1. HABERLER

  2. HABER

  3. GÜNDEM

  4. STK’lardan Siyaset ve Medyanın Referandum Üslubuna Eleştiri
STK’lardan Siyaset ve Medyanın Referandum Üslubuna Eleştiri

STK’lardan Siyaset ve Medyanın Referandum Üslubuna Eleştiri

​​​​​​​Diyarbakır’dan yayın yapan Radyo Selam’da Zafer Burakmak’ın hazırlayıp sunduğu programda konuşan STK temsilcileri, referanduma karşı takınılan tavır ve kullanılan dilin, bölge insanını rahatsız ettiğini belirtti.

01 Ekim 2017 Pazar 02:53A+A-

Radyo Selam’da konuşan sivil toplum kuruluşları temsilcileri, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık referandumunu ve Türkiye’de siyaset ve medyadaki karşıt dilin bölge insanına yansımasını irdelediler. STK temsilcileri, referandum karşıtı söylemin Türk milliyetçi söylemine kaymaya başladığı ve bunun Kürt milliyetçiliğini tetikleyebileceği uyarısı yaptılar.

İHC BAŞKANI KARADAĞ: TÜRKİYE’NİN REFERANDUM TEPKİSİ OLABİLİR ANCAK…

İslam dünyasındaki gelişmelere dikkat çeken İnsan Hakları Cemiyeti (İHC) Genel Başkanı Mehmet Karadağ, değişen dengeler içerisinde birçok farklı siyasi gücün kendine yeniden konum belirlediğini söyledi. Irak Kürdistan Bölgesi’nin de bu çalkantılar sırasında kendi durumunu gözden geçirme ve yeni bir yer kapma niyetinde olduğunu belirten Karadağ, bunun anlaşılabilir olduğunu kaydetti;

“Bu tercihin doğruluğu yanlışlığı tartışılabilir, buna ilişkin siyasi değerlendirmeler yapılabilir. Türkiye’nin de buna ilişkin bir yaklaşımı, tepkisi olabilir. Ancak bu tepkinin, siyasi bir sınır içerisinde, siyasi müzakereler neticesinde olmasının daha doğru olduğuna inanıyoruz. İnsan Hakları Cemiyeti olarak siyasi mülahazalar yapmak istemiyoruz fakat şunu belirtmemiz gerekiyor ki; Bir toplumun istişareler sonucu aldığı bir karar varsa -ki bu referandum olarak da tarif edilebilir- buna saygı duyulması gerekiyor.

“REFERANDUM KARŞITLIĞI, DEYİM YERİNDEYSE NEFRET SÖYLEMİNE DÖNÜŞTÜ”

Referanduma ilişkin Türkiye’de hiç istemediğimiz bir atmosfer oluştu. Maalesef, bir toplumu hor gören, dışlayan ve aşağılayan bir söylem yayıldı. Bu yaklaşım, siyasi erkten tutun da toplumun en alt seviyelerine kadar yayıldı. Deyim yerindeyse toplumda bir nefret söylemine dönüştü. Basın özellikle bu işin merkezinde yer aldı.

Çok sığ ve basit yaklaşımlarla meseleyi ele alıp sadece ve sadece hamasi duyguları harekete geçiren bir söylem geliştirdiler. Bu da Kürt vatandaşlarımızı incitmektedir. Bunun etkileri de önümüzdeki süreçlerde görülecektir. Bu nedenle bu söylemleri çok tehlikeli gördüğümüzü belirtmek isteriz.”

NAZLICAN: KÜRTLER, BU DİLE HİÇ YABANCI DEĞİL

Bölgede birçok haksızlığa maruz kalan bir Kürt toplumunun referandum kararı aldığını belirten Özgür-Der Diyarbakır Şube Başkanı Süleyman Nazlıcan, Türkiye ve İran’ın karşı çıkışlarındaki dili de sorguladı. İran’ın Türkiye’ye nazaran daha yumuşak bir tonda çıkıştığını belirten Nazlıcan, Türkiye’yi yönetenlerin bunun üzerinde düşünmeleri gerektiğini kaydetti.

Referanduma karşı kullanılan dile, Türkiye’deki Kürtlerin yabancı olmadıklarını vurgulayan Süleyman Nazlıcan, “Türkiye’de çok yabancı olmadığımız bir dil. 90’lı yıllarda Türkiye’nin Kürt politikası aynı eksende cereyan ediyordu. Fakat bu yaklaşımın yanlışlığına bilfiil yaşayarak şahit olduk. Bu tepkisel dilin, bu coğrafyayla uyuşmadığını tarih bize göstermiştir. Bundan sonra da bu gerçekliği bize göstermeye devam edecektir.” dedi.

“Bir toplumun almış olduğu referandum kararı üzerinden bu kadar gürültü koparmanın yanlışlığı ortada.” diyen Nazlıcan, hem hükümet yetkilileri hem de medyada milliyetçi bir dilin kullanıldığına dikkat çekti.

“BU ÜSLUP, PİŞMANLIK VEREN SONUÇLAR YARATABİLİR”

“Bugün kullandığımız üslup, yarın pişman olacağımız bir sonuç yaratabilir. Dolayısıyla tepkisel, ayrıştırıcı ve bölücü bir dilden uzaklaşmak gerekiyor.” diyen Nazlıcan, hükümete ilişkin “Referanduma yönelik geliştirilen politikalarda hükümet kimlere danışıyor?” sorusunu sordu ve“ Eğer bu ‘reel politika’nın dili olarak yansıtılıyorsa biz bu dili kabul etmiyoruz ve gayri ahlaki olarak tanımlıyoruz.” ifadelerini kullandı.

HAYAT-DER BAŞKANI TURAN: BİR HALKIN GELECEĞİNİ BELİRLEMESİ DOĞAL VE MEŞRUDUR

Referandumun, halkların geleceklerini ve iradelerini meşru olarak koruma yöntemlerinden biri olduğunu kaydeden Hayat-Der Başkanı Mehmet Turan, “Bir halk kendi gelecekleriyle ilgili bir kararı kendisi belirleme hakkına sahiptir ve bu hakkını referandum yöntemiyle kullanması kadar doğal ve meşru bir şey olamaz.” şeklinde konuştu.

“Türkiye’nin son dönemlerdeki dış politikasında mazlum olan, ezilen toplumlara sahip çıkma tavırları bizi umutlandırmıştı. Fakat ne hikmetse mesele Kürdistan Bölgesi olunca daha çok geçmişin devlet refleksiyle davranması düşündürücüdür.” diyen Turan, “Elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin bu referandumdan rahatsız olması anlaşılabilir bir şey. Bazı sebeplerden dolayı endişe duyuyor olması doğaldır. İleride yaşanacak kimi gelişmelere endişe duyuyor ve kendini tehlikede hissediyorsa bunun gereği yapılır. Bunun gereği de siyasi kanalları açık tutmaktır.” dedi.

“MİLLİYETÇİ VE AYRIŞTIRICI BİR DİL KULLANILIYOR”

Turan, siyaset ve medyada kullanılan dili şu sözlerle eleştirdi; “Sizi ekmeğe muhtaç ederiz söylemleri kullanılıyor. Allah aşkına, karşınızdaki toplum Müslüman bir halk. Türk, Kürt ne farkı var? Sahip çıkılması için illa Türkmen mi olması gerekiyor? Bu ülkenin asli unsurlarından olan Kürtler, gözümüzün içine baka baka bu tehdit ve dilin kullanılmasının bu insanları ciddi bir şekilde incittiğini düşünüyorum. Özellikle kullanılan dil, milliyetçi ve ayrıştırıcı bir dil. Bu dil çok tehlikelidir. Bu dilin bölge insanının devletle olan aidiyetini ve zaten zayıf olan gönül bağını örselediğini düşünüyorum. Devletin refleksi bir yere kadar anlaşılabilir olsa da özellikle İslami camiadaki kimi Türk kardeşlerimizin yaklaşımları irdelenmeye muhtaç.“

RUHAVİOĞLU: KERKÜK’ÜN Şİİ IRAK HAKİMİYETİNDEN RAHATSIZ OLMAYANLAR, KÜRTLERDEN RAHATSIZ OLUYOR

Türkiye’de özellikle medyada gelişen tepkinin dayanaklarından birinin, kutlamalarda sallanan birkaç İsrail bayrağı olduğunu belirten HAK İnsiyatifi Diyarbakır Temsilcisi Reha Ruhavioğlu, Türkiye’nin, İsrail ile çok daha fazla ilişki kurduğunu hatırlattı.

“KÜRT KORKUSU, DEVLETE DE TOPLUMA DA YANLIŞ YAPTIRIYOR”

Bir diğer dayanağın Kerkük Türkmenleri olduğunu kaydeden Ruhavioğlu, “Kerkük’ün Şii bir Irak hükümetinin egemenliği altında yaşamasından rahatsız olmayan kardeşlerimiz, dostlarımız, Kürdistan Bölgesi’nde yaşamalarından rahatsız oluyorlar. Irak’ın, Kerkük Türkmenlerine Kürdistan Bölgesi’nden daha fazla nasıl bir faydası var bilmiyoruz. Örneğin, Kürdistan Bölgesi’nde iyi kötü Türkmenler bir kontenjanla Meclis’te temsil ediliyorlar. Yine dilleri resmi dil. Yani bölgedeki Türkmenler, Türkiye’de Kürt nüfusun sahip oldukları statünün çok daha ötesinde bir statüye sahipler.” İfadelerini kullandı ve ekledi ;“Sorun aslında Türkiye’de en az yüzyıldır var olan bir Kürt fobisi. Ve bu korku hem devlete hem de topluma siyaseten ve ahlaken çok büyük yanlışlar yaptırıyor.”

“Siyaset üst perdeden tehdit ederek, aşağılayarak, işte ekmekle sınayacağını söyleyerek hizaya çekmeye çalıştığında aşağıdaki kamuoyu doğal olarak bundan etkileniyor. Ancak bunun yanlış olduğunu, hata olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.”diyen Ruhavioğlu, sözlerine şöyle devam etti; “Ülkeyi yöneten siyasetin bu dili, bu tutumu çok üzücü bir şey. Çünkü en nihayetinde kendimizi Müslüman olarak tanımlıyoruz, referandumu yapan insanlar da kendilerini Müslüman olarak tanımlıyorlar. Ve bu ayrıştırıcı, aşağılayıcı dil, hem bölgedeki insanları yaralıyor hem de siyaseten kazandırıcı bir yönü yok. Sokakta insanlarla görüşüyorsunuz; insanlar yaka silkiyorlar. Bu kadar görmezden gelinmek, bu kadar duygularının önemsenmeden ayrıştırıcı bir tutumla insanları ötekileştirmek, hem dinde hem hukukta hem siyaseten yanlış bir tutum. Beraber yaşama kültürüne zarar veren bir yaklaşım.”

ÖMER EVSEN: BİZLER; KÜRTLER, TÜRKLER, ARAPLAR… AYNI DİNİ, AYNI COĞRAFYAYI, AYNI KADERİ PAYLAŞAN İNSANLARIZ

Diyanet-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Ömer Evsen, siyaset ve medyada gelişen söylemin özellikle sosyal medya paylaşımlarına yansımalarından bahsetti. “Biz referandumun sonuçlarını konuşmuyoruz. Referandumun sonuçlarının getirdiği tepkiler üzerinden, Türkiye’de bir milliyetçi dalga oluşturmanın çok da akıllıca olmadığını konuşuyoruz.” diyen Evsen, “Biz Kürtler, Türkler, Araplar iç içe yaşamış insanlarız. Aynı dini paylaşan, aynı coğrafyayı paylaşan ve aynı kaderin içinde olan insanlarız. Böylesi bir kaderi paylaşan insanların birbirlerine saygılı olmaları gerekiyor. Biz ne yazık ki İslam dininin bize öğretmiş olduğu o saygı esasının dışına çıktığımız günden beri birbirimize karşı ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kaldık.” vurgusunu yaptı.

Sosyal medyada yapılan kimi nefret suçu sayılan paylaşımlara dikkat çeken Evsen, bazı hesapların Halepçe katliamlarını hatırlattığını, kimyasal gazlarla tehdit etmeye kadar vardırdığını söyledi.

“MİLLİYETÇİ BİR DALGA, KARŞIT BİR DALGAYI OLUŞTURACAKTIR”

“Bakın devletlerarası hukukun nasıl işleyeceğine sıradan insanlar karar vermez. Çalışan hükümetlerin belli başlı politikaları vardır. Kabul edebiliriz veya edemeyiz, yanlış görebilir ya da doğru değerlendirebiliriz.” diyen Evsen, ancak bu tepkilerin, hakkaniyet sınırları içerisinde olması gerektiğini belirtti.

Evsen, Kürt karşıtı olarak yükselen bir dalganın Kürt milliyetçiliği ile karşılaşabileceği uyarısında bulundu; “Bu referandum üzerinden oluşturulacak bir dalga yeni bir Kürt Sorunu sıkıntısına bizi götürebilir. Bu kadar sakin bir ortamın farklı bir noktaya evrilmesi riskinin görülmesi gerekmektedir. Bugün bölgedeki Kürtlere yönelik oluşturulacak bir milliyetçi dalga, ülkedeki Kürtlerin de kalplerinin kırılmasına neden olacaktır. Bu kalp kırılmasını engellemenin tek yolu da eylem ve söylemlere ciddi manada dikkat etmektir."

 

HABERE YORUM KAT

3 Yorum