1. YAZARLAR

  2. Melih Altınok

  3. Aldı mı bizimkileri bi telaş
Melih Altınok

Melih Altınok

Yazarın Tüm Yazıları >

Aldı mı bizimkileri bi telaş

15 Şubat 2013 Cuma 00:39A+A-

Kürt sorununu, elbette ki kategorik olarak şiddeti reddeden politik tutumuzun ışığında yorumladık.

Ancak savaşın rantını yiyenler, bunu “Kürt halkına düşmanlık” olarak lanse etmek için çırpınıp durdular.

Uludere katliamı gibi somut olaylarda devleti ve hükümeti eleştirirken, bayram değil seyran değil provokatif katliamlarında PKK’yi de es geçmedik.

Yani yoksul bir halkın çocuklarıyla savaşın gerdeğine giren “makbul” İstanbul entelijansiyasının linçini göze alıp ilkesel duruş sergiledik.

Onlarsa “ezilen ulusun haklı şiddeti” gibi arkaik önermelerle ezilenlerin zaaflarına seslenmekten başka bir şey yapmadılar.

PKK’nin cezaevlerinde başlattığı ölüm oruçlarını hatırlayın. Mahallemizde hamasetin dilini pazarlayanlar, cezaevlerindeki gencecik çocukları ölüm için yüreklendiriyorlardı.

“Eylemi destekliyoruz. Ölene kadar devam edin” diyen BBP’nin simetrisinde...

Bu köşenin okurlarıysa insan canının siyaseten tehdit unsuru olarak kullanılmasının çağdışı bir yöntem olduğuna dair yazılar okudular. Hele ki bu insanların siyasi temsilcilerinin yasal ve meşru şekilde parlamentoda olduğu bir dönemde.

Nihayetinde Öcalan İmralı’dan neredeyse bu önermelerimizle bire bir örtüşen biçimde, hatta aynı kelimelerle ölüm oruçlarının bitirilmesini emretti.

Tabii ki bu “vijdanjörler” bize söylediklerini Öcalan’a söyleyemediler. Bereket eylem sona erdi.

Neyse, balık bilmese de olan biteni, ikiyüzlülüğü Halik biliyor mutlaka.

“Aracılık” faaliyetinden beslenenler manipüle etse de nerede durduğumuz ne diye yırtındığımız ortada:

Siyaset ve müzakere kanallarının Cumhuriyet tarihinde olmadığı kadar açık olduğu bir dönemde, şiddete sarılan, onu sistematik olarak öven bizden değildir!

Hep tekerrür hep tekerrür

Sevgili Çetin Altan’ın dediği gibi, “Tekerrür eden tarih değil, insanların aptallığıdır”.

Bugün baş veren barış umuduna varan yol da yukarıda bahsettiğim şekilde bir seyir izledi.

BDP ve DTK yöneticilerinin yanı sıra, embedded yorumcularının ağzından “tarihte eşi benzeri görülmemiş bir imha ve inkâr sürecine şahit oluyoruz” laflarının döküldüğü günlerdi.

Bizler yeni bir müzakere sürecinin “ışığı” var diyorduk. AK Parti kongresindeki 63 maddelik manifestonun bir açılıma, reforma gebe olduğunu dair kulisler yazıyorduk.

Ustalarımızdan bile “Diktatörü (Erdoğan’ı) övmek için çırpınmayın çocuğum” zılgıtları yedik.

“PKK’nin silah bırakması önkoşul olamaz” diyen Nuray Mert de, o günlerde, yani üç beş ay önce, “Silah bırak demek teslim ol demektir” buyuruyordu. Sanırsınız ölen, öldüren, dağda gezen yoksul, naçar Kürt gençleri değil, kendisiymiş gibi.

Derken “Diktatör Esed gibi, Kürtleri de imha edecek” dedikleri Erdoğan Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir cesaret ve açıklıkla bombayı patlattı. MİT İmralı’da Öcalan’la görüşüyordu.

Meğer kahramanların “hiç bu kadar kötüsünü görmedik” dediği günlerde, bizler gibi süreci okuyan ve duyumlar alan Öcalan Erdoğan’a “umutlu” mektuplar” yazıyormuş...

Ardından bildiğiniz üzere BDP’liler Ada’ya gitti. Bugünkü barış iklime vardık.

Şimdi Selahattin Demirtaş bile “Yakın olduğumuz AKP’dir” diyor. Birkaç ay önce Kürt sorununun çözümünde Erdoğan’dan umutlu olduğunu söyleyen Leyla Zana’ya “çıkışını” hatırlıyorum da...

Bilumum ulusalcı da BDP’ye “Kürtleri sattınız” diye sitem ediyor. Tarık Akan AK Parti- BDP uzlaşısıyla çıkacak anayasanın referandumunda köy köy gezip “hayır” kampanyası yapacağını ilan ediyor.

Bizimkilerse, her şey apaçık ortada olduğu için dün olduğu gibi açık manipülasyonlara başvuramıyorlar. Ama yine çok telaşlılar.

Usul usul BDP’ye ve aslında tahammül edemedikleri barışın umuduna, siyasetin müzakerenin de geniş yer kapladığı “doğasına” ihtarlar çekiyorlar.

Üzümün şimdiki sapı başkanlık

Tabii ki Nuray Hanım da aralarında. BDP ve AK Parti’nin başkanlık sisteminin de içinde olduğu söylenen, anayasa ve çözüm konusundaki uzlaşma sinyallerinin “rahatsızlık yarattığını” iddia eden Mert “Tehlikenin farkında mısınız” diyor:

Bu gerçeği fark etmeyenler varsa da, ben hatırlatmış olayım... Kürt meselesinin barışçıl çözümünün, bu türden pazarlık ve hesaplar çerçevesinde gerçekleşemeyeceğinin anlaşılmasında fayda var.”

BDP’nin organik aydınlarının “vesayetine” tepkisi ne olur bilemem. Ancak başta Kürtler olmak üzere tüm Türkiyeli demokratların bu maksimalist söylemin altındaki “barışa bahane bulma refleksini” artık göreceklerine inanıyorum.

Zira [sanırım Churchill’e ait] “Herkesi bazen, bazılarını her zaman, ama herkesi her zaman kandıramazsınız.”

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT