1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. “Türkiye’de Darbeler Resmi İdeolojinin Muhafızı Ordu Mamulüdür”
“Türkiye’de Darbeler Resmi İdeolojinin Muhafızı Ordu Mamulüdür”

“Türkiye’de Darbeler Resmi İdeolojinin Muhafızı Ordu Mamulüdür”

Sakarya Üniversitesi Ab-ı Hayat ve Sakarya Üniak öğrenci topluluklarının ortaklaşa düzenledikleri “En Soğuk 28 Şubat” konulu konferans Sakarya Üniversitesi Kongre Merkezi 1 Nolu Salonda gerçekleştirildi.

02 Mart 2016 Çarşamba 00:30A+A-

Yeni Akit Gazetesi Yazarı ve Özgür-Der Genel Başkan Yardımcısı Kenan Alpay ile Star Gazetesi Yazarı Yakup Köse’nin konuşmacı olduğu ve Sakarya Valisi Hüseyin Avni Coş'un da katıldığı konferansa ilgi hem öğrenci hem de öğretim üyeleri nezdinde oldukça yoğundu.

Program Filistinli bir öğrencinin okuduğu Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı. 28 Şubat darbe süreci ile ilgili hazırlanmış olan kısa belgesel gösteriminin ardından Yakup Köse konferans sunumuna başladı.

Daha çok yaşamış olduğu işkenceler ve görmüş olduğu baskılar üzerinden aktarımlar yapan Köse “Bizler o dönemlerin şahidiyiz, şahit olduğumuz şeyleri de sizlere, bir daha yaşanmaması için anlatmakla mükellefiz. Bizler bunu bir dava olarak gördük sizler de bu davaya bağlı kalmalısınız.

On dört yaşında işkenceyle tanıştım. Savcılık iddianamesinde içeriğini dahi anlamadığım suçlar isnat edildi bana. Beşer dakika süren üç celselik yargılamadan sonra en ağır cezalara çarptırıldım. Üç yıl tek kişilik hücrede kaldım. Nuh Mete Yüksel’in özel ilgisine mazhar oldum, şahsına ve makamına hakaretten dolayı cezaevindeyken de üstüne cezalar aldım. Neredeyse Türkiye’nin bütün cezaevlerini gezdim, her tipte cezaevinde kaldım.

Bir ara cezaevinden çıkınca bu sefer de Fethullah Gülen’e dair yaptığım eleştiriler dolayısıyla sıkıntı yaşadım. Emniyet ve yargıdaki Fethullahçı kadrolar beni tekrar cezaevine soktular. Sıkıntı üstüne sıkıntı yaşattılar ama teslim alamadılar.” diyerek konuşmasını bitirdi.

Ardından söz alan Kenan Alpay ise; Askeri darbenin mahiyetini ve kapsamını görmek için evvela 28 Şubat’ın mimarlarının konuşmalarına dikkatle bakılmalıdır. Psikolojik harbin merkez üssü konumundaki o günün medyasına, medyada atılan eşgüdümlü manşetlere bakılmalıdır. Mesela Hürriyet Gazetesine bakın. Hürriyet Gazetesi Türkiye’deki darbeler öncesi attığı manşetlerle sürece kritik müdahaleler yapan çok önemli bir işleve sahiptir. Hürriyet darbe süreçlerine, olağan üstü dönemlere, hassas operasyonlara açılan kapıların işaret fişeğini ateşleyen çok çok özel bir yayın organıdır.

28 Şubat evet kesinlikle bir darbedir. Acıları ve uğrattığı zarar ve kayıplar telafi edilemeyecek kadar büyük bir darbedir. Ancak ilk darbe değildir. Şöyle bir hatırlayalım; dönemin Genelkurmay Başkanlarından Kıvrıkoğlu’nun meşhur “28 Şubat bin yıl sürecek” dediği konuşmasında bir cümlesi var. Bu genellikle gözlerden ve dikkatlerden kaçan ama üzerinde dikkatle durulması gereken bir söz hatta itiraf niteliğinde beyandır: Diyordu ki Kıvrıkoğlu “28 Şubat 1923’e dayanan bir sürecin adıdır“. Evet, hangi gerekçeyle olursa olsun görmezden gelinen ancak en üst düzeyde itiraf edilen gerçek işleyiş işte budur! Org. Kıvrıkoğlu’nun dediği gibi 1923'de olan neyse 27 Mayıs 1960'da olan neyse, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980'de olan neyse 28 Şubat 1997'de olan da odur. Darbeler bir silsile halinde işlemektedir. Mantık ve kadroları, örgütlenme ve ilişki ağları teamüller dâhilinde birbirini takip etmektedir.

Peki, son darbe midir 28 Şubat? Belki başarılı olmuş son darbedir ama sonrasında Cumhuriyet mitingleri ve 27 Nisan e-muhtırası belirlenen hedefe ulaşmış olsaydı 28 Şubat son darbe son olmayacaktı elbette. Gezi Parkı olayları başarılı olsaydı, 6-8 Ekim’de 52 insanın ölümüne sebep olan Kobani provokasyonları başarılı olsaydı, yolsuzlukla mücadele adı altında sergilenen 17/25 Aralık operasyonları başarılı olsaydı son olmayacaktı. Mesela Suriye’ye giden MİT Tırlarının Adana’da durdurulması olayı da benzer bir darbe teşebbüsüydü. Erdoğan ve Davutoğlu’nu Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılatmanın hesabı, Hükümeti düşürmenin hesabı, Suriye’deki direnişi bitirmenin hesabı, Esed rejimini ayakta tutmanın hesabı bunların hepsi iç içe geçmişti. MİT Tırlarının durdurularak yapılmak istenen, kapsamlı ve mahiyeti itibariyle bölgesel etkileri çok ağır olacak darbeci mantığa paralel işleyen bu suikast teşebbüsünü cansiperane tavrıyla engelleyen kimdi biliyor muyuz? İşte şu anda aramızda bulunan Valimiz Hüseyin Avni Coş idi.

Türkiye darbelerden ve darbecilerden çok çekti. 28 Şubat’ın ardından meydana gelen sosyal, siyasal ve ekonomik istikrarsızlık sonucu neler oldu biliyor muyuz? Tam 22 banka batırıldı ve yüz milyarlarca lira yolsuzluk yapıldı. Başörtüsü yasaklanıyor ama ardı ardına bankalara ve kamu iktisadi teşekkülleri batırılıyor. İmam Hatipler kapatılıyor ama medyadan, okullardan ahlaksızlık neşet etmesi için kirli icraatlar sergileniyor. Kur’an Kurslarına gidebilmek için 15 yaş sınır getiriliyor ama pornografi, alkol ve uyuşturucu, futbol fanatizmi, magazin kültürü adeta altın çağını yaşıyordu.

28 Şubat’ın ve diğer darbelerin veya darbe teşebbüslerinin tamamının arkasında altını çizerek söylüyorum “resmi ideoloji” vardır. Darbeciler NATO’ya, CENTO’ya sadakatten önce Kemalizme sadakat duyuyorlardı. Darbeciler her şeyden önce Atatürkçülük adına bu haydutluğa soyunuyorlardı. Darbeleri bakkallar odası veya kasaplar odası yapmıyordu. Darbenin merkezinde dünyanın her yerinde olduğu gibi ordu veya ordunun içinde bir grup vardır. Merkezde ordu-asker vardır ama diğer ayakları devreye sokmadan hiçbir darbe başarılı olamaz. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’dan müteşekkil Yüksek Yargı organları, büyük sermaye sınıfı mesela TÜSİAD, medya ve aydınlar, uluslararası destek (AB ve ABD), işbirlikçi STK’lar (sendikalar, odalar, dernekler) ve dini meşruiyet (Fethullah Gülen ve ekibi)

Yasaklar yaygınlaştı. Parti, vakıf ve derneklere kapatma davaları açıldı ve önemli bir kısmı kapatıldı. Devlet kurumları başta olmak üzere yolsuzluk bütün ülke sathını kapladı. Ahlaksızlık ve ifsad mekanizmalarına devlet desteği arttırıldı. Üniversitelerde ÇYDD, ADD gibi kimi sol-sosyalist çeteler eliyle despotik ve karanlık bir dönem inşa edildi. Üç binden fazla öğretmen meslekten ihraç edildi, on binden fazla öğretmen istifaya zorlandı. Memurlar, hemşireler, doktorlar, avukatlar, öğretim üyeleri vd. toplumun değişik katmanları bu faşist dönemde mağdur edildi.

İyice ortaya çıkmıştır ki özellikle son dönemde gördüğümüz darbe teşebbüslerinin arkasında ‘dini’ destek azımsanamayacak bir işlev görmektedir. Gülen Hareketi ya da son dönemdeki şöhretiyle paralel yapılanma dedikleri şey mesela. Biz Gülen hareketine zannedildiği gibi yeni karşı çıkmıyoruz. Gülen hareketiyle kavgamız oldukça eski. Ayrıca siyasi olmaktan önce itikadi bir kavgamız var Gülen ve müntesipleriyle.

Fethullah Gülen’in 12 Eylül’de darbeci Evren’i cennete gönderen beyanlarına karşı çıkmıştık. 28 Şubat sürecinde askere selam duran, destek olan tavrına da karşı çıkmıştık. İslam düşmanı Ecevit’e düzdüğü methiyelere de öfke duymuş, tepki göstermiştik. Rahmetli Erbakan’a gösterdiği tepkilerde de karşı çıkmıştık. Arkadaşlar biz esasen Fethullah Gülen’in temsil ettiği sapkın ve zalimlere işbirlikçilik yapan din ve dindarlık anlayışına karşı çıkmıştık. Bu dinin bir sahibi vardır o da Rabbimiz olan Yüce Allah’tır. O bize kitap göndermiştir, Elçi olarak Muhammed (a) i göndermiştir. Yani bu din sahipsiz değildir. Bizler bugün Allah’ın bizim için seçtiği din olan İslam’ın esasları ile ümmetin maslahatı neyi gerektiriyorsa onu yapmakla mükellefiz.

Konuşmacıların sunumlarının ardından ise soru cevap kısmına geçildi. Salondan birçok öğrencinin sözlü veya yazılı olarak sordukları soruları Kenan Alpay ve Yakup Köse cevaplandırdıktan sonra Ab-ı Hayat ve Üniak Öğrenci toplulukları tarafından kendilerine hediye takdimi yapıldı. Birlikte çekilen hatıra fotoğrafının ardından program sona erdi.

foto-1-013.jpg

foto-4-007.jpg

foto-5-005.jpg

foto-8-002.jpg

foto-9-001.jpg

foto-010.jpg

HABERE YORUM KAT