1. YAZARLAR

  2. Bülent Korucu

  3. Sivil darbenin ayak sesleri
Bülent Korucu

Bülent Korucu

Yazarın Tüm Yazıları >

Sivil darbenin ayak sesleri

15 Ocak 2010 Cuma 00:54A+A-

Sivil darbe tartışmaları uzun zamandır Türkiye gündemine sokulmaya çalışılıyordu. Mahcup bir eda ve Anadolu tabiriyle 'yarım ağız' askerî darbeler kınandıktan sonra; "Ama sivil darbeye de karşıyız" temalı çok yazı yazıldı.

Fakat Nuray Mert, bu tezi seslendirene kadar bir türlü istendiği ölçüde ses getirmedi. Mert'in önceki demokrasi yanlısı görüşleri, tartışmanın ciddiyet boyutunu yükseltti. Sesini duyuramamış olanlar da bu vesile ile tekrar koroya iştirak etti. Nuray Mert'le arkadaşlık veya üstatlık bağı bulunan yakınlarının eleştirilere karşı aldığı tavır çelişkili. Her şeyi ve herkesi eleştirebilme salahiyetine sahip biri de tenkitlerden nasibini alacaktır. Önceki doğruları, bugünkü yanlışlarını görmezden gelmeyi gerektirmediği gibi, 'sivil dikta' gibi iddialı sözler elbette kritize edilecek.

Sivil diktaya yabancı bir toplum değiliz. Tek parti döneminde 'açık oy, gizli sayım' yaparak, bununla da yetinmeyip, müntebih-i evvel, müntebi sani uygulamasıyla seçimleri göstermelik hale getirenleri unutmadık. 'Bu ülkeye komünizm gerekiyorsa onu da biz getiririz' diyen fikir tekelcilerini de biliyoruz. 50 yıl önce, 'zekice' buluşlarla seçmeni 'ağzı çorba kokanlar' diye aşağılayanların, şimdilerde 'bidon kafa ve karnını kaşıyanlar' gibi seviyesizliklere teslim olduklarının farkındayız. Kast sistemi özlemi içinde yaşayan, sermayeyi, bilimi ve insanı sınıflandıran seçkincilerin öfkeleri azalmıyor. Siyasi istikrar için oy kullanan hizmetçisini, 'İstikrar senin neyine Vesayet!' sözleriyle azarlayanların kızgınlıkları geçmiyor. 'Mavi kanlılar'ın geçiş üstünlüğünün sona ermesinin sebep olduğu travma sürüyor. Yine seçim yaklaşıyor ve hâlâ dişe dokunur bir alternatif üretemediler. AK Parti'deki rehaveti önleyecek iktidar alternatifi bir yana, adamakıllı muhalefet bile üretememenin sancısı içindeler. O halde her zaman işe yarayan son barutu kullanmanın sırası geldi: Sivil dikta. Başbakan Tayyip Erdoğan 'Putinleşiyor'muş. Hükümet, sivil vesayet sistemine doğru gidiyormuş. Seçim Kanunu değişti, açık oy gizli sayım geri geldi, haberimiz mi olmadı! AK Parti seçimleri belirsiz bir tarihe erteledi veya süresini 20 yıla mı çıkardı? Sandıkta hesap sorabildiğin, belirli zamanlarla yetki yenilemesine giden yönetim nasıl diktalaşabilir?

Bir sivil darbeden bahsedeceksek, hızlı adımlarla gittiğimiz yargıçlar devletinden başlamalıyız. Yasama organı, Anayasa Mahkemesi tarafından bloke edilmeye çalışılıyor. Anayasa'nın açık emrine rağmen kendini Meclis'in yerine koyup kanun yapıcı gibi davranan bir yüksek mahkememiz yok mu? Usulüne uygun anayasa değişiklikleri usuller çiğnenerek iptal edilmiyor mu?

Yürütme organı bir yandan idari yargının kıskacı altında; her yaptığı icraat hukuka aykırı biçimde yerindelik denetimine tabi tutuluyor. 'Yürütmeyi durdurmak' üzere şartlanmışlığı inkâr mı edeceğiz? 20 yıldır aynı ilde milli eğitim müdürlüğü yapan bir kişi başka bir ile tayin edildiği için 9 defa göreve iade alabiliyor. Yetmiyor; Anayasa Mahkemesi'nin kapatma tehdidi iktidar partisinin başının üstünde sallandırılıyor. İnternet arama motorlarından derlenen 'delillerle' cezaya çarptırılmış bir partinin 'dikta'sından söz ediyoruz. Komikliğin farkında mısınız? Başbakan'a hakaret eleştiri kapsamında değerlendirilirken, bir yargı mensubunun tutarlılığını sorgulayan gazetecilerin cezalandırıldığı bir hukuk düzeninde yaşıyoruz. Buna rağmen sivil vesayetten bahsedenlere 'hadi canım sen de' demekten başka çare bulamıyoruz. Askerî vesayeti, kendi elitist hegemonyalarının kalkanı olarak görüp meşrulaştırmak isteyenlere ise hiç sözümüz yok. Onlara etki edecek bir söz olduğuna da kani değiliz!

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT