1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Ayrılık Nasıl Çözüm Olur, Ne Zaman Krize Dönüşür?
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Ayrılık Nasıl Çözüm Olur, Ne Zaman Krize Dönüşür?

06 Ekim 2017 Cuma 10:45A+A-

Sadece İspanya için değil neredeyse tüm Avrupa Birliği üyeleri için de ciddi bir açmaza dönüşmüş durumdaKatalonya’daki bağımsızlık referandumu. İspanya’nın 17 özerk bölgesinden biri olan Katalonya’nın üç resmi dili var:İspanyolca, Katalanca ve Aranca. 45 milyonluk İspanya’nın % 16’sını oluşturan 7.5 milyonluk nüfusu Katalan. Ayrıca ülke ekonomisinin sanayi ve turizm başta olmak üzere % 20’sine hükmediyorlar. Barcelona gibi şehirleriyle Avrupa’nın en hızlı büyüyen limanlarına da ev sahipliği yapıyor bölge.

Katalonya’da giderek hızlanan bağımsızlık süreci Barcelona Meclisi’nin almış olduğu bağımsızlık kararını 18 aya yayarak hayata geçirecek bir yol haritası çizilmişti. Sandıkların kurulma aşamasında İspanya Anayasa Mahkemesi referandumu gayrı meşru ilan etti, İspanyol polisi seçim merkezlerini basarak ve şiddet kullanarak sandıklara el koydu ama her şeye rağmen referandum gerçekleştirildi. Hem Madrid Hükümeti’nin hem de İspanya’nın birliğini temsil eden Kral 6. Felibe’nin referandumu yasa dışı ilan etmesine rağmen % 42 katılım ve % 90’a yaklaşan bağımsızlığı destek oyu çıktı sandıklardan. Süreç içerisinde hem İspanyol milliyetçiliği sertleşerek yükseliyor hem de Katalan milliyetçiliği.

Özerklikten Öteye Yol Yok mu?

Katalonya Başkanı Carles Puigdemont’un Madrid’in sert tepkilerine hatta Katalan Meclis’ini lağvetme tehdidine rağmen bağımsızlık sürecini hızlandıracağı anlaşılıyor. Peki, kim tanıyacak bağımsız Katalonya’yı? Özellikle AB ülkeleri içinden tanıma işareti veren ülke var mıydı? Tuhaf bir sürpriz olmazsa hiçbir ülkenin tanıması öngörülmüyor. Zaten Avrupa Birliği Komisyonu hızlı bir biçimde Katalonya referandumu ‘kanunsuz’ ilan ederek diyalog yolunu önerdi. Eş zamanlı olarak Almanya’dan “ayrılıkçılık sorunları çözmez” çıkışı geldi. Üstelik İspanya Adalet Bakanı Rafael Catala’nın “özerkliği askıya alırız” tehditleri savurduğu zamanlarda oluyor bunlar. Tehdit burada bitmiyordu elbette. AB Komisyonu BaşkanıJean-Claude Juncker biraz İspanya Merkezi Hükümetini biraz da Katalan Özerk Bölge Yönetimin eleştiren açıklamasının arkasından bağımsızlığı bedeline dair ilk ağır faturayı işaretliyordu: “Bağımsızlık kararı çıkarsa, ayrılan bölge kendisini AB’nin dışında bulur.

Bağımsızlık için yola çıkan Katalonya’nın özerkliğini de kaybetme riski ne kadar yüksek şimdiden bilemeyiz. Ancak bu yönlü tehditlerin çok sık bir biçimde havada uçuşuyor olması İspanya siyaseti ve toplumu açısından gelecek zamanın pek de rahat olamayacağına delalet ediyor. Ancak Katalonya lideri Puigdemot’un AB’yi Katalan halkının iradesine sırt çevirmekle suçladığı gün AB Komisyonu Başkanı Juncker’in “süreci vatandaşların temel haklarına saygı çerçevesinde aşma” yönünde tavsiye ve telkinlerde bulunması da önemlidir. Benze bir çağrı BM'nin İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad el Hüseyin’den geldi. El Hüseyin, Madrid yönetimine polis şiddetine ilişkin kaygılarını iletirken bağımsız ve tarafsız bir soruşturma da talep etti. Bütün bunlar 4 resmi dili olan ve uzlaşı sağlanamadığı için yazılı-sözlü bir milli marşı olmayan üstüne Sosyalist İşçi Partisi lideri Pedro Sanchez’in ifadesiyle ‘uluslardan oluşan bir ulus’ olarak anılan İspanya’da ve İspanya için yaşanıyor ve tartışılıyor bunlar. “Kendi kaderini tayin hakkı” doğal olarak mikro ulusçuluk hareketini pek çok bölgede olduğu gibi İspanya’da da harekete geçiriyor.

Katalonya’nın bağımsızlığı mümkün müdür, bağımsızlık tavrı karşısında siyasal ve toplumsal çatışmalar ne düzeyde seyreder, gerilimi dindirmek için hangi uluslararası kurumlar müdahale eder? gibi soruların cevabını izleyip göreceğiz. Ancak Brexit sonrası AB’nin bu tip konularda liberal-özgürlükçü pozisyon almaktan özenle imtina ettiği sır değil.

Uzaklarda Aranmayacak Model

Çek ve Slovak ayrımı, Balkanların parçalanma süreci vs. Avrupa’nın merkez/mihver devletlerini rahatlatıp güçlendirdiği için çekince değil daima teşvikler girmişti devreye. Batı-dışı toplumlara karşı yürüttüğü politik-askeri stratejiyi konuşmaya dahi hacet yok. Ancak son haftaların en hararetli mevzusu olan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık referandumu karşısında sergilenen tavrı sadece ikiyüzlülük, tutarsızlık ve oportünizmle izah edersek eksik kalır. Bir de Batı’nın kendi iç problemlerini çözerken siyaset ve diplomasi yöntemlerine dikkat etmek icap ediyor.

Bağımsızlık talep ve süreci egemen-merkezi hükümetlerin de adaletle muamele ve refahı yaygınlaştırabilme kabiliyetleriyle doğruda alakalıdır şüphesiz. Meseleyi Mesud Barzani’nin çocukluk rüyasından ibaret görüp, İsrail’in ayartmalarına endeksleyerek değil çözüme kavuşturmak anlamak bile mümkün olmaz. Oysa IKBY’ni bağımsızlık sürecine adeta sürükleyen başat faktör Baas yönetimi ve akabinde Şii fanatizmi olarak ülke üzerine çöken barbarlıktır. Türkiye’nin bu süreci yönetirken Barzani Hükümetine yönelttiği eleştirilere İran ve Bağdat yönetiminin sergilediği despotik, gasıp ve mezhepçi saldırganlığına yönelik eleştirileri de eklemesi gerekirdi. Sorun, Kerkük ve benzeri bölgelerdeki Türkmen nüfusun maruz kaldığı tehcir ve katliamlardan daha fazlasını ihtiva ediyor çünkü.

İran-Şii despotizmi kanlı bir kâbus gibi sadece Bağdat’a, Basra’ya çökmedi ki. Musul ve Kerkük’ten Şam ve Halep’e değin Türkiye’nin akraba ve komşu halklarının tamamının üzerine çöktü bu kâbus. Peki, İran’a ve onun hem kapıkulu hem de infaz memuru gibi hareket eden Bağdat’taki İbadi Hükümeti’ne uyguladıkları zulümler hakkında kim ne söylüyor? İran’ı kıble edinmiş Şii toplum dışında kimseye hayat hakkı tanımayan, Haşdi Şa’bi gibi Kudüs Ordusu gibi barbar milisler eliyle Irak’ın bir mezbahaya çevrilmesine yönelik yüksek sesli bir itiraz var mı?

Hava ve kara trafiğini kapatmak, petrol akışını durdurmak, sınır kapılarının önünde askeri tatbikatlar yapmak politik bir tercihtir. Ancak şimdi ertelense bile şartlar değişmezse bir süre sonra bağımsızlık taleplerinin yeniden gündeme gelmeyeceğini kim, nasıl garanti edecek? İlaveten Rusya ve İsrail’in bölgeye nüfuzunu kolaylaştıracak, agresif ve düşmanlığı körükleyen söylem ve tedbirleri hayata geçirmekte ısrar ederek mevcut iklimi daha beter aleyhimize döndürdüğümüz nasıl görülemez?

Bu hafta içinde Ankara’da temaslar yürüten Putin’e “Kürt halkıyla tarihsel olarak iyi ilişkiler var. IKBY’nin petrol akışının kesilmesini uygun bulmuyoruz” çıkışı için fırsat oluşturan iklimin Türkiye için sıkı bir muhasebesi yapılmalıdır. Bir taraftan ulusalcı-milliyetçi dalganın diğer taraftan Farisi-Şii kurnazlıkların iteklediği hamasi ve tehditkâr politikanın Kürdistan Bölgesel Yönetimi kadar Türkiye’ye de zarar vereceği aşikârdır. Türkiye’nin tavrı, tarzı ve çözüm önerisi yabancısı olmadığımız ve pratiğine çok yakın zaman kadar şahit olduğumuz bir modeldedir.

Yeni Akit

YAZIYA YORUM KAT

5 Yorum