1. YAZARLAR

  2. Leyla İpekçi

  3. Affetmeye ve unutmaya dair
Leyla İpekçi

Leyla İpekçi

Yazarın Tüm Yazıları >

Affetmeye ve unutmaya dair

09 Haziran 2009 Salı 21:22A+A-

Geçen yıl karayoluyla dört hafta kadar Doğu’ya yolculuk yapmıştık. Güneydoğu’da sınır köylerini, ilköğretim okullarını, sağlık ocaklarını, jandarma karakollarını, terk edilmiş mezraları, antik şehirleri, ıssız bozkırları, binlerce yıllık güneş tapınaklarını, en az bin beş yüz yıllık kaya kiliselerini, taş tablet ve kabartmalarını geçip gitmemiş, uzun uzun yaşamıştık.

Arapların ağırlıklı olarak yaşadığı bir Güneydoğu ilçesinde, okulun bahçesinde voleybol oynayan çocuklar bizden çekinecek bir şey olmadığını anladıklarında, kendilerini bir biçimde ifade etme gereği duymuşlardı: “Abla biz asıl Arapça konuşuruz!”

Bir Arap Alevi köyünde ise ihtiyarlarla çok yaşlı bir çınar ağacının etrafında oturmuştuk birlikte. Konuşamadıkları dillerde susmayı yeğlemişlerdi.

Bugün kullanılmakta olan bir Süryani kilisesine ziyaret amaçlı gelen bir otobüs dolusu kadın, içeri girer girmez ibadetlerde veya ayinlerde kullanılmakta olan örtüleri, terlikleri, başka nesneleri karıştırıp ellerine alarak, üzerlerine geçirerek fotoğraf çektirmeye çalıştıklarında ise sessiz kalamamıştık.

Kilise görevlisinin ‘suskun kederi’ni fark ettiğimizde “insanların kutsal eşyasına biraz saygı gösterin” demek zorunda kalmıştık. O vakit, evet, orada kendilerinden başka amaçla bulunmakta olan birileri olduğunu fark etmişti ziyaretçiler.

Daha sonra görevli bize, “yine de unutuyoruz böyle densizlikleri” demişti mahcup bir ifadeyle. “Çünkü bizi düşman olarak görmelerinden iyidir böylesi. Hiç değilse ziyaret etmeye geliyorlar da korkulacak bir şey olmadığını görüyorlar. Biz dostluk, kardeşlik istiyoruz.”

Kardeşlik ve barış için evet. Linç girişimcilerinin yargılanmamasına da göz yumuyorsunuz bazen. Hatta barış pazarlıkları sürerken Ahmet Türk’ün sözleriyle, 17 bin 500 faili meçhulü unutmaya hazır hale bile gelebiliyorsunuz. Yani zulme karşı direncinizi yok edebiliyorsunuz.

***

Çoğunlukla mağdurlar unutmaz. Zalimler unutur. Ya da suç işlediğinin farkında olmayan, bir ‘yüce ilke’ uğruna nasıl kullanıldığını fark etmeyip kelle kestiğini bile göremeyecek denli körleşenler unutur.

Eğer mağduriyetin efendiliğine soyunan mazlumlar, haklarını zalimin diliyle aramaya başlarsa, onların da mazlumiyeti unutulabilir tabii. Hayat bunun örnekleriyle dolu.

Linç girişimini unutmaya hazır olmanın örneğini dehşet verici bir haber vesilesiyle vermek istiyorum: İzmir Seferihisar’a bağlı Ürkmez’de dört yıl önce dehşet verici bir olay yaşanmıştı. Ailesiyle birlikte pasta almak için arabasını bir kahvehanenin önüne park eden Doğan Balgün’ün o gün doğum günüydü. Fakat kahvede oturan jandarma erinin “aracı çekin” diye bağırmasına, “pasta alıp çıkacağız” deseler de bir anda masa ve sandalyeler uçuşmaya başlamıştı ortada. Diyarbakır plakalı araçtan çıkanlar da Diyarbakırlı olunca, önce “PKK’lılar asker dövdü” söylentisi yayılmıştı hızla.

“Ne PKK’lısı, biz Kürt bile değiliz, Arabız” deseler de, adliye binasının önünde ve cezaevine götürülürlerken bütün belde üzerlerine çullanıp onları linç etmeye çalışmıştı. Ardından da tutuklanmışlardı.

Jandarmada “slogan atıp sopa ve bıçakla saldırdılar” diyen 38 tanık, savcılıkta “görmedik, biz duyduklarımızı anlattık” dese de, beş mağdurun davası dört yıldır sürmekteydi.

Mağdurlardan ikisi, geçtiğimiz günlerde memura direnmekten altışar ay hapis cezasına çarptırılmış ama cezanın açıklanması geriye bırakılmış. Üç mağdura ise yattıkları cezaya karşılık tazminat verilmesi kararlaştırılmış.

Sanıkların avukatı ise linç girişimcilerinin yargılanmamasını “görevliler hukuken korundu” diyerek yorumlamış ama kararı AİHM’e götürmeyeceklerini ise şu sözlerle özetlemiş: “Müvekkillerim devleti karşılarına almak istemiyor.”

Mazlumiyet yorgunuyuz bugün birçoğumuz. Ve mazlumiyetin de, zalimliğin de kökeni, ırkı, milliyeti yok. Ama sırf kökenimiz nedeniyle mazlum olabiliyoruz işte.

Barış ve kardeşlik adına mazlumların hesap sormaktan vazgeçebildiği ve zulmün unutulması çoktandır göze alındığı bu topraklarda, adalet ve hakkaniyet temelinde bir ittifak kurmak: Bugün çok daha derinlerde bir vicdan sorgulamasını gerektiriyor galiba hepimiz için.

Eline silah alıp dağa çıkmamış, anadilinde konuştuğu için bölücü denilerek işkenceden geçmiş onca yorgun mazlum da var. Belki onlara karşı bir pişmanlık ifadesi, bir iyiniyet, bir ‘seni anlıyorum’ yaklaşımı, tekrarlanmaması için bir kararlılık gösterisi yeterlidir. Sahici bir barış adına...

TARAF

YAZIYA YORUM KAT