1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Türkiye’de Eğitim Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Sendikal Mücadelenin Önemi
Türkiye’de Eğitim Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Sendikal Mücadelenin Önemi

Türkiye’de Eğitim Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Sendikal Mücadelenin Önemi

Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (Özgür-Der) Amasya Temsilciliği 2019-2020 dönemi aylık seminerleri devam ediyor.

11 Kasım 2019 Pazartesi 03:05A+A-

Serinin ikinci oturumu “Eğitim Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Sendikal Mücadelenin Önemi” başlığı ile Özgür-Der dernek salonunda gerçekleştirildi. Amasya Memur-Sen Başkanı Recep Eliaçık ve Amasya Eğitim Bir-Sen Başkanı Kerem Camcı konuşmacı olarak katıldı.

Eliaçık sendikal mücadelenin önemine değindiği konuşmasında şu hususlara değindi:

Sendikal Mücadele Haksızlık Karşısında Mazlumun Yanında Yer Almak Olmalıdır

Türkiye’de sendikal mücadele denilince hep sol kesim akla gelmiş ve İslam'a veya Müslüman kimliğe dayalı siyasal düşünce ve buna bağlı hareketler gericilikle suçlanmıştır. Özellikle 28 Şubat döneminde 5’li çete olarak bilinen sol sendikalar 28 Şubat Postmodern darbesinin sivil ayağını oluşturarak dönemin meşru hükümetinin devilmesinde en etkin rolü oynamışlar, ülkeyi insan hakları ve sermaye olarak bataklığa sürüklemişlerdir.

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen' in kurucu Genel Başkanı Mehmet Akif İnan, entelektüel kapasitesiyle, insani tarafıyla, fikirleriyle, toplumsal sorumluluk duygusuyla, sivil toplum anlayışıyla, muazzam derinliğe, birikime sahip bir şair ve mütefekkir olarak Türk edebiyatında öne çıkmış, düşünce dünyasında varlığını hissettirmiş bir insan olarak, aslında Türkiye'deki gelenek çevresinde çok da kendinden beklenmedik bir kararla sendikal bir hareketin kuruluşuna önderlik etmiştir. Rahmetli Mehmet Akif İnan’ın başlatmış olduğu bu sendikal mücadele bugünde devam ettiği gibi gelecekte de inşallah devam edecektir.

Memur-Sen olarak mücadelemizin temelinde ülkemizdeki haksızlıklarla mücadele etmek olduğu gibi aynı zamanda mazlum coğrafyalarda yaşanan zulümlere karşı çıkmak vardır. Memur-Sen kurulduğu günden bugüne darbelere karşı mücadele etmiş, başörtüsü zulmünün yaşandığı süreçte aktif rol almıştır. Aynı zamanda mazlum coğrafyalarda yaşanan zulümlere karşı gerek yardım kampanyaları ile gerekse de basın açıklamaları ile duruşunu ortaya koymuştur.  

Türkiye’nin Tarih ve Kültürünü Yansıtan Bir Eğitim Sistemine İhtiyaç Var.

Camcı eğitim sisteminde yaşanan sorunlara değindiği konuşmasında şu hususlara değindi:

Eğitim sistemini konuşurken eğitim ne demektir öncelikle buna bakmak gerekir. Kişide istendik davranış değişikliği diye tarif edilen eğitim, bugünün şartlarında talim demektir, terbiye demektir, geleceği şekillendirecek insan yetiştirmek demektir. Daha da özü;Ülkeleri geleceğe taşıyacak kadroları yetiştirme işidir.

Eğitim sistemini ve eğitimdeki sorunları incelerken bu pencereden bakmak gerekir. Eğitim İnsanın ve toplumun iskeletinden kılcal damarlarına kadar her aşamasında her zerresinde var olan bir olgudur. Toplumun her alanına hükmetmektedir.

İslamın ilk emri “oku”dur. Bunu hepimiz biliyoruz. Ayrıca peygamber efendimiz  “beşikten mezara kadar ilim öğreniniz”  “ilim Çin’de dahi olsa alınız” derken, eğitimin, ilmin bilimin önemini ortaya koymuştur. Ama neyi okuyacağız? İlim öğrenirken bilime ulaşırken neyi nasıl yapacağız? İşte buda eğitim sistemini ve müfredatının içeriğini oluşturacaktır.

Bir eğitim sistemi o toplumun aynasıdır, profilidir. O toplumun genel yapısını gösterir. Öncelikle Tarihimizi kültürümüzü yansıtan bir eğitim sistemine ihtiyacımız vardır.

Türkiye de her Milli Eğitim Bakanı kendine has sistem icat etmeye çalışmıştır. Hangi Milli Eğitim Bakanı da geldiyse Avrupa ülkelerinin “çağ atlatan” eğitim paketini Türkiye'ye monte etmekten başka bir iş yapmadı. Haksızlık da etmeyelim belli dönemlerde manevi dinamikleri dikkate alacak şekilde hamleler yapıldı ama devamı getirilemedi maalesef. Daha önceki bakanlar döneminde de oldu ama özellikle Ömer Dinçer zamanında 28 şubat dönemi kalıntısı kesintisiz eğitim değiştirildi. Peygamber efendimizin hayatı, Kur’anı kerim dersleri getirildi ama devamında müfredatın içeriğine yansıtılamadı. Bugünlerde de tekrar tersi bir dönüş söz konusu.Gençlere “ithal” bilimi okutarakmemlekete faydalı olmasını beklemek yanılgı olur.

Felsefesi olmayan milletin mektebi olmaz. Düşüncede netleşmemiş insanların istikameti olmaz. Olmaz ama Bizim müfredatta tarih seçmeli ders yapılmaya çalışılıyor, felsefe bir kenara itiliyor. İşte bunların hepsi sorun. …

Biz diyoruz ki, eğitim sistemi idealist insanlar yetiştirmelidir. Peki bu olmuyor da diğer tarafları oluyor mu? Yani öğretim  konusunda mesleki yetiştirme konusunda başarılı olunuyor mu ?

Bir liseye geçiş sınavları var bir de ösym sınavları ve bu sınav sonuçlarına göre kısmi sayıda öğrenci okullara yerleşiyor. Bir de bakıyoruz ki hem açıkta kalan öğrenci var hem açıkta kalan  okul kontenjanı var.

İlkokul 1 ve 2. sınıflarda özellikle öğrencilere yoğunlaştırılmış öğretim programları yerine değerlerimizi insani özellikleri kazandıracak etkinlikler olmalı. Kültürümüzü örf adetlerimizi gelenek ve göreneklerimizi kazandıracak etkinliklerle dolu bir sistemle başlamalıyız işe.

Devamında mesleki yönlendirme ile öğrencilerin ilgi yetenek ve becerilerine göre bir alana yönlendirmek gereklidir. Yoksa okulların kimsini nitelikli kimisini niteliksiz diye ayrılırsa ve ona göre program uygulanırsa buradan  bir netice alınamaz.

Bugünkü Müfredata baktığımız zaman kitaplarda dünyanın sırlarını Evren'i anlatırken yaratılıştan kaynaklanan Harikulade durumlar ifade edilirken sanki kendiliğinden oluyormuş gibi Sanki bunları doğa yapıyormuş gibi anlatılıyor. Yani doğa ve varlıklar yaratıcı yerine konularak müfredat işlenmektedir. Bu ise gençlerimizin zihninde kafa yapısında yaratılışa aykırı bir şekilde fikirleroluşturmakta  ve gençler yaratılıştan kopmaktadır.

Manevi diriliş ruhunu müfredata yansıtmadıktan sonra millet olarak diriliş mümkün olmayacaktır. Bugün gereksiz bilgilerle amaçsız boş düşünceli bir nesil yetiştiriliyor. Ve bir nesil heba ediliyor.

ABD’li bir yazar, “Eğitimin belirli bir mekâna sıkıştırılmaması gerektiğini” söylüyor. Biz ise öğrencileri ilkokuldan başlayıp en azından lise sona kadar aynı sınıflara doldurarak ilgi yeteneklerini dikkate almayarak bir sınıfın içine dolduruyoruz. İlgisine uygun ortamlar olmadığı için öğrenci bunalıyor ve şiddete yöneliyor.

12 Yıllık Zorunlu Eğitim’le gençlerin 18-20 yaşlarına kadarki yıllarına ambargo konuluyor. Esnaf, sanayici çırak bulamıyor; çiftçilik yaşlılara bırakıldı. “Zorunlu” olarak okuyacaksın, deniliyor. Öğrensen de öğrenmesen de okuyacaksın deniliyor. Okullar “girişimci insan” yetiştiremiyor. Üretken değil; tüketici nesiller oluşuyor.

Fatih Sultan Mehmet 21 yaşında İstanbul fethediyor, bizim eğitim sistemimizde ise 18-21 yaşlarına kadar çocukların zihinlerine ve geleceklerine ambargo uyguluyoruz. İşin özü eğitim sistemi tarihini, kültürünü benimsemiş birikimli donanımlı idealist insan yetiştirmelidir. Zira gençliği olmayan hiçbir akım, hiçbir kurum ve kuruluş, hiçbir millet ayakta duramaz.

Amaçsız bir insan yetiştirmek üzere kurgulanan eğitim sistemi ile bu milletin tarihine kültürüne değerlerine bağlı bir gençlik yetiştirme konusunda hiçbir mesafe alabilecek bir durumda değiliz.

Seküler düşünceli hayat malesef zihinsel köleler meydana getirir. Okul; bina, sınıf, tahta, sıradan ibaret değildir. Geleceği inşa etme hayali olmalı, geçmişi bilmeli. Geçmişi bilmeyen geleceği inşa edemez. “Yeter ki okusun” diye çırpınan aileler, bir müddet sonra evlatlarının kendilerinden, memleketlerinden, ailenin inanç ve değerlerinden koptuğunu görmekte ama çaresizlikten dolayı görmemezlikten gelerek büyük ıstıraplar yaşamaktadırlar. Çocuklarımıza insanca yaşamayı, hayatın gayesini, erdemli ve fazilet sahibi olmayı öğretmeliyiz.

HABERE YORUM KAT