslında.

“Biz uzlaşıdan yanayız “diyenlerin “Aslında biz haklardan ve özgürlüklerden yanayız” diyenlerin bilinçaltındaki tahammülsüzlüğün en nihayetinde şiddete bürünmüş halini biz görüyoruz. Bunu sadece o bireylerin yaptığı hareket olarak görmemek lazım. Önce bir şey meşruiyet kazanır sonra o bireyler tarafından spesifik olarak 3-5 dediğimiz olaylarda vücut bulur.

Bu ülkede dinin, inancın, başörtünün üstünde Demokles'in kılıcı gibi duran o vesayetçi zihniyetin orada dışa vurum halidir. Yani aslında halen o vesayetçi anlayış o toplumu tek tipleştirerek dize getirme anlayışı halen siyaseten bir yerlerde kendini canlı tutuyor.”

Kemalistler başörtülere yapılan saldırıyı kınamalıydı

Asıl meselenin toplumda yaşanan olumsuzluklara karşı duruşu muhafazakar dindarların yapıyor olması. O laikçi teyzeye karşı en çok Atatürkçüler, en çok ulusalcılar, en çok Kemalist çizgide olanlar deseydi ki: “Hop teyze sen ne yapıyorsun? Laiklik bu değil ki, Atatürkçülüğü sen ağzına bile alamazsın.” Keşke onlar çıkıp bunu söyleseydi”

Peki bu durumlarda ne yapılır?

Hacıbektaşoğlu, kılık kıyafetinden dolayı tacize uğrayan insanların yapması gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Başörtüsüne ya da ibadetini yaparken onu bölen ona karşı bir hakarette bulunan herkese karşı yapacağımız şey onu o an da bırakmamak. Bunu muhakkak yargı önüne taşımak. Türk Ceza Kanunu’nda bu suçlar farklı 3 maddede toplanmış. Halkı kin ve düşmalığa alenen tahrik etme, halkın bir kesimini sosyal sınıf, din, mezhep, cinsiyet ve bölge farklılıklarına dayanarak alenen aşağılama ve son olarak inanç, düşünce, kanaat hürriyetini kullanmasını engelleme olarak 3 madde halinde düzenlenmiş suçlar kapsamında bu hareketler soruşturmaya tabii tutulur ve kovuşturması yapılarak bunu yapan kişi hakkından bir yıldan az olmamak üzere başlayan müeyyideler uygulanır.”

Kamera kaydı yapın tanıklardan destek isteyin

Böyle durumlarda çok dikkat etmemiz gereken konular olduğunu da vurgulayan Hacıbektaşoğlu, “Bu saldırıya maruz kalan arkadaşlarımız lütfen olabildiğince kamera kaydı yapın, yanınızda bunu gözlemleyen birileri varsa muhakkak tanık olarak destek isteyin. Ve kısa bir dilekçe ile en yakın Cumhuriyet Başsavcılığı’na giderek bir dilekçe verin. En son Cumhuriyet gazetesinin bir yazarı bir nitelendirme yaptı başörtülü kardeşlerimize ve hakaret etti. Bir yıl altı ay hapis cezası aldı. Bu örnek teşkil etmeli” ifadelerini kullandı.

Savcılığa şikayette bulunulmalı

 “Kadınlar her gün sokakta bir sürü kılık kıyafetinden dolayı şiddete maruz kalıyor. Bunlar bazen sözlü taciz şeklinde olduğu gibi bazen fiziki münakaşaya dönüşebiliyor. Eğer bir fiziki müdahale söz konusuysa ilk yapılması gereken şey en yakın hastaneye gidip birinin tacizine uğradığına söylenmesi ve muayene edilip darp raporu alınması” diyen Avukat Beybin Somuk, sözlü tacizler karşısında insanları bilinçlendirdi:

 “Böyle bir durumda polis o an oraya çağrılabilir. Karakola gidebilirler. Ya da savcılığa doğrudan kendileri başvuru yapıp durumdan şikayetçi olmaları mümkün. Aile Bakanlığımızın ALO 183 diye bir hattı mevcut. Sosyal hizmetler hattı. Sadece 183’ü tuşlayarak bile kadınlar başına gelen olayı anlatıp destek alması mümkün.”

3 yıla kadar hapis cezası var

Yapılan şikayetlerin sonuçlanıp sonuçlanmadığı merak edenler için Somuk, uygulanan yaptırımları da anlattı: “Bu iş savcılığa intikal ettikten sonra bir soruşturma dosyası açılıyor. Başörtüsünden dolayı birine laf attığınızda ya da fiziki bir müdahalede bulunduğunuzda bu aynı zamanda halkın benimsediği bir dinden dolayı şiddet görmesi anlamına geldiği için halkı kin ve nefrete teşvik veya aşağılama şuçundan ötürü de savcılık soruşturma başlatıyor. 3 yıla kadar hapis cezası olan bir durum bu. O yüzden kadınlar giydikleri kıyafetten dolayı bu tarz eylemlere maruz kaldıklarında bu işin takipçisi olabilirler. Barolarımızın kadın dayanışma merkezleri, adli yardım büroları var. Oralara başvurarak yine hukuki süreç hakkında bilgi almaları mümkün.”

Videoya çekilip ifşa edilmesi cezayı artırıyor

Her zaman için kamasal alanda bu işin yayılması ve insanların neler olup bittiğini görmesi adına sosyal medyada yayılmasının mağdur açısından iyi bir şey olduğunu belirten Somuk, “Fail, halkı kin ve nefrete teşvik gibi suçlar işlendiği zaman bunları basın yayın yoluyla yaydığında bir de yarısı oranında cezası artırılıyor. Bunları bir şekilde ifşa etmeleri mağdurun yararına oluyor. Çünkü aslında bir delil elde ediliyor. Delillendirmek adına o an videoya çekmek iyi bir şey” dedi.

Başörtüsü yasağı tarihin çöplüğüne atıldı

Türkiye’de uzunca yıllar kaynağını yasadan, anayasadan almayan bir yasağın yaşandığını söyleyen Çalışma Hayatı Uzmanı Tarkan Zengin de kamudaki bu yasağın temelinde ne olduğunu açıkladı: “Kenan Evren’in 12 Eylül döneminde 1982 yılında çıkardığı ‘Kamuda Kılık Kıyafet’ yönetmeliğine dayalı olarak yasak uzun yıllar sürdü. Bu yönetmelik yasadan kaynağını almıyordu. Örneğin 657 sayılı devlet memurları kanunu bu yönetmeliğe atıf yapıyor ama başörtüsünü bu yasada yasaklayan herhangi bir hüküm yoktu. Yine çalışanları ilgilendiren 4857 sayılı yasada İş Kanunu’ndan başörtüsünü yasaklayan hiçbir madde yoktu. Bugün de yok. Aksine bu tür baskıları yasaklayan maddeler olmasına rağmen uzun yıllar keyfi bir biçimde yürütülen başörtüsü yasağı oldu.

Dolayısıyla bugün tartıştığımız konu yasalarda olmayan ancak zihinlerde olan bir yasağın devam ettirilmesi gerektiğini iddia eden insanlar var.

Yasak olmamasına rağmen bugün özel bankalarda başörtülü kadın çalışan göremezsiniz. Yine yasak olmamasına rağmen 2019 Türkiye’sinde başörtülü CV’leri kabul etmeyen kurumsal şirketler var. Bugün bırakın hakim savcıları askerler polisler yani üniforma giyme zorunluluğu olan meslekler de bile başörtüsü yasağı tarihin çöplüğüne atıldı.”

Anayasa Mahkemesi başörtülü çalışmayı engel görmüyor

Kadına seçme ve seçilme hakkının 85 yıl önce verildiğinden dem vuranların bir kadının nasıl giyinmesi gerektiğinin konuşulmasının insanlık haklrına saygıyla ifade edilemeyeceğini anlatan Zengin, şöyle konuştu “Hukuk bunların yıllardır söylediğine 2018 yılında Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu bir karar ile tamamen çürüttü. Daha önce başörtüsü nedeniyle işten atılan bir memurun açtığı davayla ilgili kararın özeti şu: ‘Başörtüsü kullanması nedeniyle memuriyetten çıkarılmanın dinini açığa vurmaya bir müdahaledir. Anayasanın 24. maddesinde güvence altına alınan din özgürlüğünün ihlalidir. Kamu hizmetlerinde başörtülü çalışmak laiklik ilkesine aykırı değil’.”

Gerici zihniyet içinde her fırsatta tacizler olacaktır

Aktivist – Yazar Demet Tezcan ise yaşanan olumsuzlukları şu şekilde değerlendirdi: “Değişime dair söylem denemeleri olsa bu baskıcı zihniyetinin değişmeyeceğini geçmişteki tecrübelerimizden, tarihe geçmiş uygulamalarından biliyor ve son zamanlarda hortlayan sözlü tacizlerden görüyoruz. 90'ların zorbalığını ortaya koyan, uygulayan, bu zorbalık yangınına odun taşıyan, alkış tutan ve özlemini çeken zihniyet hiçbir yere gitmedi. Fırsat oluşsun diye bekliyordu. İstanbul, Ankara yerel seçimlerinde ittifakla elde eldikleri güç pusuda bekleyen bağnaz zihniyeti, uyuyan hücreleri yeniden harekete geçirdi. Cesaretlendirdi. Değişmemişlerdi sadece fırsata ve cesarete ihtiyaçları vardı bunu da seçimleri kazanmak adına ortaya koydukları her türlü ittifak gücünden buldular. Bu saldırgan gerici zihniyet içinde her fırsatta tacizler olacaktır karşılarındaki insanın sesinin çıkıp çıkmamasına göre seslerini yükseltecekler. Kim bir zorbalık, değer yargılarına karşı alay aşağılama hakaret gibi söz ve davranışta bulunursa her yerde teşhir edilecekler.”

HABERE YORUM KAT