1. YAZARLAR

  2. H. Gökhan Özgün

  3. Uzlaşmanın haysiyetsizleştiği nokta
H. Gökhan Özgün

H. Gökhan Özgün

Yazarın Tüm Yazıları >

Uzlaşmanın haysiyetsizleştiği nokta

30 Mart 2008 Pazar 17:54A+A-

Siyasi bölünme gündelik hayatta o kadar vahim noktalara vardı ki, arkadaşlar birbiriyle görüşmüyor, abi-kardeş birbiriyle kapışıyor, baba çocuğunu evlatlıktan reddedecek noktaya geliyor. Nazi Almanyası'nın çağdaş bir yorumu gibi.
Birileri bunu bir Türk hastalığı olarak yorumlamayı tercih ediyor. Ama ben bunun bu kadar basit olduğuna inanmıyorum. Bence uzun süredir siyaset zemini hiç bu kadar acımasızca daralmamıştı. Şöyle düşünün, sanki bir askeri darbe oldu ve kimse bunun farkında değil ve hiçbir şey olmamış, bir siyasi zemin varmış gibi siyaset konuşmaya devam ediyoruz. Siyaset zemini o kadar daraldı ki, neredeyse görünmez oldu. Gündelik hayatta iki kişi, siyaset konuştuklarını, siyaset zemininin üzerinde durduklarını düşünürken, aslında meşrep yarıştırıyorlar, karakter çarpıştırıyorlar, birbirlerinin kişiliklerini lime lime ediyor, zaaflarını birbirlerinin yüzüne vuruyorlar.
İnsanlar, siyasi görüş diye, kişiliklerinin en karanlık taraflarını, meşreplerinin en müstehcen uçlarını, kişisel hesaplarının en ahlaksız noktalarını teşhir etmekten artık çekinmiyorlar. İnsanlar ortalık yerde çırılçıplak dolaşıyor. Duydukları sinirin, hiddetin, hazımsızlığın bir nedeni de bu ani çıplaklıktan hicap duymak.
Aslında bölünme de bu kadar çıplaklaştı. Darbeye karşı olanlar ve darbeye taraftar olanlar. Darbe ne kadar tanksız tüfeksiz yapılırsa, bu bölünme de o kadar siyasiymiş gibi duruyor. Çünkü tanksız tüfeksiz bir darbe, darbeye darbe değildir deme imkânı veriyor. Bu da siyasi bir tercih olarak insanların önüne konulabiliyor. Halbuki darbe, bir siyasi tercih değil, vicdani bir tercihtir.
Vicdani tercihler üzerinden çırılçıplak siyaset yapmak zorunda kalmak, ne serden ne yardan geçen 'Türk siyasetine' has bir buluş.
Demokrasiye zaten bunun için ihtiyaç var. Siyaset çırılçıplak yapılmasın diye. Siyaset mesela bir Batı demokrasisinde çırılçıplak yapılmak zorunda kalsaydı, onlar da birbirleri hakkında bilmek istemedikleri şeyleri keşfederlerdi. Mesela sosyal demokrat partinin içinde pasif agresif otorite düşkünü bir yöneticinin, faşizan meşrebi aniden onun siyasi duruşu haline dönüşebilirdi. Korkak, endişeli, oportünist ama bir o kadar da kendini beğenen bir meşrep ise arabulucular arasında hemen yerini alırdı.
Umursamazlık da mesela, niye olmasın, sıkı bir liberallik gibi tezahür edebilirdi. Orada da herkes boğaz boğaza gelirdi.
Siyasetin giyinik yapılabilmesi için iyi kötü ortak bir vicdani zemin gerekiyor. Demokrasilerde ortak vicdan, siyasetin şahsileştirilmesini önler. Felaketleri önler.
Türkiye'de ortak bir vicdani zemin yok. Vicdani zemin ortadan ikiye bölünmüş durumda. Siyaset alanını sürekli daraltarak bu vicdani bölünmeyi bütün tehlikesiyle teşhir etmekte hiçbir sakınca görmeyen darbeci zihniyet, şimdi uzlaşın diyor. Geçmiş olsun. Artık uzlaşmak mümkün değil.
Eğer bu kadar hoyrat, bu kadar acımasız, bu kadar padişah gibi davranmasaydınız, insanları siyasette tuttup işi vicdani zemine sürüklemeseydiniz, bir 'uzlaşma' mümkün olabilirdi. Ama, artık geçmiş olsun.
Mesele o kadar vicdani bir noktaya çekildi ki, artık bunun bir kazananı bir kaybedeni olmak zorunda. Siyasette uzlaşma zaman zaman mümkündür, ama vicdanlar kafa kafaya tokuşturulursa, uzlaşma tabiyatıyla iki tarafta da derin bir hicap ve eziklik duygusu yaratır.
Siyasette geri çekilme basit bir taktik olabilir, ama vicdani zeminde geri çekilme haysiyetsiz, aşağılık bir şeydir.
Siyaset bu kadar daraldığında benim gibi sade demokratların AKP'nin yanıbaşına çekileceği bir sır değil.
Bu, benim için çok net bir vicdani bir tercih. Bu tercih, beynimin değil, omuriliğimin eseri. İknaya açık olmadığım bir nokta. Elim kolum kadar bünyemin bir parçası bu tercih. Bu tercihi benle tartışmaya kalktığınızda benim siyasi görüşümü değil, bünyemi, varlığımı, kaşımı, gözümü tartışırsınız.
Siyasete sürekli müdahale ederek insanları omuriliklerinden tepki verecekleri bir noktaya taşıyıp sonra da uzlaşın demeyi, insanın onuruyla oynamak olarak görüyorum. Bir insanın kafasına silah dayayıp daha sonra küstah bir nezaketle 'Hadi artık uzlaşalım' demeye benzetiyorum. Medeni bir mafya parodisi anlayacağınız.
Geri çekilmeyen Tayyip Erdoğan'ı sonuna kadar destekliyorum. AKP'nin bir senede aldığı ikinci belden aşağı darbeyi kazasız belasız atlatmasını temenni ediyorum.
Vicdanımın 'emrettiği' yerde duruyorum. Siyaseten 'tercih ettiğim' noktaya çekilmek, AKP'den uzaklaşabilmek için demokrasiye ihtiyacım var.
İşin garibi, siyasi tercihlerimden şüphe ettiğim olmuştur, ama insan denen faninin vicdani tercihlerinden şüphe etme lüksü olmuyor. Tehlike burada başlıyor.

Radikal gazetesi

YAZIYA YORUM KAT