1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. Sonunda 'Kongolu minikler'e de ezberlettik
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

Sonunda 'Kongolu minikler'e de ezberlettik

08 Haziran 2009 Pazartesi 05:54A+A-

“Uluslararası 7. Türkçe Olimpiyatları” görkemli bir kapanış töreniyle son bulmuş. Başbakan başta olmak üzere birçok hükümet üyesi ve bazı önemli devlet adamları törene katılmışlar.

Törene ilişkin bazı haber başlıkları şöyle:

“Pakistanlı Muhammed, Fatih Kısaparmak'ı ağlattı.”

“Kamboçyalı öğrenci Sabret dedi.”

“Şilili öğrenci Hasret çekenler için söyledi.”

Ve de tabii, törenin “duygulu anlar yaşayan”, pek çok izleyicinin gözlerini yaşartan bölümü:

“Kongolu minikler İstiklal Marşı'nı okudu.”

Tören sonrası “izlenimlerine” başvurulan önemli kişilerin pek çoğunun dile getirdiği büyük olay bu. 4 ve 5 yaşlarındaki iki “Kongolu minik”, izleyicilerin şaşkın bakışları altında İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını bir çırpıda ezbere okuyuvermiş.

İhsan Dağı (yazılarını ilgiyle takip ettiğimiz Dağı değil herhalde), “Türkçe Olimpiyatları”nı “küreselleşme” olgusu çerçevesinde değerlendirmiş. “ 'Türk okulları' artık dünya çapında bir olay, bir model; bir dünya hareketi” diyor.

Başbakan Erdoğan, 150'den çok ülkenin çocuklarını Türkçe ile tanıştıran öğretmenleri “Osmanlı akıncıları”na benzetiyor.

Başbakan'ın bu öğrencilerin Türkçe dolayısıyla tanıştıkları adları da şöyle sıralıyor:

Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Ali Şir Nevai ve Nazım Hikmet.

Çok da emin değilim ama bu sıralamada Nazım Hikmet'e yer verilmesi, dillerden düşmeyen “hoşgörü”nün bir eseri-sonucu olsa gerek. Yani, “Görüyorsunuz, ayrı gayrı yok, antolojimiz herkese açıktır” gibi bir mesaj bu.

Üşenmeyip “Uluslararası Türkçe Olimpiyatları” adlı organizasyonun internet sitesinde de biraz dolaştım.

“Olimpiyatların Amacı” başlığı altında şunlar yazıyor:

“Kültürel değerlerin 'İNSANLIK' ortak çatısı altında gün yüzüne çıkartılması ve kopuk ilişkilerin aşılarak diyalog köprülerinin kurulması aynı dili konuşmakla mümkün olacaktır.”

Pek bir şey anlamadığım bu satırlardan, “aynı dil”den kastın “Türkçe” olduğu sonucunu çıkartıyorum ben. Eğer yanılmıyorsam, bu dehşetengiz bir iddia doğrusu…

Demek ki, kültürel değerlerin “İNSANLIK” çatısı altında ortaya çıkarılması ve gerekli köprülerin kurulması “Türkçe” dolayısı-dolayımı ile mümkün olacak… Demek ki amaç Türkçe'yi bir “dünya dili” yapmak.

Bilmem, doğrusu bu amaç da bana haddinden fazla iddialı göründü.

Olimpiyatlar'ın internet sitesinde “Tertip Heyeti” ve “Seçici Kurul” başlıkları altında yer alan şahsiyetlere de göz attım. “Ezici çoğunluk”un ülkemizin “sağcı-muhafazakar” cenahına mensup olduğu gözleniyor.

Sitede yar alan “Özel Ödüller” de dikkat çekiciydi. Bu organizasyon da, âdetten olduğu üzere, “Atatürk Türk Dili Ödülü” adı verilen bir ödül düşünmüş ve bu ödüller bu yıla kadar şu şahsiyetlere takdim edilmiş: Nazarbayev, Haydar Aliyev ve eski Türkistan'ın eski Başkanı Niyazof.

“Atatürk Türk Dili Ödülü”ne layık görülen isimlerin –üstelik hepsinin- ülkelerini “demir yumruk” ile yöneten şahsiyetler olması bir tesadüf mü acaba?

“Olimpiyatlar”ın ikinci ödülü, “Ali Şir Nevai Ödülü” adını taşıyor. Bu ödülün dikkatimi çekme nedeni daha başka: Acaba o kapanış törenine katılanlar içinde, adına ödül konmuş bu edibin elinden çıkmış bir metni kaç kişi anlayabilir acaba?

Üçüncü ödül de kültür dünyamıza epeyce yabancı bir kişinin adını taşıyor: “İsmail Gaspıralı Ödülü”.

İsmail Gaspıralı; “Türk dünyasının büyük düşünce adamı” olarak geçiyor birçok yerde. Kırım'dan yola çıkıp Türk ve –sonradan- Müslüman dünyanın bir araya gelmesi için gerçekten yoğun çaba sarf etmiş. Gaspıralı tabii ki önemli bir şahsiyet. Ama insan sormadan edemiyor yine de: “Güzel Türkçemiz”i dünya çocuklarına öğretmeyi amaç edinmiş bir “Olimpiyat”ın aklına bu isim nasıl gelmiş?

Türkçe Olimpiyatları'nın ortaya çıkmasını sağlayan “okullar”dan bugün özel olarak söz etmeyeceğim. Ancak geçenlerde, Olimpiyatlar'ın “Tertip Heyeti”nin başkanı Mehmet Sağlam'ın bir röportaj dolayısıyla gazetemize yaptığı açıklamalar içinde yer alan şu kısa bölümü hatırlamadan geçmeyelim:

“Kenya'da bizim öğretmen zenci bir çocuğun başını okşadığında çocuk şok geçiriyor; bir beyaz adam başımı okşadı diye.”

Ne dersiniz; Obama'nın ABD Başkanı seçilebildiği bir dönemde geçen yüzyıldan kalma bu “beyaz adam” hikayesinin sırası mı şimdi!

Unutmadan: “Türkçe” ile ne ilgisi varsa, Olimpiyatlar için Türkiye'de bulunan öğrenciler içinden bir grubun Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nu makamında ziyaret ettiğini de yazıyor gazeteler.

Neyse, biz dönelim tekrar, kapanış töreninde büyük heyecan yaratan olaya, yani “İki Kongolu miniğin” İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını ezbere okumasına:

Kongolu minikler için bu yarışma konusunu kim seçti ise, birçok bakımdan büyük yanlış yapmış.

Bir kere –tahmin ettiğiniz gibi- her şeyden önce, “Kongolu minikler”, Türklerin “İstiklal Marşı”nı niçin ezberlesinler? Ezberleyip de niçin koca salonu gözyaşına boğsunlar? Ne anlamsız bir yarışma konusudur bu böyle. Türkiye'deki okullarda öğrenim gören öğrencilerin çok büyük kısmının bile anlamadığı sözcüklerle dolu bu Marş'ın ne anlattığını, neden söz ettiğini “Kongolu minikler” nasıl bilsin?

Önceden işaret ettiğim bir husus geldi tam da burada aklıma: Bu 10 kıta içinde “Kongolu minikler”in (ya da “Türkiyeli minikler”in fark etmez) anlayabileceği, hayal güçlerine hitap edebilecek tek dize şudur: “ 'Medeniyyet' dediğin tek dişi kalmış canavar”.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT