Trump ve Netanyahu: ikiyüzlü ve katil bir çift

​​​​​​​Bir yalanı defalarca ve öylesine güçlü bir şekilde tekrarlarlar ki, onlara güvenenler için gerçek olur. Bu illüzyona inanmayanlar tehdit edilir, küçümsenir ya da dışlanır.

Dr. James J. Zogby’nin, commondreams’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasındaki görüşmeler, diplomasiden ziyade duruş ve ikiyüzlülük konusunda bir ustalık sınıfına benziyor. Geçen haftaki görüşmeler de bir istisna değildi.

Her iki adam da medya çağının ürünü olan usta birer manipülatör. Gerçek olduğunda ısrar ettikleri yanılsamalar oluşturuyorlar. Bir yalanı defalarca ve öyle bir güçle tekrarlıyorlar ki, onlara güvenenler için gerçek oluyor. Bu illüzyona inanmayanlar ise tehdit edilir, küçümsenir ya da dışlanır.

Her iki lider de iç politikada kişisel başarı elde etmek için kurnazlıklarını kullanmışlardır. Liderliklerinin desteklenmesi ve korunması gerektiğine inanan güçlü seçmen tabanları, takipçileri geliştirdiler. Aynı zamanda, ülkeleri içinde derin çatlaklar yaratılmasına katkıda bulunan kutuplaştırıcı figürlerdir.

Yansıttıkları illüzyonlar yalanlar üzerine kurulu olduğu için başarılarının da bir sınırı var. İlk olarak, gerçeklik her zaman yanılsamalara karşı güçlü bir kontrol sunar. Gerçekliği görmezden gelmek ise toplumsal huzursuzluk ve siyasi kaosla sonuçlanabilir.

Örneğin, Başkan Trump “Büyük Güzel Yasa Tasarısı” olarak adlandırdığı bütçe planını mali açıdan sağlam olacağı ve daha fazla Amerikalıya daha fazla refah getireceği vaadiyle tanıttı. Bunun yerine, ülkenin bütçe açığını önemli ölçüde arttıracağı ve 17 milyon Amerikalının sağlık hizmetlerini kaybetmesine neden olacağı görülüyor. Netanyahu ise Gazze'ye (ve Lübnan'a, Suriye'ye ve İran'a) karşı yürüttüğü savaşı uzatarak bunun “tam zafer” ile sonuçlanacağını ve İsrail'i daha saygın ve güvenli hale getireceğini vaat etti. Bunun yerine, savaş suçlarından yargılanmasına ve İsrail'in soykırım politikası nedeniyle uluslararası itibarının azalmasına neden oldu.

Gerçekler kazanır. Dolayısıyla, Trump seçmenlerinin sağlık hizmeti planlarını kaybettikleri ve kırsal kesimdeki hastanelerinin kapanmak zorunda kaldığını gördükleri ve “Büyük Güzel Tasarı” illüzyonunun kendilerini kapsamadığını fark ettikleri günün gelmesini bekleyebiliriz. Aynı şey İsrail'de de İsrailliler “tam zaferin” bir saçmalık olduğunu anladıklarında - Filistinlilerle çatışma, haklarından mahrum bırakıldıkları sürece devam edecek - ve on binlerce genç İsrail askeri Gazze'de birçok kez görev yaptıktan sonra TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) ile döndüklerinde, evlerinde ve toplumlarında tahribat yarattıklarında gerçekleşecek.

Arka planda bunlar varken, iki usta manipülatörü geçen hafta birbirleriyle ve birbirleri üzerinde çalışırken görmek hem büyüleyici hem de son derece rahatsız ediciydi - tuhaf bir dalkavukluk egzersizi. Halk dilinde söylediğimiz gibi: “işi iyice abarttılar.” Savaş suçlusu Netanyahu, Nobel Ödül Komitesi'ne gönderdiği ve kendisini barış ödülüne aday gösteren mektubu Trump'a verdi. Trump da Netanyahu'ya “yaşayan en büyük adam” diyerek bu sahte iltifata karşılık verdi.

Tüm bunlar soytarılık ya da belki de zararsız bir şişirme olarak görülebilir - sadece iki manipülatörün birbiriyle oynaması. Ancak bu ikilinin çabalarının gerçekten tehlikeli hale geldiği nokta, kendilerinin ve yandaşlarının bu aldatmacaya inanmaya başlamaları ve başkalarını etkileyen politikalar yoluyla gerçekliği yanılsamayla değiştirme çabalarını genişletmeye çalışmalarıdır.

Trump ve Netanyahu arasındaki görüşmelerde neler yaşandığına dair bildiğimiz kadarıyla, her ikisini de yönlendiren fikirlerin gerçeklik temelli olmadığı açık. Trump'ın planı Filistinlilerin Gazze'den tahliye edilerek Filistin dışında bir yere yerleştirilmeleri ve burada üretken bir hayat sürmeleri için konut sağlanarak Gazze'nin Riviera tarzı bir tatil beldesi haline getirilmesiydi. Bu plan, yasadışı etnik temizliğe ve bariz bir sömürgeciliğe dayandığı gerekçesiyle daha en başından çöpe atılmıştı. Netanyahu'nun Trump'ın fikrini biraz değiştirmekten başka sunabileceği daha iyi bir şey yok gibi görünüyor. Gazze'deki tüm Filistinlileri sınır dışı etmeyecek. Ancak mümkün olduğunca çok sayıda Filistinliyi, onları kabul edecek başka ülkelere gitmeye zorlayacak. Kalanlar ise İsraillilerin “insani yer değiştirme bölgesi” olarak adlandırdıkları, Filistinlilerin ihtiyaçlarının karşılanacağı ve “radikalleşmeden arındırılacağı” bir yere “yerleştirilecek”.

Her iki plan da üç unsuru paylaşıyor. Birincisi, hem Trump hem de Netanyahu fikirlerini satmak için bunları insani bir dille süslüyorlar. İkincisi, nasıl süslemeye çalışırlarsa çalışsınlar, her iki plan da Filistinlilerin gerçekte ne istedikleri dikkate alınmadan tasarlanmış ve sunulmuştur. Ve son olarak, bu nedenle, her ikisi de hayal ürünüdür ve sadece başarısız olmakla kalmayıp zaten istikrarsız olan durumu daha da kötüleştirmeye mahkûmdur.

Belki de her iki adamın da yansıttığı en büyük yanılsama, “planlarının” bölgesel barış için gerekli koşulları yaratacağı fikridir. Orta Doğu'daki gerilimin temel nedeninin İsrail'in Filistinlileri mülksüzleştirmesi olduğu gerçeğini görmezden gelen bu iki liderin önerileri, bu mülksüzleştirmeyi ve Gazze'de ortaya çıkan direnişi daha da arttırmaktan başka bir işe yaramayacaktır (aynı mülksüzleştirme Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te de devam etmektedir). Tarihin de gösterdiği üzere, Filistinlilerin insanlığını görmezden gelmek tehlikelidir. Trump ve Netanyahu'nun öngördükleri hayallere Arap dünyasında inanılacağını ve böylece bir “barış çağının” mümkün olacağını varsaymaları da aptalcadır. Bu hayal sadece onların ve etraflarını saran dalkavukların zihinlerinde mevcuttur.

Büyük bir Cumhuriyetçi Başkan'ın 160 yıl önce söylediği gibi, “İnsanların bir kısmını her zaman, bir kısmını da her zaman kandırabilirsiniz ama insanların tamamını her zaman kandıramazsınız.”

*Dr. James J. Zogby, Arab Voices (2010) kitabının yazarı ve Arap Amerikan toplumunun siyasi ve politika araştırma kolu olarak hizmet veren Washington, D.C. merkezli bir kuruluş olan Arap Amerikan Enstitüsü'nün (AAI) kurucusu ve başkanıdır.

Çeviri Haberleri

Gazze'deki soykırım, ellerine mal oldu ancak o çok daha fazlasını kaybetti
Sadece sözde bir ateşkes
İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş