1. YAZARLAR

  2. Şamil Tayyar

  3. Başbuğ Mahkemesi
Şamil Tayyar

Şamil Tayyar

Yazarın Tüm Yazıları >

Başbuğ Mahkemesi

01 Temmuz 2009 Çarşamba 02:12A+A-

Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Başbuğ arasındaki görüşmeye ilişkin Hürriyet’te yayınlanan haberi okuyunca, Ergenekon medyasının dilini tercih edip ‘sızma’ diyerek aşağılamak istemem. Doğruysa, yöntemi hiç önemli değil, ayrıca helal olsun. Kaldı ki, ‘sızma-sızdırma’ yöntemi, Erman Toroğlu ağzıyla gazeteciliğin babasıdır.

Haberin eksik tarafı, Başbuğ’un mesajıyla sınırlı olmasıdır. Keşke başbakanın cevabıyla zenginleştirilseydi. Demek, haberi yazan dostlarımız, başbakanlık cenahından bilgi alamamışlar.

Bu satırları okuyunca kiminizin, ‘O kısmı da sen yaz’ diye içinden geçirdiğini tahmin eder gibiyim. Şunu söyleyeyim, yüzde yüz teyit edemediğim hiçbir bilgiyi köşeme taşımam. Şüphelerim varsa, kanaatimi paylaşırım.

Yoksa Ankara’da dedikodudan bol ne var. Efendim, Genelkurmay Başkanı, Albay Dursun’a dokunulmaması için ricacı olmuş, Ağustos Şurası’nda bazı subayların ipinin çekilmesi için söz vermiş, Ergenekon soruşturmasının artık kesilmesini istemiş, falan filan...

Oturup bu dedikodularla mı meşgul olacağız?

Sakın yanlış anlaşılmasın, Hürriyet’teki habere nazire yapmıyorum. Sadece, şahsımın habere yaklaşımını anlatmaya çalışıyorum.

Elbette, o haberde takıldığım, Başbuğ’a atfen bir cümle var
: ‘Darbeciyi ben affetmem, cezasını veririm.’

Şu ana kadar Genelkurmay yalanlamadığına göre doğru kabul ediyorum. O halde, şu soruya cevap bulmak durumundayız. Adli ve askeri mahkemenin dışında üçüncü olarak ‘Başbuğ Mahkemesi’ mi var?

Bildiğim kadarıyla Genelkurmay Başkanı, sadece disiplin cezası verir. Belki 21 gün hapse atar. Aşağı yukarı o kadar.

Bu durumda bir soru daha:
Darbeye teşebbüs, disiplin suçu mu?

‘Cezasını veririm’
derken askeri mahkemeyi kastetmiş olamaz mı? Mümkündür. O halde şu soruya cevap verin:
Darbeye teşebbüs, askeri suç mu?

Daha önemlisi, hukuk devletinde ‘şahsi güvence’ yasaların önüne geçer mi? Yarın Başbuğ giderse ne yapacağız? Kimin sözüne inanacağız?

Merhum Türkmenbaşı için anlatırlar ya, Sovyetler dağıldıktan sonra sokaklara dökülen halk ‘Demokrasi istiyoruz’ deyince, ‘Ne demokrasisi, ben varım ya’ diye çıkışmış, o misal.

Hukukta basit kuraldır, düzenleme, iyi yöneticilere göre değil en kötü yönetici ihtimaline göre yapılır. Maksat, suça zemin oluşturmamaktır.

Laf açılmışken, CHP Lideri Baykal’a da hatırlatmakta yarar var. Anayasanın geçici 15. maddesini kaldırmayı başarırsanız, Kenan Evren’i hangi mahkemede yargılatmayı düşünüyorsunuz?

Bir de o tartışmalı eylem planı için ‘çok amatörce, askeri yazım tekniğine uygun değil’ diyorsunuz, o ince teknik kapasitenizle yeniden inceleme fırsatı bulursanız, bir de 27 Nisan Bildirisi’ne o gözle bakar mısınız?

Hangisi daha amatörce? Andıç mı bildiri mi?

Eminim, torununuza söyleseniz o bildirinin daha iyisini yazardı herhalde.

Hani silah askerin namusuydu

Geçenlerde Genelkurmay Başkanı Başbuğ ve İstanbul eski Emniyet Müdürü Cerrah’ın sözlerine atıfta bulunarak, ‘silah namustur’ gibi hamasetle mesleki araç ve gereçlerin kutsanmasının yanlış olduğunu yazmıştım.

İşin garip tarafı, yazımın yayınlandığı gün, bir tutuklu, hapse mahkum olunca yanındaki jandarmanın silahını alarak adliyede eylem yaptı. ‘Ne oldu, namus gitti mi?’ diye Ahmet Kekeç gibi ironiye başvurmak istedim ama vazgeçtim.

Dün Yarbay Mustafa Dönmez’in askeri mahkemedeki savunmasını okuyunca, yukarıdaki başlığı atmaktan kaçınamadım. Diyor ki;
‘Ben hayatım boyunca elime silah almadım.’

Yapma be yarbayım, asker adam bu kadar mı kolay vazgeçer silahından...

 

CNN Türk’ün attığı taş

İğneyi başkasına batırırken çuvaldızı kendimizden esirgemeyip anlatalım. Dün sorguya çekilen 9 subayın pazartesi günü gelmediği haberleri tümden yalandır.

Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar, geçen hafta 9 subayı, Salı günü (dün) ifade vermek üzere davet etti. Ankara büromuzdan Zafer Kütük, bu davetle ilgili kapsamlı bir de haber yazdı.

Ne var ki, CNN Türk’ün ‘9 subay Pazartesi günü ifade verecek’ yayını, diğer medya organları gibi Star’ı da vurdu. Zafer’in haberi güme gitti, tüm medya pazartesi gününe kilitlendi.

Subaylar gelmedi.

Dün baktım, gazetelerde benzer haberler var:
‘Albaylar bugün de gelmezse yakalama emri çıkacak...’

Albaylar Salı günü geldi. Yani, davet günü oradaydılar. CNN Türk bir taş attı, 40 akıllı çıkaramadık.

 

İnternet tiraj adaletini sağladı

Dün www.gazeteciler.com sayfasında Dilek Yaraş’ın internet medyasının önemine dair yazısını okudum. Yürekten katılıyorum.

Kağıda dayalı habercilik yani gazetecilik döneminin son evresindeyiz. Gazeteler, baş döndürücü teknolojik gelişmelere yenik düşecektir. Sonucu belli bir maçı oynuyoruz.

Yazarların sesinin daha fazla duyulmasında internet medyasının rolü asla yadsınamaz. İtiraf etmem gerekirse, bu farklılığı meslek yaşamında en fazla hisseden yazarlardan biriyim.

En güzel tarafı, internet medyasının, yazılı basındaki tiraj adaletini sağlamasıdır. Böylece; patron veya yönetici kıyağı ya da lobi gücüyle yüksek tirajlı gazetelerde köşe kapmış tosuncukların dönemi bitti.

Yazarların etkinliğinde gazete tirajları, tek başına belirleyici değil artık.

Bu arada itin kopuğun cirit attığı bu sanal alemdeki başıbozukluğun giderilmesi için ciddi bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğunu hatırlatmak isterim. Hükümet, öyle bir yasa çıkarmalı ki, sapla samanı birbirinden ayırmalı, interneti yeni bir ‘iletişim gücü’ olarak kabul etmelidir.

STAR

YAZIYA YORUM KAT