1. YAZARLAR

  2. Atilla Yayla

  3. Basın özgürlüğünü gerçekten istediğinize nasıl inanacağız?
Atilla Yayla

Atilla Yayla

Yazarın Tüm Yazıları >

Basın özgürlüğünü gerçekten istediğinize nasıl inanacağız?

20 Mart 2009 Cuma 13:08A+A-

Son zamanlarda basın özgürlüğüyle ilgili tartışmalar iyice alevlendi. Bunda bazı gazetecilerin Ergenekon Davası kapsamında tutuklanmasının ve büyük medya gruplarından Doğan Yayıncılık'a yüklü bir vergi cezası kesilmesinin payı büyük.

Üstelik bu tartışmalar ülke sınırlarını da aşmış vaziyette. Bazı iç ve dış çevrelere göre AKP iktidarı hem Ergenekon Davası'nı hem de vergi cezalarını muhalif basını etkisizleştirmek ve mümkün olursa susturmak için kullanmakta, hükümetin bu tutumu Türkiye'de basın özgürlüğünü tehlikeye atmakta.

Basın özgürlüğü demokratik ülkelerde ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve seyahat özgürlüğüyle birlikte temel sivil özgürlükler arasında sayılır. Bu yüzden, demokratik olma iddiasındaki her ülkenin basın özgürlüğüne saygı göstermesi beklenir. Özgür basın, iktidarın denetlenmesinde ve halk tarafından hesaba çekilmesinde vazgeçilmez bir araç olduğundan hükümetler-devletler özgür basını pek sevmezler. Onu etkisizleştirmek ve hatta kendi propaganda araçları haline getirmek isterler. Bunu en iyi başaran rejimler otoriter ve totaliter rejimlerdir, ancak, demokrasilerde de basın özgürlüğüyle ilgili sıkıntılar doğabilir. Demokrasilerdeki basın özgürlüğü problemleri hiçbir zaman anti demokratik ülkelerdeki kadar ağırlaşmasa da zaman zaman tahammül edilemeyecek ve rejimin gerçekten demokrasi olup olmadığının sorgulanmasını gerektirecek kadar vahim durumlar ortaya çıkabilir.

Basın özgürlüğü demek medya organlarının haber alma ve haber yapma, bunları halka duyurma faaliyetlerinin keyfi olarak engellenmemesi demektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin sicilinin bu bakımdan pek parlak olmadığı bilinmektedir. Yeni bir insan ve yeni bir toplum yaratma amaçlı ve dolayısıyla kaçınılmaz olarak totaliter renkli tek parti cumhuriyeti döneminde muhalif İstanbul medyası tamamen susturulmuş ve zamanla evrensel değerlere değil mutlak iktidara sadık bir medya yaratılmıştır. Demokrasiye geçilmesiyle birlikte bu cendere bir ölçüde kırılmıştır. Türkiye basın özgürlüğüyle demokrasi sayesinde tanışmıştır. Ne yazık ki, DP iktidarında da, 1954'ten sonra, basına karşı hoş karşılanmayacak ve basın özgürlüğünün ihlali anlamına gelebilecek bazı kısıtlamalar uygulanmıştır. Demokrasiyle birlikte basın özgürlüğü doğmuştur ama ülkemizde bu özgürlük hep gelgitli olmuştur. Durum bazen iyileşmekte bazen kötüleşmektedir. Türkiye gerçek bir basın özgürlüğüne, başka bir şekilde söylersek istikrarlı demokrasiler ölçüsünde bir basın özgürlüğüne, hâlâ hasrettir.

Önce gazeteciler basın özgürlüğüne saygı duymalı

Ergenekon Davası sürecinde bazı gazetecilerin tutuklanmasının basın özgürlüğüne darbe teşkil ettiğini söylemekte aceleci olmamakta fayda vardır. Tutuklananlar basın özgürlüğü içinde sayılabilecek meslekî faaliyetlerden dolayı değil, darbecilik faaliyetleri yaptıkları iddiasıyla tutuklanmıştır. Bu faaliyetlere dalmalarında gazeteciliğin kendilerine sağladığı korunmaya güvenmelerinin de tesiri olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, ortaya saçılan bilgi ve belgeler, eğer doğru iseler, isnat edilen iddiaları doğrular güçte görünmektedir. Yine de son ve kesin hükmü yargı verecektir.

Doğan Yayıncılık'a kesilen vergi cezası da pek keyfi görünmemektedir. Maliye'nin açıkladığı bilgi ve belgeler, muazzam gücüne güvenen bu grubun en azından usul kurallarını pek önemsemediği izlenimini vermektedir. Mamafih, bu grup bir zavallı insan topluluğu, gariban bir şirket değildir. Hem direnecek mali gücü vardır hem de hukuk yollarını kullanabilecek durumdadır. Yani bir cezayla yıkılmış veya yıkılacak değildir. Yine de Maliye bu grupla ilgili işlemlerde iki kat titiz davranmalı, hukuki mevzuata uymaya bilhassa özen göstermelidir. Zira, muhatabı, geniş bir ticari faaliyet ağına sahip olsa da, esas itibarıyla bir medya grubu olarak bilinmekte ve öyle algılanmaktadır. Doğan Grubu, hangi yanlışlık ve usulsüzlükleri yapmış olursa olsun Maliye yalnızca ilgili kanunlar ve kurallar çerçevesinde hareket etmelidir. Gruba ne imtiyaz tanımalı ne de haksızlık yapmalıdır.

Türkiye'de basın özgürlüğünün bazı gazetecilerin tutuklanmasından ve bir gruba ceza kesilmesinden daha vahim bir boyutu vardır. Bu, bazı medya organlarının kendilerine hak gördükleri bir özgürlüğü başkalarına layık görememeleri ve kendilerinden olmayanlara yönelik özgürlük ihlallerini bazen görmezden gelmeleri, bazen alkışlamaları ve hatta bazen bizzat yapmaları ve yönetmeleridir. Bu ülkede dindar, Kürt, sosyalist, liberal yazarlar görüşlerinden dolayı hapse atılmaktadır. Kürt gazeteleri kolayca kapatılabilmektedir. Darbe planlarını ifşa eden dergiler basılmakta ve kapısına kilit vurmaya zorlanmaktadır. Askerî bürokrasi gazeteleri keyfince ayrımlara tabi tutmaktadır. Bunların hepsi basın özgürlüğü ihlalidir ama şimdi baskı altındayız diye bağıran, dünyayı ayağa kaldırmaya çalışan yayın organlarının bu konuda özgürlükçü bir ses verdiği pek duyulmamıştır.

Bundan daha vahim bir durum da vardır. Resmi totaliter zihniyete eklemlenmiş medya organları farklı görüşlere sahip vatandaşları tek yakaladığında linç etmekten çekinmemektedir. Bunun hafızalardaki en canlı örneklerinden biri şarkıcı Ahmet Kaya'ya yapılandır. Bu şarkıcı Kürt meselesiyle ilgili bugün muhafazakâr sayılacak açıklamalarından dolayı ülkenin en yüksek tirajlı gazetesi tarafından kasıtlı ve sistemli bir lince tabi tutulmuş ve adeta yavaş yavaş öldürülmüştür. Aradan bunca zaman geçmesine rağmen bu gazeteden ne bir özür gelmiş ne de bir üzüntü işareti sadır olmuştur. Bir diğer örnek bu satırların yazarına karşı bazı yayın organlarınca yürütülen ahlaksız ve edepsiz kampanyadır. Sözünü ettiğim gazetenin genel yayın müdürü ruhunun çirkinliğini yansıtan edepsiz ve seviyesiz bir yazıyla, zevk çığlıkları atarak, bu linç kampanyasına katılmıştır. Kendisine gönderdiğim cevap yazısını yayınlamayarak ifade özgürlüğüne sıfır inanç beslediğini kanıtlamıştır.

Kariyerinde bu gibi lekeler olanların, çifte standartlılığı karakterlerinin parçası haline getirenlerin, aynı silahla mukabele edemeyeceklerini bildikleri korunmasız insanlara karşı adeta canavarlaşan bu kurt adamların basın özgürlüğünü sadece ve sadece kendileri için değil herkes için ve samimiyetle istediğine nasıl inanabiliriz? Türkiye demokratik bir ülke olacaksa yapılması gerekenlerden biri de basın özgürlüğüne sahip çıkmak ve onu kuvvetlendirmektir. Ancak, basın özgürlüğünün olabilmesi için basın organları ve gazeteciler de ifade özgürlüğüne saygı göstermeyi öğrenmelidir. İfade özgürlüğüne inanmayan, farklı görüşteki insanlara karşı canavar kesilen , murakabeye açık demokratik iktidarı aşağılamada sınır tanımayıp sorumsuz ve denetlenemez devlet iktidarına yılışık gönüllü kölelik ruhuyla sadakat gösteren, hizmet veren yayın organlarıyla tam bir basın özgürlüğüne asla sahip olamayız.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT