1. YAZARLAR

  2. Mustafa Karaalioğlu

  3. Sudan politikası Türkiye’nin çelişkisi mi?
Mustafa Karaalioğlu

Mustafa Karaalioğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Sudan politikası Türkiye’nin çelişkisi mi?

09 Temmuz 2012 Pazartesi 14:14A+A-

 

Dışişleri Bakanı Davutoğlu “Bir kan dökücü olan Esad’a karşı çıkarken Sudan Devlet Başkanı Beşir’e göz mü yumuluyor” sorusunu şöyle cevapladı: “Bizim üzerimizden zulme izin vermeyiz. Esad ise bizi zulmüne gerekçe yapmaya kalktı... Ömer El Beşir ise bizi istismar edemez...”

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile geçtiğimiz hafta sonu Paris’e giderken de gelirken de uzun uzun Suriye’yi konuştuk. Bunları da yazdık malum.

Yol boyunca hatta arada bulduğumuz fırsatlarda konu Suriye idi ki zaten ziyaretin amacı da Suriye’nin Dostları Toplantısı’ydı.  

Suriye, sadece Suriye konuşularak tartışılmıyor. Mesela, içeride de bir eleştiri ve tartışma konusu olan Sudan’ı da konuşmak gerekiyor. Bakan’a uzun uzun bu konuyu da sorduk? Bir kan dökücü olan Beşşar Esad’a karşı çıkarkenSudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’e göz mü yumuluyor? Öyleyse ortada bir çelişki yok mu?

Bakan cevapladı:

“Baştan belirteyim. Sudan’da hata yapsak bunu açıkça söylerdim. Bazı durumlar vardır ki ülkelerin ilkelerinin çatıştığı durumlar olur. Suriye’de 10 ay boyunca iki ilke çatıştı. Geçen Ağustos’ta biz Şam’a konuşmaya gittiğimizde Esad halkını öldürüyordu. O zaman bize niye gittiniz diyebilirlerdi. Ama bir umut, diyaloğu son ana kadar sürdürdük. Çözümün parçası olabilmek için...”

Peki, Sudan’dan beklenti neydi veya hala nedir? Davutoğlu’nun cevabı şöyle:

“Sudan’da bölünme öncesi bir çözüm olabilir mi diye düşündük. Nitekim, Beşir’in yönetimindeki Sudan’dan ayrılarak Güney Sudan’ı kuran yönetimin de uluslararası toplumda tek umudu biziz. Geçen hafta Türkiye’yi bakan yardımcısını göndererek Kuzey’le aralarındaki sorunların çözümü için destek istediler. Kuzey’le aramızı bulun diyorlar. Bunu önemsiyoruz. Bu noktada, konu  Suriye ile kıyaslandığı için şunu söyleyeyim. Eğer, Esad’ın da çözümün parçası olacağına inansaydık ilişkimizi sürdürürdük. Ama olmadı... Ömer El Beşir ise bizi istismar edemez...”

Bir başka önemli konu da dünya Sudan’a (Kuzey) karşı ne yapıyor da Türkiye bunu yapmıyor konusudur. Yani, Sudan’a karşı Suriye örneğindeki gibi bir girişim mi var veya hala ölümler devam mı ediyor? Davutoğlu devam ediyor:

“Ölümlere her aşamada tepki verdik. Cumhurbaşkanımız da Başbakanımız da bunu açıkça söylediler. Öte yandan, Beşir’in yardımcısı Taha uluslararası itibarı olan, saygı duyulan bir isim ve Obama ile de görüşüyor. Katliamlar bitti bu ülkede... Sudan politikamız asla Darfur katliamını destekleme politikası değildir. Nitekim, ayrılan Güney Sudan’da da ilk büyükelçiliği biz açtık. Benim Hartum’a gitmem suç mu? Giderim, Şam’a da giderim... Yemen yönetimiyle de ilişkiyi kesmedik, bir faydamız olur diye. Kesin olan bir şey var. Bizim üzerimizden zulme izin vermeyiz. Esad ise bizi zulmüne gerekçe yapmaya kalktı.”

Türkiye, Sudan’la askeri eğitim anlaşması imzaladığı için eleştiriliyor. Davutoğlu bunun sıradan bir işlem olduğunu şu cümleyle anlatıyor: “Gerçekten rutin... Kaddafi iktidardan düşerken de Libya ile anlaşmalar Meclis’e geliyordu. Bu, Kaddafi’ye destek değildi. Devletler başka, yönetim başka...”

Sudan meselesi bir insan hakları konusu olduğu kadar aynı zamanda uluslararası güçlerin oyun alanı. Fotoğrafın bu yönüne bakmadan olup biteni anlamak mümkün değildir. Petrol gerçeğini ıskalayarak ise hiç anlayamayız. Nitekim,Beşir’in katliamları tartışılırken Afrika’nın en çok toprağa sahip bu ülkesi ortadan ikiye bölündü bile... Yani, maksat hasıl oldu aslında...

Türkiye ise, bu ülkede Osmanlı’dan kalan ama bugüne kadar diplomatik açıdan ertelenmiş bir itibara sahip. Şu anda insani yardımlarla, hastanelerle, sivil toplum örgütleriyle bu ülkede büyük rol oynuyor. Davutoğlu da “Bir kişinin bahanesiyle bu ülkeyi Batı’nın inisiyatifine mi bırakacağız?” diye soruyor. Sorusunu kendisini cevaplıyor:

“Yüzbinlerce insana yardım edebildiğimiz için vicdanım rahat. Sadece Kuzey’de değil Güney Sudan’da en popüler ülke olmamız doğru yerde olduğumuzu gösteriyor. Ama keşke elimizden daha fazlası gelseydi ve oradaki acıları dindirebilseydik.”

Ersanlı’nın terörist olduğuna inanmıyorum

Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu bilindiği gibi, aynı zamanda uluslararası üne sahip bir akademisyendir. Ve üniversite dünyasında da çok iyi tanınan parlak bir isimdir. Doğal olarak, çokça dostu ve meslektaş tanıdığı var. Şimdi KCK davasından cezaevinde olan Prof. Dr. Büşra Ersanlı da bunlardan birisi...

Bakan’a bu konuyu sorduk. Ersanlı’nın karşı karşıya bulunduğu haksız durumu aktardık. İçtenlikle cevapladı.

Noktasına virgülüne dokunmadan aktarıyorum:

Bir akademisyen olarak tanıdığım Büşra Ersanlı’nın terörist olduğuna inanmıyorum. Ama bu durumu bir bakan olarak kabullenmiyor olmam, bana yargıya müdahale hakkı vermiyor. Yargı ayrı bir süreç. Eleştirenler kimi yerde neden müdahale ediyorsunuz diyor başka davada ise niye müdahale etmiyorsunuz deniliyor.

Büşra Hanım, 28 Şubat’ta da çok demokrat bir tavır almış bir akademisyendir. Bunu yakınen biliyorum.

 

İktidar ‘Toplayın bu insanları’ demiyor

Yargı meselesini bakanlar olarak kendi aramızda da sıkça konuşuyoruz. Son Bakanlar Kurulu’nda da saatlerce konuşuldu. 3. Yargı Paketi’ndeki yeni düzenlemenin önemli olduğunu düşünüyorum. Hazırlanmakta olan 4. Yargı Paketi de daha özgürlükçü düzenlemeler içerecek.

Bazıları bu tutuklamaların hükümet kararıyla olduğunu, iktidarın ‘toplayın bu insanları’ dediğini sanıyor. Sonuçta yargı bağımsız. Böyle ise, Hakan Fidan neden ifadeye çağrıldı? O konuda da tutumumu en başta ortaya koydum.

 

Mustafa Erdoğan’ın yazısına imza atarım

İlk bakan olduğumda önüne AİHM’de ifade özgürlüğü davalarını getirdiler. Mesele, Prof. Dr. Mustafa Erdoğan’ın yazdığı bir makale. Bir akademisyen olarak aynı makaleyi ben de yazmış olabilirdim. Bu tür davalarda savunma dahi yapılmaması talimatını verdim.

Bu konuyu uzun zamandır Sayın Adalet Bakanımız ile de konuşuyoruz. İfade özgürlüğü ve eylem farklı. Hoşumuza gitmese de aşırı bir görüş ifade eden insanlar olabilir. Bazı iddianamelerde bu var. Ancak bir eyleme dönüşmemişse bu tolere edilmeli. Bu davaları daha etkili bir süreç yürütebilmek için Adalet Bakanlığı’na devrettik. AİHM’de artık ifade özgürlüğü konularında savunma dahi yapmıyoruz. Ancak ifade alanında yanlış yargı kararları ve süreçleri nedeniyle de milyonlarca dolar tazminat ödüyoruz. ”

STAR

 

YAZIYA YORUM KAT