1. YAZARLAR

  2. Hilal Kaplan

  3. böyleyken böyle
Hilal Kaplan

Hilal Kaplan

Yazarın Tüm Yazıları >

böyleyken böyle

05 Mayıs 2010 Çarşamba 01:00A+A-

düşüncelerini gizlemeyecek cesarete sahip olduğu için
yargılanmış/ yargılanan/ yargılanacak tüm Taraf  yazarlarına    

bizi aydınlatmaya çalışanlar tarafından fena kandırıldık Türkiye
üzerimize tuttukları ışık gözümüzü aldığından
gölgemizin ötekinin üzerine düştüğünü göremedik
zalimi olduk birbirimizin
ama bir gece vakti, ay da olacak gökyüzünde, kim bilir belki hilâl
(hem karanlığımız da güzel değil mi bizim?)
zulme karşı duranların hepsine çay ısmarlayacağım Türkiye,
üzülme, zararı yok; nasılsa “satılmış” diyorlar hepimize    

israil’e “one minute” diyelim de Türkiye
arada kendi kapımızın önünü de süpürsek diyorum
katillerle bayrak önünde poz veren sırıtıklar “güvenlik gücü”
adam öldürenler “iyi çocuk” olurken resmî kayıtlarda
âli devlete taş atan çocuklar mapusta sürünüyorlar be Türkiye
yakışıyor mu hakikaten bize?    

çocuklar sadece beş taş için alsalar taşları ellerine
kefenlere bu kadar yakın olmasalar
Ceylan, Mizgin, Yahya ve Uğur...
evet, Uğur da ölmese artık
dağlı ve âşık bir çocuk olarak
yine şiirler yazsa defterine
çok şey mi bu istediğim Türkiye?
yoksa samimi değil miyim sence?    

bak güneş nasıl da gülümsüyor şimdi dört yana,
“dağlarına bahar gelmiş memleketimin”
Gülen de görse bu güneşi, Ahmet Abi de Nâzım da
Hrant Abi de salınsa dağlarında özgürce,
Rakel ve Gülten Abla artık huzur bulsa
kuşlar bütün gün şakısa penceremizde
barış bir seher vakti çıkagelse
“kardeşiz biz” demeye gerek kalmadan
gerçekten sarılıp kardeş olsak be Türkiye
barış ha askerin olmuş ha ‘gerilla’nın
hem ikisi de yaşıyor olmayacak mı barış gelince?
sanki bir kerecik de yaşarken eşit olsa gençlerimiz
hep ölümde mi eşitleneceğiz böyle?    

herkes seni seviyor da Türkiye
sevginin bile tapusu var sanıyor kimileri
ev sahibi onlarmış, “terk et” diyorlar bize
adımız Agop, Fatma ya da Welat
seni nasıl terketmeli Türkiye?
neden bu kadar mümkünken bu kadar imkânsızsın söylesene
yoksa hepimize yetecek yer yok mu sende?    

altı kırkbeş vapurlarını çok seviyorum Türkiye
para kabul etmeyen taksicilerini
“yine bekleriz, hep bekleriz” diye uğurlayanlarını
bir çırpıda unutup affedenlerini
merhameti gönlünden taşan annelerini
sahiciliği sarılışında gizli babalarını
öfkeyi kızılcık şerbeti niyetine içenlerini
sokaktaki adama “amcacım” diye hitap edenlerini
gürültülü mutluluklar yaşayanlarını
gürültüsüz hüzünler yaşayanlarını
vefa nedir, çıkar nedir bilenlerini
içten pazarlık yapamayanlarını
dumanlı hava sahalarını
karşılıklı ezan okuyan imamlarını
üçün beşi şair olanlarını
“abla” diyen pazarcılarını
çatlağını bulan sularını
randevusuna hep geç kalanlarını
utangaç âşıklarını
toprağına yüz sürenlerini
insanına ruh sürenlerini
“müsait bir yerde” inenlerini
şehr-i İstanbul’da şehr-i Ramazanlarını
uyku mahmuru imsaklarını, mütebessim iftarlarını
karmaşanın orta yerindeki nizamını
yasaklı evliyalarını, sürgün dervişlerini
mektup yazmaktan yorulmayan mahkûmlarını
en büyük hakareti müfterilik sayanlarını
“hepimiz mazlumdanız!” diye haykıranlarını    

uzun lafın kısası seni sevmekten mazlumuz Türkiye
seni nasıl seveceğimizi emredenlere uymadık diye
ama “korkma” diye söze başlayan üstadı duyduğumuz gün
zalimler korkacak ya bizden
biz yine de onların zalimi olmayacağız
değil mi Türkiye?    

“kıt’a dur-bir-ki” diyenler hepten susacak
biz rahata duracağız sadece
öylesine düzensiz ve birarada
fena mı olur be Türkiye?    

uçak bekliyor, şimdi gitmem gerek
olsun döneceğim nasıl olsa,
yön bilmiyorum zaten senden başka    

ne şiir, ne köşe yazısı
böyleyken böyle.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT