1. YAZARLAR

  2. BAHADIR KURBANOĞLU

  3. Adem ve Hamit’e Kavuşmak Duasıyla
BAHADIR KURBANOĞLU

BAHADIR KURBANOĞLU

Yazarın Tüm Yazıları >

Adem ve Hamit’e Kavuşmak Duasıyla

16 Mart 2012 Cuma 20:18A+A-

Gerçek Hayat dergisi Ortadoğu muhabiri ve Milat gazetesi yazarı Adem Özköse ve kameraman Hamit Coşkun kardeşlerimiz, gelişmeleri yakından takip etmek ve yaşanan trajediyi belgeselleştirmek amacıyla yaklaşık on gün önce Suriye’ye gitmişlerdi.

Kendileriyle irtibatın kesildiği süreçte, “yedi gün önce bulundukları ifade edilen İdlib’de rejim yanlısı milislerin olduğu bir köyde rehin tutulduklarına ilişkin” bilgiler gelmişti. Ardından rejim yanlısı milislerin kardeşlerimizi Suriye istihbaratına teslim ettikleri, onların da Adem ve Hamit’i zırhlı araçlarla bilinmeyen bir yere götürdükleri iddia edilmişti. Genç kardeşimiz Hamit’in yaralı olduğu da gelen bilgiler arasındaydı.

Bizler bir yandan kardeşlerimizin istihbaratın elinde olmasına üzülürken, öte yandan en azından artık yerlerinin tespit edildiği ve sağlıklarının yerinde olduğu haberlerine sevinmekteydik. Ancak Suriye’de kadın, çoluk, çocuk demeden halka yapılan baskı, zulüm, tecavüz ve katliamları düşündükçe, hâlihazırda yeryüzünün en zalimane uygulamalarına imza atan bir rejimin en karanlık örgütünün elinde olmaları da bizleri ziyadesiyle endişelendirmekteydi.  

Milat Gazetesi’nde İslami kuruluşların katılımıyla gerçekleştirilen basın toplantısı, Özgür-Der’in Suriye konsolosluğu önünde ve 16 Temmuz Hareketi’nin Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirdikleri eylemlerin yanında, Anadolu Ajansı’nın kriz masası çalışmaları, duyarlı kalemlerin makaleleri ve görsel medyada yapılan yayınlar kardeşlerimizin sağ salim geri dönmeleri hususunda umutlandırıcı bir motivasyon sağladı. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da açıklamalarına yansıdığı şekilde Başbakanlık ve Dışişleri de konunun sıkı takipçisi konumunda oldular.

AA muhabiri Samet Doğan yerel kaynaklardan edindiği, “İdlib’in Binniş kasabası yakınlarında bulunan el-Fua köyündeki Şebbiha’ya bağlı milisler, kardeşlerimizi Suriye istihbaratına teslim ettiler” bilgilerini kamuoyuyla paylaştı. Ardından 11 Mart Perşembe akşamı Kanal 24’e konuşan Beşir Atalay “Gazeteciler Özköse ve Coşkun için yoğun çaba sarf edildiği, alınan haberlerin kendisini sevindirdiğini” açıkladı. Atalay şöyle devam etti: “Açıklamayı önemli görüyorum. Bundan sonrası daha rahat olur, kısa bir zaman içinde Türkiye'ye sağ salim ulaşırlar diye bekliyorum.” Atalay, ayrıca “gazetecilerin nerede olduğunun da bilindiğini” kaydetti.

AA’dan da teyid edilen bilgilere göre şu sıralar Türkiye ve Suriye makamları müzakere halinde, kardeşlerimizin durumu iyi ve Hamit Coşkun kardeşimiz de hafif yaralı.

Hepimiz Sınavdan Geçiyoruz, Kardeşlerimiz de…

Bu haberler bizleri ziyadesiyle sevindirmekle birlikte, inşallah sağ salim ailelerine ve sevenlerine ulaşmaları Cenab-ı Hak’tan niyazımız. Aslında bu olay bile başlı başına Suriye’de yaşanan trajedinin hangi boyutlarda olduğunun göstergesi. Zaten Sevgili Adem ve Hamit de bu amaçla Suriye’ye gitmemişler miydi? Belki kamera ve fotoğraf görüntüleriyle bu durumu belgeleme niyetleri amacına ulaşamayacak ama şer bildiğimiz bu durumda nice hayırların da söz konusu olabileceğini Rabbimiz bizlere bir kez daha göstermiştir. Böylece kardeşlerimiz vesilesiyle onların amaçladıkları şeylerden çok daha fazlası gözler önüne serilmiş, kalpleri ve zihinleri harekete geçirmiş oldu.

Birincisi, Suriye’deki olayların abartılarak kamuoyuna sunulduğu ve gazetecilerin rahatlıkla Suriye’de neler olup bittiğini gözler önüne serebilecek durumda oldukları iddiaları önce yabancı gazetecilerin ölümleri ve ardından kardeşlerimizin yaşadıklarıyla bir kez daha tescillenmiş oldu.

İkincisi, Suriye halkı ve direnişçiler hakkında yapılan olumsuz yayınlar, iftira ve karalama kampanyalarının Esad despotizminin bir an önce son bulmasını arzulayan kesimlerde oluşturduğu mücadele azminin kamçılanmasına, üzerimize atılmış ölü toprağının bir parça daha silkelenmesine vesile oldu. Zaten Adem ve Hamit kardeşlerimizin bölgeye gizlice gitme amaçları da bu anti-propagandaları ve ilgisizliği bir parça kırabilme azminden kaynaklanmıyor muydu? Doğrusu, yola çıkmadan kısa bir süre önce “çocukların katledildiği bir dünyada yaşamaktansa…” diyerek facebook’ta paylaşımda bulunan Adem kardeşimiz gidişini İslami çevrelerle paylaşsaydı nasıl bir tepki alırdı? Şüphesiz kendilerine danıştığı hemen tüm Müslümanlar, medyada yazdığı, konuştuğu ve eylemleştirdiği hususlar üzerinden artık ziyadesiyle tanınan/bilinen Adem kardeşimizin gidişine onay vermeyeceklerdi. Bunu gayet iyi bilen Adem’in de neden hiç kimseye haber vermeden gizli yollarla Suriye’ye girdiğinin de bam teli, işte bu hala ispatlanmaya muhtaç olduğu(!) düşünülen direnişin gerçek kimliğini belgelemek amacına matuftu.

Adem ve Hamit öylesine samimi, saf düşüncelerle yola koyulmuşlardı ki; getirecekleri röportaj ve görüntülerin mezkur taassubi düşünüş ve davranış biçimini değiştirebileceği kanaatini taşımaktaydılar. (Bu noktada aklıma Erdoğan’ın “İran makamlarıyla görüşmeler yapıyoruz” şeklindeki manidar demeci geldi. Olayın vahametine bakar mısınız? Suriye’de gerçekleşen bir dramın çözüm merkezi İran!) Yani amaçları sadece merkez medyada rol alan meslektaşları gibi görevlerini yapmış olmak, bir gazetecilik başarısına imza atmış olmak değil, işte bu İslami piyasadaki fitne ve fesad iklimini bir parça kırabilmekti. Yani Müslümanların direnişin yanında ortak bir hissiyat ve amel iklimine kavuşabilmeleri hususunda katkıda bulunmayı amaçlıyorlardı.

Kanaatimce Rabbim ecirlerini kabul buyurdu ve 18 Mart günü tüm Türkiye sathında yaklaşık 27 il ve üç ilçede sadece direnişin yıldönümü değil, Adem ve Hamit kardeşlerimizin bu özverili tutumu da haykırılacak ve onların bizlerin ortak hissiyatlarının tercümanı oldukları, giriştikleri amelin ve ödedikleri bedelin bizleri onurlandırdığı bir kez daha tüm dünyaya ilan edilecek.

Evet biz kardeşlerimiz için, burunları bile kanamadan bizlere tekrar kavuşabilmeleri için bunca endişeye gark olur, bunca çabayı ortaya koymaya çalışırken Suriye’nin sahipsiz insanları ne yapsın! Tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan bunca acıyı, telafisi mümkün olmayan dramları kime şikâyet etsin!

İnsanlık uyuyor, onlar ölüyor! Ölenler kısmetli ilan ediliyor, ya bu trajediyi yaşamak zorunda kalanlar!

‘Sakın ağlama; dik dur!’

Adem kardeşimizle “Ortadoğu İntifadaları ve Suriye” konusunda birlikte sunumda bulunmak amacıyla yaptığımız bir yolculuk esnasında “Hanımıma dedim ki, hakkımda kötü bir haber gelirse sakın ağlama; dik dur!” sözlerini aktarmıştı bana. Dün, Raziye Hanım kardeşimizin basına verdiği mülakatı okuduğumda “Başarmışsın Adem kardeşim, böyle bir hanımın olduğu müddetçe sırtınız yere gelmez!” diye mırıldanmıştım içimdeki buruk sevinçle.

Şöyle diyordu Raziye Özköse kardeşimiz:

“Sadece eşim değil oradaki tüm Müslümanların kurtulması için dua ediyoruz. Allah zalimlere fırsat vermesin. İyi ya da kötü gelecek her haberin Allah’tan geldiğine inanıyorum”

Ne eksik ne fazla böyle bir cümle kuruyordu. Böyle bir zamanda bu sözleri sarf edebilmek sahibinin karakter ve teslimiyetini göstermektedir elbette. Böylesine metanet ve bilinçle tüm Suriye halkı için niyazda bulunmak ve gelecek her haberin Allah’tan olduğuna iman edebilmek!

Bir kez daha vurgulamamız gerekirse hepimiz sınanıyoruz. Başımıza gelen ve bizlerin ‘iyilik’ ve ‘kötülük’ diye nitelendirdiğimiz her şeyde Rabbimizin bir hesabı vardır. Hepimiz söylediklerimiz ve söylemediklerimizle, yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla sınanmaktayız.

Adem ve Hamit kardeşlerimizin bir an önce aramıza dönmeleri için dualarımızı yineliyoruz. “İslam Ümmeti Kabul Etmez Zilleti!” şiarıyla, bir yıldır artarak devam eden zulme rağmen, bir yıldır kesintisizce ve çoğalarak direnen kardeşlerimize desteğimizi bildirmek üzere tüm Türkiyeli Müslümanları 18 Mart’ta meydanlara bekliyoruz!

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum