1. YAZARLAR

  2. Hilmi Yavuz

  3. Yücel, Hümanizma ve Türk Modernleşmesi Üzerine Notlar
Hilmi Yavuz

Hilmi Yavuz

Yazarın Tüm Yazıları >

Yücel, Hümanizma ve Türk Modernleşmesi Üzerine Notlar

06 Mart 2011 Pazar 00:15A+A-

Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri içinde en uzun süre Milli Eğitim Bakanlığı yapmış olan Hasan Ali Yücel (1897-1961), ölümünün 50. yılında yapılan toplantılarla anıldı. Yücel'i 1940'lı yıllarda entelektüel kamuoyu, onu daha çok, Avrupa Medeniyetinin Hümanizma temellerini Türkiye Cumhuriyeti'ne taşıyan bir kültür adamı olarak tanır. Bu özelliği Hasan Ali Yücel'in, tipik bir Cumhuriyet aydını olarak kamusal alandaki duruşunu temsil etmiş ve Yücel, hep bu kimlikle tanınmıştır: Batılı (Batıcı), Laik, Hümanist bir Cumhuriyet aydını...

Doğrudur ve bu elbette böyledir. Hümanizma, Avrupa Medeniyetinin, modern bir medeniyet olarak inşa edilmesinde, temelkoyucu bir düzlem oluşturur. Yücel'in bu meselenin farkında olduğunu biliyoruz. Ama Avrupa Medeniyetinin ya da Modernliğin temelleri, sadece Hümanizmaya indirgenebilir mi? Bir başka deyişle, bu medeniyetin ya da modernliğin 'gizli gündemi' ('hidden agenda'sı) nedir?

Stephen Toulmin, 1990'da yayımlanan 'Cosmopolis: The Hidden Agenda of Modernity'de, [Avrupa] Modernliği[ni]n, biri klasik edebiyatla temellenen Hümanist, öteki 17. yüzyıl Doğa felsefesinde temellenen Bilimsel bir dönüşüme dayandığını söyler. Ortaçağ ile olan kültürel bağların, sanıldığı gibi 17. yüzyılda kopmadığını, zira bu yüzyılın rasyonalizmi ve bilimsellik ruhunun, bizzat modernleşmiş Hıristiyanlık tarafından inşa edildiğini, üzerine basa basa belirtir. 16. yüzyıl, Toulmin'e göre, 30 Yıl Savaşları'nın dinsel hoşgörüsüzlüğüne kıyasla, nisbeten daha hoşgörülüdür. Modern Avrupa'yı inşa eden de Geç Rönesans Hümanizmasıdır;- 16. yüzyıl Geç Rönesansı'nın Shakespeare, Erasmus, Leonardo, Rabelais, Montaigne, John Donne ve Thomas More gibi düşünürlerinin ortaya koydukları hoşgörülü ve seküler kültür! Bilimin ve rasyonelleşmenin öneçıktığı 17. yüzyıl, Toulmin'i doğru anladıysam, bu Hümanizmacı modernliğin bastırıldığı yüzyıldır.

Hümanizmin, Bilimin ve Rasyonalitenin öneçıktığı bir Moderniteye feda edildiği doğrudur elbet;- ama bu, o Hümanist birikimin, Avrupa Medeniyeti'nin Antik Yunan, Roma ve özellikle de 16. yüzyıl Geç Rönesansı'nın Hıristiyanlığı ile dönüşmüş bir Medeniyet olduğu, kuşkusuz, gözardı edilemez.

Görülen odur ki, Avrupalılığın Eski Yunan, Roma ve Hıristiyanlık gibi temelkoyucu yapıları, dönüşerek, bir yandan Klasik Edebiyat'la Hümanist, öte yandan da Doğa Felsefesi ile Bilimsel bir Medeniyet inşa etmişlerdir. Avrupalılık, bir Medeniyet Projesi olarak, Hümanizme ve Bilim Düşüncesine dayanır. Toulmin, ayrıca, 17. yüzyılda, Protestan Reformasyonu bağlamında modern rasyonalizmin ve deneysel bilimlerin geliştiğini, buna karşılık 16. yüzyıl GeçRönesans Hümanizmasının kuşkucu hoşgörü ('sceptical tolerance') ve açık zihinliliğinin ('open mindedness') bastırıldığını; Bilimselliğin ve Akılcılığın, 18. yüzyıl Aydınlanma'sıyla birlikte Hümanist geleneğe göre çok daha fazla öneçıktığını da belirtiyor.

Batı'daki dönüşümün, bu Medeniyet Projesi'ni temellük etmeyi öngören Cumhuriyet'in kurucuları bağlamında anlamlı olduğunu düşünüyorum;- Mustafa Kemal Atatürk'ün Avrupa Medeniyet Projesi'nin Aydınlanma ile öneçıkan Bilim ve Rasyonalite geleneğini; İsmet İnönü'nün ise, Toulmin'in deyişiyle 16. yüzyıl Geç Rönesans Hümanizmasının Hümanist geleneğini temellüke öncelik verdiklerini önesürmenin, bir varsayım olarak, yanlış olmayacağını sanıyorum.

Gerçekten de, Atatürk'ün 'Hayatta En Hakiki Mürşit, İlimdir' sözü, onun Avrupa Medeniyeti'ni, bir 'Bilim Medeniyeti' olarak alımladığını, Bilim ve Rasyonalite geleneğinin temellüküne öncelik verdiğini gösteriyor. Buna karşılık İsmet İnönü, Hasan Ali Yücel'in Milli Eğitim Bakanlığı'na atanmasıyla (özellikle 1940'lardan itibaren) 'Eski Yunanlılardan beri milletlerin sanat ve fikir hayatında meydana getirdikleri şaheserlerin' çevrilmesi işini başlatarak Hümanist geleneğin temellüküne ağırlık vermiştir. İnönü'nün 'Milli Eğitim Bakanlığı'nın 'Tercüme' dizisine yazdığı 1 Ağustos 1941 tarihli Önsöz, bunun apaçık kanıtıdır.

İyi de, Batı Medeniyeti ya da Modernliğinin Mustafa Kemal Atatürk ile Bilim düşüncesinin, İsmet İnönü ile de Hümanizminin alımlanması, gerçek bir temellük ilişkisine mi dayanmaktadır? Ne yazık ki, hayır! Batı Medeniyeti'nde Bilim Devrimi ve Geç Rönesans Hümanizması'nın inşa ettiği modernlik, sivil toplumu (burjuvazi) inşa eden tarihsel ve toplumsal şartların getirdiği bir dönüşümün, Türkiye'de ise, politik toplumun (Devlet'in) doğrudan, tepeden inme buyruklarının sonucudur...

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT