1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. “Sivas Olayları Mahkumları Serbest Bırakılmalıdır!”
“Sivas Olayları Mahkumları Serbest Bırakılmalıdır!”

“Sivas Olayları Mahkumları Serbest Bırakılmalıdır!”

​​​​​​​Sivas Özgür-Der üye ve gönüldaşları, Madımak olayları mahkumlarının yeniden yargılanması/serbest bırakılmasıyla ilgili basın açıklaması yaptı.

09 Temmuz 2017 Pazar 17:26A+A-

Sivas Özgür-Der'in çağrısıyla öğle namazından sonra kent meydanında bir araya gelen Müslümanlar, Madımak Olayları mahkumlarının yeniden yargılanması/serbest bırakılmasıyla ilgili basın açıklaması yaptı. Ayrıca Sakarya'da vahşice katledilen 7 aylık hamile Suriyeli muhacir Emani el-Rahmun ve 10 aylık bebeği Halaf için yapılan basın açıklamasının ardından gıyabi cenaze namazı kıldı.

Sinan Ceran tarafından okunan basın açıklamasında, bir süredir gündemde olan nefret dili eleştirilirken, ilgili makamlar muhacirlere sahip çıkmaya çağırıldı.

sivas-20170709-02.jpg

sivas-20170709-03.jpg

sivas-20170709-04.jpg

sivas-20170709-05.jpg

sivas-20170709-06.jpg

sivas-20170709-07.jpg

sivas-20170709-08.jpg

sivas-20170709-09.jpg

sivas-20170709-10.jpg

sivas-20170709-11.jpg

Basın Açıklamasının Tam Metni:

SİVAS OLAYLARI MAHKUMLARINA SAHİP ÇIKMAK

BAŞTA SİYASİLER OLMAK ÜZERE TÜM SİVASLILARIN BOYNUNUN BORCUDUR!

Sayın basın mensupları, değerli halkımız!

Her yıl 2 Temmuzda olduğu gibi Sivas Olayları tekrar gündeme getirilerek yaralar açılmakta ve halkımız ekranlar karşısında alenen zan altında bırakılmaktadır. Gericilik, yobazlık, katiller ve bunlara yeni eklenen adalet yürüyüşü üzerinden sözde adalet talepleri, bir yalanla yaşamayı tercih eden  sol örgütlerin her geçen yıl azalan sayılarına ancak bitmeyen kinlerine yine şahitlik edildi.

Bundan 19 yıl evvel Salman Rüştü’nün “Şeytan Ayetleri” isimli, direkt olarak İslam’ın ilk kaynaklarına dönük ağır eleştirilerinin, hakaretlerinin yer aldığı romanın bir kısmı Aziz Nesin’in öncülüğünde Aydınlık Gazetesi’nde yayınlanmıştı. Tüm dünya için gerilimli bir döneme denk gelen zamanlarda ilgili şahsın, Sivas’ta bir programa davet edilmesi nedeniyle kimsenin istemediği sonuçlar yaşanmıştır.

Sonrasında yaşanan dava sürecinde 111 kişi hüküm giymiş bunlardan da 33 kişiye idam cezası verilmiştir. Ne tesadüftür ki, otelde de konuklardan ölen sayısı 33’tür. Sivas’a misilleme olarak 3 gün sonra yapılan BaşbağlarKatliamı’nda da 33 kişi can vermiştir. Neredeyse yirmi yıldır onlarca insan hapishanelerde tutulmaktadır. Son zamanlarda kopan kıyamet ise yakalanamamış olan 7 kişi ile alakalıdır ki bu insanlardan ikisi hayatını kaybetmiştir. Müdahil avukatlar sanki bu olaydan kimse acı çekmiyormuş, içeride ömürlerinin sonuna kadar yatacak onlarca mağdur yokmuş gibi vaveylalar eşliğinde kalan kişilerin de cezalandırılmasını istemektedirler. Ortada yaşanan tam anlamıyla bir “cadı avı”dır.

Sivas’ta yaşananlar bir mezhep çatışması değildi. Böyle olduğunu düşünenler bilsin ki, Cumhuriyet tarihi boyunca etnik ve mezhebi çatışmalar toplumsal refleksle değil, devlet eliyle gerçekleşmiştir. Bugün mağdur olduğunu iddia edenlerin hesaplaşması, yüzleşmesi gerekenler o günün hiçbir şeye müdahale etmeyen valilik makamı, polis, istihbarat ve askeri güçleri yani topyekûn devlet organlarıdır.

2012 yılından geriye dönüp bakıldığında o otelin önünde yahut içinde olanların 19 yıldır acılarının dinmediğini görüyoruz. Her iki taraf da yıllardan beri soğukkanlılıkla oturup süreci tahlil edememiştir. Otelin içinde can verenlerin ailelerinin dinmeyen acısını anlayabiliyoruz. Henüz 18’inde bile olmayan gençlerin can verdiği bu sonucu hiçbir Müslüman tasvip edemez. “15.000 sanıktan yalnızca 125’i yakalanabildi” diyen bir avukatın kinini, garezini savurduğu bir kentin içinde yaşayanlar olarak, haksız bir biçimde neredeyse 20 yıldır içeride yatan insanların parçalanan, dağılan acılarla ve ekonomik sıkıntılarla boğuşan ailelerinin hiç dikkate alınmamasını da üzüntüyle izliyoruz. Şu an içeride oteli yakma iddiasıyla tutulan tek bir insan bile yok. Ergenekon’un suikast listesinde olduğunu öğrenince şok olan Ali Balkız’ın 2 Temmuz 1993 günü otele gelen polisin ve askerin bir şey yapmadan çıktıklarını ve sonradan yangının başladığını söylemesine rağmen, bu işin arkasını araştırmamasını da anlayabilmiş değiliz.

Sivas Olayları 1993 yılında yaşandı. O yıl, Ergenekon’un en güçlü olduğu, bir cumhurbaşkanını zehirlediği, meşhur ve etkili bir yazarı havaya uçurduğu, bir generalin uçağını düşürdüğü, silahsız ve savunmasız 33 erin öldürülmesini seyrettiği bir yıl olmuştur. O yıl Kürt sorunu barıştan birden uzaklaştırılıp karmaşıklaştırılırken, Alevi-Sünni meselesi tekrar kaşınmıştır. Yapı o kadar güçlüydü ki 4 yıl sonra 28 Şubat darbesi gerçekleştirilecekti. Bu darbenin ilk mağdurları Sivas Davası’ndan içeride tutulan Sivaslılar oldu. En fazla 17 yılla yargılanan insanlar ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırıldı. Siyasallaşan yargının bu kararını imzalayıp kalem kıran Orhan Karadeniz sonraki yıllarda da Danıştay saldırısının Ergenekon’la birleşmesini istemeyerek başka bir skandala imza atacaktı.

Bizler mütedeyyin Alevilerin değil, köktenci Kemalist Alevilerin ve sol örgütlerin, halkların arasına nifak tohumu ekmeye ilişkin çabalarına karşı sağduyulu ve vakarlı olmak zorundayız.

Ölmüş kaçakların mezardan etlerini kopartan nefret dolu zihniyet, süreci “kan davası”na taşımaya çalışmaktadır. İdamlar, uzun hapis cezaları onları kesmiyor anlaşılan. Daha fazla nefret, daha fazla acı istiyor birileri.

Bizler, 2 Temmuz günü yaşananların üzerinin örtülmesini, unutulmasını istemiyoruz. Tam aksine yaşananların aydınlatılmasını, oteli yakanların bulunmasını ve baştan sona meydana gelen güvenlik zafiyetlerinin nedenlerinin araştırılmasını istiyoruz. O nedenle, bugün “insanlığa karşı yapılmış suç” arayanların enerjilerini tamamen devlet destekli, kadrolu memurlarca yapılan Dersim Katliamı’nın hesabını sormaya çağırıyoruz.

EMANİ ARRAHMAN CİNAYETİ IRKÇI FAŞİZAN SÖYLEMİN SONUCUDUR!

Tivitırda açılan “Suriyeliler Evine Dönsün”  heşteğinde bir ırkçı şunu yazıyordu “Şimdi yapacağımız şey bunlara olan kinimizi kusmak.”

Adi bir vaka olarak gösterilip geçilemeyecek olan bu elim hadise, Suriyeli’li muhacir kardeşlerimize yönelik yıllardır sistematik olarak sürdürülen nefret söyleminin son haftalarda, amacı iç karışıklık çıkarmak olan çevrelerin yoğun propagandalarıyla daha da hız kazandı. Yıllardır başaramadıkları Suriyelilerin Türkiye’den gönderilmesi hedefine toplumsal karşılık bulmak için kolları sıvayanlar, yeni kumpaslar ve kışkırtmalarla Türkiye’de bir Suriyeli sorunu olduğu algısı yaratmaya çalışıyorlar.

Türkiye’deki toplam kriminal olayların sadece yüzde 1.32’sine karışmış olan Suriyeli misafirlerimizi, bu ülkenin bütün suçlarından sorumlu göstermek son derece şeytani bir plandır.

Suriyeli çocukların kavgasının bile medyada haber değeri varmışçasına yer alması bu şeytani planın bir parçasıdır. Türkiye’de alışageldiğimiz “suçu belli meslek ve şahsiyetlerle özdeşleştirme” ahlaksızlığı bu konuda da işletilmektedir. Herhangi bir kavganın taraflarını etnik köken, meslek ya da mensubiyet üzerinden vererek, hedefteki kimliği kirletmek, itibarsızlaştırmak ve hedef haline getirmek amaçlanmaktadır.

Türkiye’de belli bir mezhepçi ve ideolojik kesimin yılmadan usanmadan uyguladığı bu taktik, ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyeliler için de maalesef çok sık bir şekilde kullanılmaktadır. Ve yine maalesef ki bu dille servis edilen haberler, iyi niyetli medya çevreleri tarafından da bilinçsizce yaygınlaştırılmaktadır.

7 aylık hamile olan EmaniArrahman’ın ve on aylık oğlunun vahşice katledilmesi, son haftalarda yoğunlaşan ve belli odaklarca yapıldığı konusunda kuşku duymadığımız kışkırtmaların yarattığı nefret atmosferinde işlenmiştir. Bu vahşette bu kışkırtmaların, nefret söylemlerinin, yapılan haberlerin, kullanılan dilin katkısı olduğunu görmezden gelemeyiz.

Biz Müslümanlar için, evimize yurdumuza sığınan herkes gibi Suriyeli kardeşlerimiz de namusumuzdur. Onlar bizler için bir sıkıntı ya da yük değil, Rahman’ın bizler için gönderdiği bir rahmettir. Mekkeli muhacirleri Medineli ensar nasıl karşılamış ve ağırlamışsa, biz de bugün Suriyeli kardeşlerimizi aynı şekilde karşılamalı ve ağırlamalıyız.

Suriyeli misafirlerimiz içinde elbette bir takım yanlış insanlar olacaktır. Tıpkı yaşadığımız Türkiye toplumunda bazı yanlış insanların olması gibi. Nasıl ki EmaniArrahman’ı katledenler üzerinden bütün bir Türkiye halkı canilikle ve Suriyeli karşıtlığı ile suçlanamayacaksa aynı durum bu ülkede yaşayan Suriyeliler için de geçerlidir.

Bugüne kadar 3 milyondan fazla Suriyeliyi kendi imkanlarıylamisafir eden bu ülkenin kadirşinas ve vefalı insanlarının gösterdiği örnek tavır, insanlıktan nasibini almamış bir kısım ahlaksızların, mezhepçilerin, ırkçıların ve kötü niyetli çevrelerin söz ve eylemleriyle gölgelenemez, gölgelenmemelidir. Bu hususta başta medya ve hükümet çevreleri olmak üzere hepimizin üzerine çok ciddi sorumluluklar düşmektedir.

Nefret söylemine asla geçit vermemeliyiz. Suriyeli kardeşlerimizin bu ülkedeki varlığını asla tartışmaya açmamalıyız. Bütün tahrik ve karalamalara rağmen, Suriyeli misafirlerimizle ilgili olumsuz algıların oluşmasına müsaade etmemeliyiz. Ellerimizdeki bütün imkanlarla, Suriyeli muhacir kardeşlerimize desteklerimizi sürdürmeli, onları sahiplenmeli, nefret atmosferi oluşturmayı planlayanlara inat Suriyeli kardeşlerimizle daha da yakınlaşmalıyız.

Biz Özgür-Der olarak, ne aramızdaki suni sınırların, ne kavmi farklılıkların, ne düşünsel ve ne de fikri farklılıkların kardeşliğimizin önüne geçmeyeceğinin bilincinde olarak, bugüne kadar Suriye ve Suriyeli kardeşlerimiz konusunda nerede duruyorsak bugün de aynı noktada duruyor ve kardeşlik temelli tavrımızı koruyoruz. Oyunlara gelmedik gelmeyeceğiz. Bu ülkenin insanlarının da bu oyuna gelmeyeceğine gönülden inanıyoruz.

Kahrolsun kardeşliğimize kast edenler!

Kahrolsun ırkçı ve mezhepçi ayrımcılık!

Yaşasın Suriyeli kardeşlerimiz!

Yaşasın muhacir-ensar kardeşliği!

HABERE YORUM KAT

2 Yorum