1. YAZARLAR

  2. Melih Altınok

  3. Tamamen duygusal
Melih Altınok

Melih Altınok

Yazarın Tüm Yazıları >

Tamamen duygusal

08 Temmuz 2011 Cuma 19:19A+A-

Özellikle son beş yılda enikonu belirginleşen soldaki yarılmanın, maziyle köprüleri atmış azımsanamayacak sayıda “araftaki” için adeta bir varoluş problemi haline geldiğinin farkında mısınız?

Hatta belki siz de bu tartışmadaki tavrı yüzünden yıllardır beraber olduğu sevgilisiyle yolları ayrılan, kadim dostlarıyla selamı kesilen, mekân tuttuğu yerlerin sokağına artık uğramayan, hatta hatta ailesiyle ilişkileri minimum seviye inen benim gibi on binlerce solcudan birisiniz.

Sola dair en makul ifadelerle bozduğumuz ezberler üzerine mesajlar yollayan, mektuplar yazan, sokakta, panellerde durdurup ayaküstü “derdimize” dair deruni sohbetlere dalan o kadar çok insan var ki...

Ben, Kapıkule’nin ötesinde farklı düşünen insanların fikrî kutuplaşmasından başka bir anlam ifade etmeyecek kavgamızın “hayatımız” olmasının nedenini, teorik olarak sürdürme gayretinde olduğumuz tartışmanın, ayrı düştüğümüz eski arkadaşlarımız tarafından ısrarla moral değerler alanına çekilmesi olarak görüyorum.

Hâl bu olunca da şimdiki gibi, “pekâlâ öyle olsun bakalım” demekten başka bir çıkar yol bulamıyoruz.

Başka türlüsünü yapınca, kitaptan konuşunca görüyorsunuz işte, “Safari şapkalı sömürge aydını” ilan ediliyoruz.

Mesela, Tekel işçileri eylem yaptığında ağzınızdaki sakızı tükürüp yeni bir tane alayım, tadımızı bulayım mı dediniz? Uvriyerizm’den mi bahsettiniz, gündelik kısır siyaseti elinizin tersiyle itip tüm dünyanın üzerinde sakin sakin tartıştığı zeidgeist’ten dem vurup “Benim Kâbe’m emek değil” falan deme gafletinde mi bulundunuz?

Bittiniz.

Pozitivizmin yeminli materyalistleri ânında “metafizik” alanda alırlar soluğu. Hainler, dönekler, satılmışlar havada uçuşur.

“Yanlış düşünüyorsun” eleştiri kılıfının meşruiyetinde, “niye değiştin”e, ya da “artık neden farklı düşünüyorsun”a tel’in manifestoları yazılır.

Modern çağın çilecilerinden başka hiçbir sıfatı hak etmeyen bu solcu cemaatlerin müritleri için tıpkı putları kıran peygamberler gibi bir nefret nesnesisinizdir gayrı.

Farklı şeyler söyleyip yazdığınız için geniş kitlelerin takip ettiği bir isim olmanız nefretlerini daha da arttırır.

Popülerliğinizin, bedellerini göze alıp cüret ettiğiniz farklı duruşunuzun bir “sonucu” olduğunu kabul edemedikleri için vardığınız noktanın motivasyonunuzun “nedeni” olduğunu kanıtlamaya çalışırlar.

Daha çok para ve şöhret için merkez medyaya oynamak gibi “kestirmeyi” değil de, marjinal bir konumdaki bir mecraya sürüklenmek gibi meşakkatli yolu tercih etmenizin nedeni üzerine asla kafa yormazlar. Bunun için zaten fazlasıyla müsait konumuzu elinizin tersiyle itmenizin samimiyeti umurlarında bile değildir.

Bu yüzden cemaatin güvenli kollarından atılıp emekleme zahmetine katlanmanızın yürümek için insani bir refleks olduğunu akılların ucuna bile getirmeden, değişimin ve gelişim altında buzağı ararlar.

Nietzsche’nin dikkat çektiği tuzağın ağında çırpınırlar. Karşılarındakinin hakkını verdiklerinde, vicdanlarının acizliklerinin ve riyakârlıklarının yükünü kaldıramayacağını bildikleri için içlerindeki nefreti beslemek zorundadırlar çünkü.

Samimiyetini, enerjisini, saygısını emerek beslendikleri zavallı “Tan gençliği” müşterileridir. Bizleri hedef göstermezlerse aç kalırlar, ellerini sıkan, selam veren insan evladı bulamazlar.

Sırf bu memlekette değil tüm dünyada saygı duyulan, önemsenen; cesareti, bilgisi ve zekâsıyla bugün azıcık özgür düşünebilen gençler varsa mutlaka ama mutlaka katkısı olan Murat Belge’yi bile pis bir üslupla değersizleştirmeye çalışmak için linç kampanyalarına efelikleriyle start verdiler son günlerde de.

Gerçi “sarhoşluktan” dem vurmaları falan yeni değildir, eskiden de “Gördüm ilahi dinliyordu, komünist demesin kendine” diye eklerlerdi. Halktan uzak Batılı aydın nakaratı da zaten dört elle sarıldıkları “Ön Asya Tipi bozkır solculuğu”ndaki yabancı düşmanlığının tezahürüdür...

Ama nafiledir.

Çünkü bizler biliriz ki, Belge’nin takdir edilmeye ya da itibara ihtiyacı olduğunu düşünebilecek kadar izan yoksunu olana, konuşurken ayna karşısında “Bizim oralarda bürümür derler gardaş” demek için prova yaptığına artık şüphemizin kalmadığı simsarlara lazım gelen Marx’ın 18. Brumaire’i (zaten ne alakası varsa) falan değil, Freire’nin Ezilenlerin Pedagojisi’nin özetidir.

Zorla kolayı ayırt etmek bile karmaşık bir problem onlar için.

Kolay olan Türkiye solunun efsane isimlerinden olan Belge’nin, alacağı tepkileri göze alarak cemaatin ezberlerine halel getirmesi, eleştirisini de yaparak hakkaniyet sınırları içersinde siyasal iktidara dair birkaç iyi söz söylemesi değildir.

Zor olan alakalı alakasız köy seyirlik tiratı atmayı çok seven “yerel motiflerin” sevmeyecekleri eşeğin önüne ot koymanın israf olmadığını düşünen ve inandığını söylemek için sopaya ya da havuca ihtiyacı duymayan dünyalı “devrimcilerin” hâlâ yaşadığını anlamalarıdır.

“Olamaz ya, Allah, Oray Eğin performansıyla Ertuğrul Özkök’ten icazet koparan komünistlerin “o devriminden” başta devrimciler, demokratlar, solcular, liberaller, Aleviler, Kürtler olmak üzere tüm halkımızı korusun, esirgesin.”

Âmin.

TARAF 

YAZIYA YORUM KAT