1. YAZARLAR

  2. Sait Alioğlu

  3. “Türk Sosyalizmi”nin Serencamına Dair Bir İki Mülahaza
Sait Alioğlu

Sait Alioğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

“Türk Sosyalizmi”nin Serencamına Dair Bir İki Mülahaza

17 Şubat 2013 Pazar 00:24A+A-

 

-Kemalist/Sol, Sosyalizm vs.-

Öteden beri Batıya özgü yanları bulunan ve Batı bağlamında bir yere oturtulması söz konusu olan Ortaçağ anlayışının gelmiş olduğu son nokta açısından baktığımızda, modernizm ve sanayi devrimi kabilinden ortaya konan çabalar eskisinde bir isimlendirmeyi içermese de, yeni dönemde modern zamanlar diye bir zaman diliminin tesmiyesini bir açıdan onaylamış oluyordu! Kadim geçmiş ve olası gelecek sınıflandırmasının yerini 'klasik ve modern zamanlara bırakmış oluyordu. 1689 Karlofça antlaşması sonucu, toprak kaybetmeye başlayan, zamanla Avrupa’nın ilerisinde olduğu halde, onun gerisine düşen ve İktisadi açıdan da bir tarım toplumu olan Osmanlı' devleti de, bu tasnif içerisinde bir tanımlanmaya tabi tutuluyordu. Artık, klasik zamanlarda tahrif temelli de olsa, dayanak noktası salt din ve ondan neşet eden bir muhayyile ile birlikte anlam dünyası da, gelinen noktada külli bir değişim ve dönüşüme uğruyordu.

Sanayi devrimi sonrasında esaslı bir değişim ve dönüşüme uğrayan Batı’nın, aynı hızla diğer toplumlara sirayeti sonucu, o güne kadar geçmişi durgun, titrek ve mütereddid bir formda taklit ede gelen Osmanlıyı da etkilemiş, bir değişim ve dönüşüme uğratmıştı. Artık, toplum kurucu unsurlar yer değiştirmiş, kalple birlikte yürüyen akıl, yerini modernlik gereği faydacı temellere dayanan pratik ve kuru bir akla indirgenmişti, vs.

Tarihen sabittir ki böylesi durumlarda esas değişim iktidar erki çevresinde oluşur ve topluma yayılırdı. Modern zamanlarda da bu işleyişe binaen Osmanlıdaki toplumsal bir değişim ve dönüşümünde iktidarda bulunan elitler vasıtasıyla, aydınların bu işi üstlenmesi sonucu olmuştu. Zihinlerde başlayıp hayatın her alanında neşvünema bulan bu tür durumlara koşut olarak yönetsel paradigmalar, artık vazgeçilmezler kategorisinde değerlendiriliyordu!

Turfanda Bir Sol Seçkincilik

İşte bizde Tanzimat sonrası dönemde 2.Meşrutiyet’in paradigmaları arasında sayılan ve etki alanı açısından, yıkıcı da olsa toplumsal planda önemli bir yer kaplayan Batıcılık paradigmasının bir ürünü sayılan sosyalizme baktığımızda, kendileri sözde Müslüman olan, lakin her konuda bizlerden bir miktar gizledikleri oranda, Batılı ‘dönme’ paşazadelerin, beylerin, yalı sakinlerinin, ülke ver halkını dönüştürmek uğruna piyasaya sunmaya çalıştıkları sol/sosyalist anlayışın, ya baştan beri laik/gayri Müslim, ya da süreç içerisine laikleşen ‘yerli’ aristokrat kesimlerin kendi paradigmal ve ideolojik gelecekleri açısından sol anlayışı toplumsal katmaya yaymaya çalışmaları, kendi özgülünde sanayileşmeyle birlikte oluşan Osmanlı işçi sınıfı üzerinden, zikredilen o düşüncenin yayılması hadisesine baktığımızda, bu mücadelenin en zor kısmının, esamesi okunmayan yerli ve yoksul insan kitlesine havale edildiğini görmekteyiz…

“Sülalelerinin kökenleri Avrupa aristokrasisine dayanan köklü Türk aristokratlarının “solcu” dayanışmasına karşı elbette emekli kökenli entelegensianın esamesi bile okunamazdı.”(Diogenes “Komünist” Ararken/ Halid Özkol http:/www.127.parsimonyutet. Aktaran Mahmut Çetin, Boğazdaki Aşiret, Biyografinet, İst-2008 8.Baskı)   Sol mücadele, o zamandan beri, esamesi okunmayan insanlar eliyle yürütülüyor,  aristokratlarımız, ya da babaları, Kemalist ekonomik düzende sisteme yanaşarak, onun nimetlerinden yararlanıp külfeti ise başkalarına ‘lütfen’ havale edip ve ‘karma ekonomik yapının’ marifetiyle palazlandığı bir vasatta servet ve sermaye sahibi olup akabinde de burjuvalaşan tabir yerinde ise ‘salon sosyalist ve solcularının’  tekelinde kalmaya devam ediyordu! Yalı çocukları açtıkları yola rağmen(!)onlarca yıl boyunca buyurgan Kemalist sistem karşısında yağ kabarcıkları gibi suyun yüzeyine çıkıyorlar, suyun dibine batanlar ise, geniş halk yığınlarının ‘kara-kuru’ çocukları oluyordu! Bugünde durum, pek değişmiş sayılmazdı, aslında…

Olaya bu çerçeveden baktığımızda, işin içerisinde azınlık psikozu bulunsa da, İslam’a karşı düşman, ama bu düşmanlığı, konumuz açısından baktığımızda, mümkün mertebe gizlilik içerisinde yürüten heterodoks bir anlayış, yerli sol anlayışa nazaran pek yoktu! Onun yerine, dönmelerin tamamının -İslami bir kılıf içerisinde-  Batıdaki eski anlayışları tepe taklak eden ve 1789 Fransız ihtilali sonucu yayılma istidadı gösteren bir vasatta, aynen Batıdakine benzer, ona paralel gelişen ve imtiyazlar üzerine kurulu bir yaşam adına oluşan ve ne dini açıkça rededen ve ne de ona kucak açan, ama sonuçta, hangi düzeyde seyrederse seyretsin, bir din dışı telakkileri vardı. Nihayetinde yalı sakinleri de İslam’dan yana idiler(!) ancak bu tür bir yolla dinin, yani İslam’ın egemenliğinden kurtulabileceklerini düşündüklerinden, dine, daha doğrusu heterodoks anlayışına ‘bilimsellik’ tezleri adına, bir şeyler demiyorlardı, sonuca bakıldığında…

Tipik Bir Aydın Hareketi

Türkiye yakın tarihi incelendiğinde, sol sosyalist anlayışın 60 darbesine kadar, dar bir çerçevede tipik bir aydın hareketi olarak geliştiğini ve öyle kaldığını görmekteyiz. Ki, kendisi de Batıcı bir projenin ete kemiğe büründürülmüş şekli olan Kemalizm’e baktığımızda, Müslüman toplumun anlam dünyasını her açıdan iğneden ipliğe, tersine çeviricesine tepe taklak eden devrimler sonucu oluşan yapı, haliyle sol/sosyalist anlayışa da kapı aralıyordu. Bu da her iki düşünce skalasının Materyalist ve ilerlemeci temellere dayanıyor oluşunu belirgin kılıyordu, sonuçta…

Harf inkılâbı, kılık kıyafet devrimi, din devlet ilişkilerinde laikliğe geçiş, İslâm’ın toplumsal görünürlüğünün silinmesi çabaları, buna mukabil İslâmi kıyamlara karşı askeri müdahaleden tutunda, medrese kurumu yerine pıtrak gibi Halkevleri şubelerinin açılmasına kadar bir yığın mevzu, tek başına bir şey ifade etmese de Kemalizm’in terkisinde yol alan sol ve sosyalist düşünce mensuplarını bayağı memnun ediyordu, sonuca baktığımızda ve onların da sonuçtan, umut etmedikleri oranda yararlandıklarında…,

Bu çerçevede mevcut Türk solunu irdeleyip incelediğimizde karşımıza üç grup sol kategori çıkar; 1) Devrimci radikal sol, 2) Entelektüel sol ve 3. de Kemalist sol olarak belirginlik kazanır! Ör. Birinci grup THKO/Deniz Gezmiş, ikinci grup Yön Dergisi/Doğan Avcıoğlu, üçüncü grup CHP/Bülent Ecevit vb…

Bu Grupların Birbirinden Farkı veya Aynılığı

Bu konuda sadece Türk solu söz konusu olsa bile, ontolojisi ve teorisine aynı nazarla bakıldığı halde, sosyalist yapının en azından işlemeye çalıştığı pratikler açısından, bazı farklılıklara mebni olduğunu görebiliriz. Ki, bunu kısaca şöyle özetleyebiliriz; Marksist düşüncenin banisi sayılan Karl Marks’ın kendi öngörüsüne göre, sosyalist bir devrimin kalkınmış ve sanayisini tamamlamış, dolayısıyla da sosyalist bir sistemin alt yapısını oluşturacak olan proleter(işçi) sınıfı/nı kapitalist sistemin zaten kendiliğinden hazırlaması, Kıta Avrupası ve Britanya adasında, yani İngiltere’de vs. olacağını ileri sürmesine rağmen, devrimin feodal ve köylü bir toplum sayılan döneminin Çarlık Rusya’sında ve ona benzer yerlerde(Balkanlar, Doğu Avrupa, Çin vb.) olması; zamanla daralan imkânlar, sosyalizmin halkın umudu olmaktan çıkması gibi sebeplerden ötürü sosyalizme, ilerlemeci yönüne ‘halel getirmeden’ bir başka gözle bakmak, 2.Dünya Savaşı sonrası gelişme istidadı gösteren liberal uygulamalar çerçevesinden yola çıkarak, kendini yeniden yapılandırma düşüncesi sonucunda ve baştan beri öngörülen hedefl(er)e bağlılık, sabit kalması yanında, asl’ı zedelemediği düşünülen bazı uygulamaların var olduğunu görüyoruz…

Türkiye’ye Özgü sair sol kategoriler

Türk solunu incelediğimizde legal veya illegal bazda çok sayıda fraksiyon ve anlayışın karşımıza çıktığına şahit oluruz.  Marksist/Leninist ve Maoist vs. kulvarda varolan fraksiyonlar, yukarıda da belirtildiği üzere üç ana grup altında sıralanabilir.

a)Devrimci radikal sol; Devrimci radikal sol, kendisini daha çok silahlı mücadeleye dayandırır ve Lenin-Mao ikilisinin açmış olduğu yolda, zora dayalı devrimci bir diktatörlük kurma amacı güder.

Bu akımın Türkiye ayağında altmışlı yılların sonu ile ve yetmişli yılların başında, yine o dönem başat bir ideoloji olan Kemalizm’den bel alan ve birtakım tedhiş, silahlı baskın, adam kaçırma gibi sansasyonel eylemler peşinde olan THKO gibi örgütleri, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını görmekteyiz…

Bu örgüt ve şahısların bu işe girişirken, hem dünyada ve hem de Türkiye’de başta üniversite öğrencilerini etkileyip kendi yörüngesine alan 1968 öğrenci hareketini ve o ruhu görmekteyiz. Denilebilir ki, bu gençleri harekete geçiren temel kalkış noktası, 68 ruhu ve hareketliliği idi. Ama, “Batı’da yükselen 1968 öğrenci hareketleri aslında Leninist-Stalinist tarz sosyalizmden  uzaklaşma arayışında olan bir hareketti.” “…Batı’da solun hayal kırıklığı yaratan projelerinden vazgeçilirken, Türkiye’de o tarihlerde özellikle de gençlerden oluşan sol hareketler silah yoluyla sosyalizme geçiş mücadelesi vermişti.”(Ömer Çaha, a.g.e, s.101)

Günümüze geldiğimizde kendini bu sol çerçeve içerisinde değerlendiren, ama kendisinde yetmişli yılların o gücünü bulamayan, buna rağmen lokal planda örgütlenip silahlı mücadele veren radikal ideolojik yapıların bir kısmının marjinal planda kalmaya mahkûm bir tarzda siyasi parti, cephe ve hareket olarak örgütlendiklerini görmekteyiz. Bu konuda yaklaşık yirmi küsur yıldır sözde sisteme karşı mücadele verdiği bilinen ve genel anlamda Kürt solu içerisinde mütalâa edilebilecek PKK gibi örgütlenmeleri saymasak, genel anlamda Türk solu içerisinde bulunan, bu devrimci radikal çizginin, seçimler, toplum, ülke ve Kemalizm’in olası geleceği  söz konusu olduğunda, kendi literatürlerince sosyal faşist olarak tanımladıkları CHP’yi yükselen muhafazakâr trende karşı koruma refleksi içerisine girdikleri bilinen ‘adli’ vakalardan olmaktadır, artık!

 b)Entelektüel Sol; Anadolu Müslüman müktesebatına baktığımızda, solun materyalistliği, gayr-i İslamiliği ve bunlara ek olarak Kemalizm’e tutunarak var olma siyaseti sonucunda sol, entelektüel alanda bir adım önde idi! Buna birde medreselerin yasaklanması, İslam kültürünün yok sayılması ve resmi ideolojinin laik ve seküler bireyler yetiştirme sevdası uğruna oluşturdukları Halkevleri modeli de devreye girince kültürel üstünlük onların olmuş oluyordu, bir açıdan…

Entelektüel sol Yön manifestosu olarak da bilinen ‘yeni devletçilik’ bildirisini binin üzerinde solcu aydının imzası sonucu yayımlamıştır. Devletçiliğe yaslanan bir sosyalizm çağrısıyla, sözde demokrasiyi kurma amacına yönelik bir fikir platformu ve bir aydın hareketi olup ulusal sol politikaları savundu. Sol partilere, CHP’ye ve TİP’e yakın olup hareket bürokrat aydınlardan, asker ve sivil insanların karışımından oluşuyordu. Osmanlının son döneminde yetişen ve İslami ıslah çizgisine mensup Mehmed Akif gibi münevverlerin yokluğu ve artarak süren Kemalist propagandalar sonucu Müslümanlar peyderpey gerilemiş ve haliyle de sol, gemi azıya alarak, Türkiye toplumunun entelektüelleri olarak, halkadaki yerlerini almış oluyorlardı. Aslında, istisnalarını saymasak, entelektüel solun da ‘bir hikmet peşinde’ olduğu varsayımı, gereksiz ve nahakikat bir varsayım olup, devrimci şiddeti kutsayıcı oranda, konum gereği silah yerine kalem taşıma mecburiyeti söz konusu idi, destekledikleri darbelere bakarsak! Ör. 27 Mayıs, 28 Şubat…

“Entelektüel sol grupların Türkiye’de sergilemiş oldukları tablo da “silahın yerine kalem koyma”nın ötesinde çok farklı olmamıştır.1960’lı yılların başında Yön dergisi etrafında toplanan sol aydınlar tek parti diktatörlüğüne dayanan, devletin mutlak anlamda kumanda ettiği bir iktisadi yaşam üzerinde temellenen, serbest piyasa ve çoğulcu toplum modeline son veren yerel bir sosyalizm ideali çizmekteydi.”(Ömer Çaha, a.g.e, s.161-162)

İşte 27 Mayıs askeri/sol darbesinin ortaya konması için Yön dergisi çevresinin Doğan Avcıoğlu liderliğinde hummalı bir çalışmaya girmeleri bu yüzdendir. Ama daha sonra gelen devrimci radikal kuşağın(Hasan Cemal vb.) devraldıkları darbeci gelenek, 71 Mart muhtırasına takılmıştı. Aradan bunda yıl geçtikten son darbecilikleri depreşen bu cenahtan gazeteci kimlikli Ertuğrul Özkök’ün, 28 Şubat post modern darbesi, önünü açmış, şansı yaver gitmiş ve sözde kapitalist bir kuruluş olan TÜSİAD’a üye bile olabilmiştir! Bu durum, çok ilkesel davranan, bazı solculara rağmen, çoğu için gerekliydi bile!

Anlaşılan, ilerlemeci bir kulvarda kotarılan ve Marksizm’in bilimsel kılıflı bilgi yığını, ama olumluluk anlamında bir hayrı bulunmayan yol ve yöntem(leri)n sonucunda bunca tantanaya rağmen Batı insanını tatmin etmemiş olmalı ki, o insanlar, temel bir ihtiyaçtan mütevellit bir revizyona başvurup yeni, anlaşılırlık oranı ve uygulama şansı hayli yüksek bir yol arama uğruna 68 ayaklanmasını başlatmışlardı. İşe bakınız ki, kendi önerdikleri sistemin ne evvelde, ve ne de ahirde bu topraklarda  hiçbir karşılığının olmadığını, olamayacağını hesaplayamayan ve Marksizm’le birlikte sosyalizmi de farklı tercümelere irca ederek, ondan silahlı kalkışım alanında yararlanmak istediler. Ama sonuçta devrimci radikallikleri, onları Müslüman toplum nazarında alabildiğine suçlu ve mücrim bir hale sokmuştu! Ki, bazılarının28 Şubat’taki şaklabanlıklarını(bazı gazeteciler) ve bazı Kürt solcusu milletvekillerinin Genelkurmay yetkililerine, laiklik konusundaki ortak payda çağrılarını da unutmayalım(Ör. BDP’li Hasip kaplan vb.)

c)Kemalist Sol; “Türkiye’de Mussolini tarzı faşizm ile demokrasi arasındaki en büyük bocalamayı merkez sol partilerde yoğunlaşmış olan Kemalist sol yaşamaktadır. Bu kesimde yaşayan siyasetçiler retorik düzeyde demokrasi söylemini vurgulamakta, ancak zaman zaman Mussolini partisindeki siyasetçilerin sergileyebilecekleri tarzda birtakım tutumlar sergilemektedirler.” Diyor ve şunları da eklemeyi ihmal etmiyor; “Kuşkusuz merkez sol partilerde yer alan çok saygın ve gerçekten demokrasiye inanan insanların olduğu gerçeğini ifade etmek suretiyle burada bir analiz yapmakta yarar vardır” diye de ekliyor.(Ömer Çaha, a.g.e, s. 165)

Bugün Türkiye’de Kemalist sol geleneğin esaslı temsilcisinin CHP olduğu, kuşkusuz su götürmez bir gerçektir! Devrimci radikal solun marjinalleştiği, entelektüel sola mensup bir yığın insanın genellikle liberal kulvarlara evrilip başkalaşıp değişmesi meselesine baktığımızda karşımızda % 30 oy oranıyla muhalefette kalmaya tarihsel olarak mahkûm, ama elindeki dosyalarla AYM’nin, Danıştay’ın yolunu aşındırıp duran Kemalist/Stalinist ve esaslı olarak da ‘Führer ve Duçe’ hayranı olan bir sol anlayışla karşı karşıya olduğumuzu da bilelim, sonuçta… 

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum