1. YAZARLAR

  2. Leyla İpekçi

  3. Barışı hangi dille istiyoruz?
Leyla İpekçi

Leyla İpekçi

Yazarın Tüm Yazıları >

Barışı hangi dille istiyoruz?

08 Eylül 2009 Salı 16:47A+A-

Silahların bırakılması ve kanın durması için kim kiminle barış yapacak? Bu sorunun gerçek yanıtları belirsizliğini koruyor. Barışmak siyasetin dilinde çok boyutlu, çok taraflı. Ve siyasi pazarlıklara tâbi.

Ama dilini şiddet siyaseti üzerinden kuranlar ile samimi bir biçimde kanın durmasını isteyenler arasındaki yaklaşım farkı giderek belirginleşiyor, belirginleşecek.


Hakkâri Valisi Muammer Türker, sorunun çözümüne yönelik olarak Ankara’da söylenen her cümlenin, en küçüğünden en büyüğüne, kadınından, erkeğine, yaşlısından gencine bölgede büyük yankı bulduğunu söylüyor.

Bu beklenti ve umutların eşiğinde bir tespitte bulunuyor: “Bölgede meseleleri gündeme getirdiğinizde sanki bunlar PKK’nın sayesinde gündeme gelmiş gibi bir algı var. Ama bunun tersi söz konusu.”

Türker, insanları o bölgeye yatırım yapmaktan alıkoyanın bizzat PKK’nın varlığı olduğunu belirtiyor. Güneydoğu halkının bir kısmının zihninde ve yüreğinde ise evet, sahiden de PKK sayesinde en kişisel hak ve özgürlüklerinin gündeme geldiğine dair bir inanç var.

Belki bunca yıl akan kanın boşuna olmadığına kendilerini ikna etmek için, böyle düşünmeleri de kaçınılmaz. Gelgelelim, şiddeti bu şekilde meşrulaştırarak, demokratik açılımın dilinde barış pazarlıklarını sürdürmek pek mümkün değil. Vicdanlı da değil.

Zalimin diliyle hakkını aramanın vicdanda kapanmayan bir yara açtığına sanırım hep birlikte tanık olduk bugünlere gelene kadar.

Milli Savunma Bakanlığı’nın hazırladığı verilere göre son yirmi beş yılda 40 bin kişi bu savaşta hayatını yitirdi. Hayatını yitiren PKK’lılar 28 bin civarında. Ama en çok şehit veren illere baktığımızda, ilk on ilin altısı Hakkâri, Şırnak, Mardin gibi doğu ve güneydoğu illerinden oluşuyor.

Ahmet Türk’ün yakarışı andıran sözlerinin anlamı (“bu iş bitsin Allah ikinci gün canımı alsın”) bu yüzden çok ama çok derinlerde. Bugün barışı istemek en yakıcı sözcüklerle de olsa siyasete tahvil edilmesi gereken bir dil kullanmak demek. Barış mitinglerinin acılı Kürt anneleriyle dolup taşması boşuna değil.

Bu durumda, baştaki sözümü biraz daha açayım. Maruz kaldıkları her türlü hukuksuzluğun adaletle çözülmesi için samimiyetle uğraşanların yanında: Kan ve şiddeti meşrulaştırma çabalarının diliyle konuşanların kendini dinletmesi giderek daha zorlaşacak.

Vali Türker, bölgedeki insanların normal bir hayat, yani memleketin diğer taraflarında sürdürülen hayat nasılsa, onun özlemi içinde olduklarını söylüyor. “Türk bayrağı ile, üniter devlet yapısıyla bir alıp veremedikleri yok. İnsanca yaşamak, iyi bir eğitim ve sağlık hizmetleri istiyorlar.”

“Artık çocuklar ölmesin, bir yerden bir yere giderken yol kontrolleri olmasın, hepimiz suçlu muamelesi görmeyelim diyorlar” şeklinde belirtiyor bu gündelik hayat taleplerini. “Burada ortam iyileşsin, yatırımcı, öğretmen, doktor gelsin istiyorlar.”

Böyle insanca taleplerin yıllardır dikkate alınmadığı bir bölgede, sadece alçak uçuş yapan uçaklar bile küçük çocukların psikolojisini bozuyor. Ya da sözgelimi çocuk ezen panzerleri kullananların yargıya çıkarılmaması hayal kırıklığını büyütüyor.

“Hayvancılık ve tarım ölmüş durumda” diyor Türker. “Güvenlik nedeniyle yaylalara çıkamıyorlar. İnsanlar, güvenlik nedeniyle uygulanan koruculuk sistemiyle meşgul olmuş, üretimi bir tarafa bırakmışlar.”

Bugüne dek savaşın diliyle siyaseti sürdürdük, şiddet ve kanla besledik ideolojilerimizi. Barışın diliyle siyaset yapmayı öğrenmek içinse, suçlu muamelesi görmek istemeyen, ‘normal’ bir hayat beklentisinde olan çocukların bazılarının neden “Atatürk sizin için neyse Öcalan da bizim için odur” diyebildiklerini merak etmekle işe başlayabiliriz.

Onları ister birileri kullanıyor olsun, ister olmasın. Evet, şiddeti besleyen bir söylem bu. Doğduklarından beri kayıplara, faili meçhullere, işkenceye, kaba kuvvete tanık olan çocukları topyekûn terörist ilan edenlere sormalı yine de: Çocukları terörist ilan etmek, hep savaşın diline hizmet etmedi mi?


Savaşın dili her tarafta hâlâ bu kadar hâkimse, kim bitirecek ki zaten bu savaşı? Dahası, onca kan aktıktan sonra, yine aynı soruya gelip tıkanacağız: Kim kiminle barışacak?

TARAF

YAZIYA YORUM KAT