Kümesteki Tilki: Hıristiyan-Siyonist, Siyonist Casus-1
Abdullah Miroğlu / Kritik Bakış
Trump’a ne yapması gerektiğini söylemeye cüret eden eski casus Pollard, Trump’ın damadı Jared Kushner’i ve Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’u da çok ağır şekilde suçluyordu. Witkoff ve Kushner için ‘ABD’nin değil, Suudi Arabistan ve Katar’ın temsilcileri’ diyen Pollard bu isimlerin İsrail’in Gazze’deki operasyonunu zayıflatmaya çalıştıklarını söylüyordu. Diğer yandan eski casus Pollard, Trump içinse “Suudi altınları için bizi resmen satmış bir deli” diyecek kadar ileri gidiyordu.
I
ABD’nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckbaee’nin Amerikan istihbaratının sırlarını İsrail’e sattığı için 30 yıl hapis yatan eski casus Jonathan Pollard’la gizli bir görüşme yapması Washington’da şiddetli tartışmalara yol açtı.
Temmuz ayında gerçekleşen bu görüşme 20 Kasım tarihli “New York Times” gazetesinde yer alan bir haberle ifşa oluyordu. Haberde İsrail’deki CIA görevlilerinin ABD hükümetinin bilgisi dışında gerçekleşen görüşmeden endişelendikleri belirtiliyordu.
Huckabee’nin daha önce hiçbir ABD yetkilisinin cüret etmediği bir şekilde bu sabıkalı casusla görüşmesi olağanüstü bir kural dışılık olarak görülüyor. “Huckkabee-Pollard buluşması”nın Kudüs’teki Amerikan Büyükelçiliği binasında gerçekleşmesi daha da çarpıcıydı. “ABD’ye en çok zarar veren bir casus” olarak nitelenen Pollard’ın ABD Büyükelçilik binasında ağırlanması Trumpçı Sağ’ın bazı katmanlarında şiddetli tepkiyle karşılandı. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamadaysa, “Pollard-Huckabee buluşması”nın Trump yönetiminin bilgisi dışında gerçekleştiği, ancak Başkan Trump’ın Büyükelçi Huckabee’nin ABD ve İsrail için yaptığı herşeyin arkasında durduğu kaydediliyordu.
1985’de yakayı ele veren, 1987’de ömür boyu hapse mahkum edilen Pollard 2015 yılında şartlı olarak tahliye edilmişti. Anlatılara göre Pollard 1970’lerin sonlarında casusluk kariyerine başlamak için ilkin CIA’ye başvurmuştu. CIA Pollard’ı güvenli bulmayarak başvurusunu kabul etmemişti. CIA’nın güvenli bulmadığı Pollard her nasılsa Donanma İstihbaratı tarafından işe alınmıştı. Pollard’ın bunu nasıl başardığı bilinmiyor. Kimler rol oynamıştı, bu da bir sır.
Birleşik Devletler Donanma İstihbaratında İstihbarat Analisti olarak görev yaptığı süre içerisinde Pollard’ın İsrail’e kamyon kamyon belge sızdırdığı tespit edilmişti. Yakayı ele vereceğini anlayan Pollard 1985’de İsrail Büyükelçiliği’ne sığınmaya çalışmıştı. İsrail Büyükelçiliği Pollard’ın kim olduğunu bildiği için sığınma talebini geri çevirdi. Mossad’daki bağlantısı Elçiliğe Pollard’ı içeri almamalarını bildirmişti. Elçilik binası dışında FBI tarafından derdest edilen Pollard 1987’de ömür boyu hapse mahkum edildi. Eşi Anne Handerson Pollard ise 5 yıl hapis cezasıyla kurtuldu. İsrailli amiri Pollard’a açığa çıktığı uyarısı yapmış, ancak Pollard her nedense “kaçış plânı”na uymamış, sonrasında da başkaca bir fırsat bulamayarak İsrail Büyükelçiliğine sığınmaya çalışmıştı. Pollard’la bağlantılı İsrailli ajanlar ise çarçabuk sırra kadem basmıştılar. Peki İsrailli amiri Pollard’ın açığa çıktığını nasıl öğrenmişti? Bu soru da cevapsız kalmıştı.
İsrail Hükümeti Pollard’ın İsrail için casusluk yaptığını inkar ettiyse de sonrasında kabullenmek zorunda kaldı. 1990’ların ortalarında, hapisteyken İsrail vatandaşı yapılan casus Pollard’ın şartlı tahliyesi için İsrail başbakanları ABD Başkanları nezdinde lobi yaptılar.
2010’larda Pollard’ın şartlı olarak serbest bırakılması için girişimlerde bulunanlar arasında eski Dış İşleri Bakanı Henry Kissinger, halen Senato Demokratlarının liderliğini yapan senatör Chuck Schumer ile eski Arkansas valisi ve 2008’de ABD Başkan aday adayı olan Mike Huckabee de yer alıyordu. 8 Aralık 2013’de İsrail yanlısı bir haber kuruluşuna röportaj veren Huckabee, “Pollard, kendisinden daha fazla suç işleyen çoğu kişiden daha uzun süredir hapiste ve özellikle şu anki sağlık durumu göz önüne alındığında, serbest bırakılması İsrail’deki müttefiklerimize karşı güzel bir jest olur ve bence çok önemli bir insani jest olur” diyordu. Hırslı bir Hıristiyan-Siyonist olan Huckabee’nin casus Pollard’a ilgisinin bu yıllardan kaldığı anlaşılıyor.
Pollard’ın serbest bırakılmasına ilişkin girişimler İsrail ve ABD’deki İsrail yanlısı çevreler için önemli bir dava haline geldi. O dönemde elliden fazla kuruluştan oluşan “Büyük Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı(Conference of Presidents of Major American Jewish Organizations)”, Pollard’ın serbest bırakılması için çağrıda bulundu. Amerikan Yahudileri’nin çatı örgütü olarak nitelenen bu kuruluşa göre İsrail ABD’nin en yakın müttefiki olduğu için Pollard’ın sızdırmaları ABD’ye ihanet sayılamazdı.
“Pollard Lobisi”nin girişimleri Bill Clinton’ın Başkanlık döneminde neredeyse hedefine ulaşıyordu. İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin, Clinton’ın Pollard için af çıkarması için iki kez girişimde bulundu. Daha sonra Netanyahu da Clinton nezdinde girişimleri sürdürdü. Anlatıya göre Clinton, Pollard’ı affederse Netanyahu’yu bir İsrail-Filistin barış anlaşması imzalamaya ikna edebileceğini düşünüyordu. Ancak CIA Başkanı George Tenet, Pollard’ın serbest bırakılması halinde görevinden istifa edeceği uyarısında bulundu. Yedi eski savunma bakanı da affa karşı çıkan bir mektuba imza attı. Böylece girişimler akim kaldı. Clinton ise Netanyahu’ya Pollard’ın serbest bırakılmasının yakın gözükmediğini , meselenin adli incelemeye bırakılması gerektiğini söylemişti. “Washington Post” gazetesinde yayınlanan bir makaledeyse, 1990’ların başında Pollard’ın avukatı olan Harvard Hukuk Fakültesi profesörü Alan M. Dershowitz ve üç ortak yazar, Başkan Clinton’dan Pollard davasında ‘uzun süredir devam eden adalet hatası’ diye nitelendirdikleri durumu düzeltmesini istiyordu. ABD’nin şöhretli hukukçularından Dershowitz ve arkadaşlarına göre Pollard’ın ABD’nin istihbarat toplama yeteneklerini tehlikeye attığını veya dünya çapındaki istihbarat verilerini ele verdiğini gösteren bir delil bulunmadığını savunuyorlardı. Oysa Pollard’ın verdiği zarar, ABD’nin başka müttefik ülkelerle ilişkilerinde ziyadesiyle baş ağrıtacak nitelikteydi.
Her casus yakayı ele verdiğinde ilk yapılan iş, yol açtığı zararın “Hasar Değerlendirme Raporu” başlığı altında listelenmesiydi. Pollard’la ilgili hasar raporu hiçbir zaman açıklanmayacaktı. Rapor görmesi gerekenler dışında kimsenin erişemeyeceği bir gizlilik içinde tutuluyordu. Bu hassas bilgilerin mahkemede açıkça kullanılmamak üzere savcılara ve duruşma yargıcına gösterildiği tahmin ediliyor. Pollard’ın affı için çalışan hukukçularsa bu boşluktan yararlanmaya çalışmışlardı. Mahkeme önünde bu bilgilerin ifşa edilemeyeceğini çok iyi biliyorlardı. Ancak iş o noktaya getirilemeyecekti.
Nitekim Pollard’ın yargılanmasında önemli rol oynayan eski ABD Savcısı Joseph DiGenova, 1988’de “CBS News” kanalında yayınlanan ve Mike Wallace tarafından sunulan “60 Minutes” programında Pollard’ın ABD’ye kamuoyunun bildiğinden çok daha fazla zarar verdiğini söylüyordu. Programın diğer konuğuysa Pollard’ın eski avukatlarından Alan Dershowitz idi. Pollard’ın ABD’nin müttefiki olan bir ülke için casusluk yaptığını belirten Dershowitz, Pollard’ın İsrail’in hayatta kalması için gerekli olduğuna inandığı ve elinden geldiğince ABD’nin çıkarlarını tehlikeye atmayacak bilgileri İsrail’e verdiğini savunuyordu. Savcı DiGenova ise “Amerikan halkına verilen zararın boyutunu açıklayabilseydik, verilen ceza konusunda hiçbir şüphe kalmazdı” diyordu.
Pollard’ın sorgucularına söyledikleri, söylemediklerinin yanında çerez kabilindendi. Amerikalılar Pollard’ın herşeyi anlatmamasına fena içerlemişlerdi. Bu yüzden Pollard’ın affedilmesiyle ilgili girişimlere şiddetle tepki gösterdiler. Diğer yandan FBI ajanları Pollard’ın tek başına hareket etmediğini düşünüyorlardı. Pentagon’da başka köstebekler, başka Pollard’lar olabilirdi. Pollard bu konuda da Amerikalıları açıkta bırakmış, dişe dokunur bir şey söylememişti. FBI ajanları bazı yüksek güvenlikli belgelerin “içerden” yardım almaksızın Pollard’ın elde edemeyeceğini bildikleri için bu şüpheler yersiz değildi. “Gideon’un Casusları/Mossad’ın Gizli Tarihi” kitabında Gordon Thomas’ın verdiği bilgilere göre, FBI Pollard’ı Pentagon’daki diğer köstebeklerle ilgili olarak hapisteyken de sorgulamıştı. Cevabını aradıkları soruysa, Pollard’ın maaş derecesini, görev ve yetkisini bir hayli aşan belgelere erişimini kim ya da kimler, nasıl sağlamıştı? FBI bu sorunun cevabını alamamıştı. FBI uzun yıllar boyunca köstebek aradı.
Gordon Thomas’a göre, Pollard İsrail’e casusluk yapmak için ilk girişimini Nisan 1984’te New York, Manhattan’da zengin bir Yahudi jinekoloğun verdiği bir partide gerçekleştirmişti. Pollard, partinin konukları arasında yer alan İsrailli Havacı Albay Aviem Sella’ya bu fikri açmıştı. Sella, 1981’de İsrail’in Irak’ın nükleer reaktörünü havaya uçurmasında önemli rol oynadığı için New York’taki Yahudi topluluğu arasında epeyce ünlüydü. Gordon’un anlatısı şöyle devam ediyordu:
“(Aviem Sella) Partide utangaç tebessümlü, değişik görünümlü genç bir adamla tanıştı. Adı Jonathan Pollard’dı ve çevresindeki avukat, doktor ve banker kalabalığı arasında hayli rahatsız görünüyordu. Pollard kendisini Sella’ya tanıttıktan sonra, partiye onunla tanışmak istediği için geldiğini söyledi. Bu açık iltifat karşısında utanan Sella nazikçe bir-iki şey söyleyip genç adamın yanından uzaklaşmak üzereydi ki, Pollard inanmış bir Siyonist olduğunu ve Birleşik Devletler Donanma İstihbaratında çalıştığını söyleyiverdi. Zeki biri olan Sella kısa sürede genç adamın “Anti-Terörist Uyarı Merkezi”nde çalıştığını öğrendi. Bu merkez, donanmanın en gizli kuruluşlarından biriydi.”
Pollard, özellikle Amerikan istihbarat kuruluşlarının İsrail’deki istihbarat birimleriyle işbirliğine girmediği olaylarla ilgili ayrıntılar vermeye başlayınca Sella’nın şaşkınlığı daha artmıştı. Heyecanlanan Sella durumu derhal İsrail Hava Kuvvetleri İstihbaratındaki kendi komutanına bildirecekti. İsrail istihbaratı Pollard’ın kaçırılmaması gereken çok değerli bir kaynak olduğunu hemen anlamıştı. Gordon Thomas’ın anlatısına göre Pollard’ın Amerika’ya ihanet macerası böyle başlamıştı.
Pollard’ın Manhattan’daki sosyete partisinde Albay Sella ile temas kurmasını kimler istemişti? Bu da bir sır. Nihayetinde İsrail, ABD Donanma İstihbaratının en yüksek güvenlikli bir biriminin en gizli belgelerine erişim sağlamanın kolay yolunu bulmuştu. İsrail tilkiyi kümese sokmuş, Amerikalılarsa ışık bile sızdırmaz zannettikleri kümesin kapısını sıkıca kilitlemişlerdi. İsrail tilkisi Pollard Amerikan kümesindeki tavukları kemirmeye başlamıştı.
II
1970’lerin sonlarından 1980’lerin ilk yarısına kadar ABD Donanma İstihbaratı’nda “İstihbarat analisti” olarak görev yapan Yahudi-Amerikalı Jonathan Pollard’ın 1984’te Manhattan’da İsrail için casusluğa adım attığı yıllarda Jeffrey Epstein da New York’un en zengin muhiti olan Manhattan’daki sosyete partilerinde boy göstermeye başlamıştı. 1981’de netameli alacak-verecek işleri için bir aracı firma kuran Epstein arkadaşlarına hükümetler ve çok zengin müşteriler için danışman olarak çalıştığını söylüyordu. Epstein’in daha o yıllarda Manhattan sosyetesinde yıldızı parlamaya başlamıştı. Epstein yıllar sonra dünyanın en pahalı gayrimenkullerinin bulunduğu Manhattan’ın “Upper East Side” bölgesinde görkemli bir malikânenin sahibi olacaktı. Epstein 2019 yılında ikinci kez tutuklandığında bu malikâneye “77 milyon dolar” değer biçilmişti. Dünyaca ünlü birçok isim gibi İsrail Başbakanlarından Ehud Barak da New York’a geldiğinde Jeffrey Epstein’in artık adı fena halde kötüye çıkmış bulunan bu meşhur malikânesinde ağırlananlar arasında yer alıyordu.
İlk olarak 2005 yılında 18 yaşından küçük kız çocuklarına cinsel istismarda bulunmakla suçlanan Epstein 2008 yılında 13 ay hapse mahkum edilmişti. Mahkemeyle anlaştığı için ucuz kurtulan Epstein haftanın altı gününü dışarda geçirebiliyordu. ABD medyasındaki haberlere göre “yukarılar”dan gelen telkinler veya baskılar bunda önemli rol oynamıştı. Daha fazla ceza alması beklenen Epstein’ın bu kıyak şartlarla yakayı kurtarmasının perde arkası da hayli ilginçtir. Epstein ile yapılan anlaşma diğer mağdurların dava açmalarını engellemiş, dava da kapatılmıştı. Böylece Epstein kaldığı yerden ‘işine’ devam edecekti.
Yeri gelmişken hatırlatalım, Pollard’ın ilk savunmasında yer alan Prof. Alan Dershowitz, Epstein’in avukatları arasındaydı. Dershowitz, Epstein’a karşı açılan ilk ceza davasında savunma ekibinde yer almıştı. Öte yandan Epstein’in mağdurlarından Virginia Giuffre, Dershowitz tarafından da cinsel istismara maruz kaldığını iddia etmişse de daha sonra bu iddiasını geri çekmişti.
Dershowitz ise bir röportajında, 2007’deki itiraf anlaşmasının müzakerelerine yardım ettikten sonra Epstein ile kişisel ilişkilerinin sona erdiğini savunarak, “Epstein ve ben, onu temsil edip anlaşmanın yapılmasına yardım ettikten sonra kişisel olarak anlaşamadık” diyecekti. Bu hikâye pek inandırıcı değildi. “Bloomberg”te 26 Eylül 2025’de Jason Leopold imzalı bir haberdeyse Epstein’in e-postalarında Dershowitz’in Epstein’ı bazen bir müvekkil ve bazen de bir arkadaş olarak tanımladığı, hatta onun haksız yere karalandığını söylediği belirtiliyordu. Bu özel yazışmalarda Dershowitz ”Tüm hikâye nihayet ortaya çıktığında, dünya bizim zaten bildiğimiz şeyi öğrenecek: Jeffrey, birçok iyi şey yapan iyi bir insan” diyordu. Kendisine yöneltilen sorulara bu yazışmayı hatırlamadığını savunarak cevap veren Dershowitz, “Ben onun avukatıydım. Onu savunmak benim yasal görevimdi” diye karşılık veriyordu. Dershowitz ayrıca, Bloomberg’e e-postaların avukat-müvekkil arasındaki gizli iletişimleri içerdiğini ve kimseye verilmemesi veya kamuoyuna açıklanmaması gerektiğini söylüyordu.
Sıkı İsrail yanlısı bir Demokrat olarak bilinen Alan Dershowitz’in ABD Kongresi’ndeki Demokratlar’ın Sol kanadında yükselen İsrail eleştirileri sebebiyle partiyle bağlarını kopardığı söyleniyor. Dershowitz, Ocak 2020’de Senato’da azil suçlamalarıyla yargılandığı sırada ABD Başkanı Trump’ın hukuk ekibine de katılmıştı.
“Politico” gazetesinde 20 Temmuz 2025’de Gregory Svirnovskiy imzalı bir haberdeyse Dershowitz’in Epstein’ın sırdaşı ve suç ortağı Ghislaine Maxwell’in Kongre Komitesi önünde ifade vermesi karşılığında dokunulmazlık hakkı tanınması için lobi yaptığı belirtiliyordu. İngiliz medya patronu olan ve İsrail istihbaratıyla ilişkisi ayyuka çıkan, 1991’de İspanya’nın Kanarya Adaları civarında lüks yatından düşerek öldüğü söylenen Robert Maxwell’in kızı olan Ghislaine Maxwell, Jeffrey Epstein’la bağlantılı fuhuş ticareti suçlamalarından 20 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
Politico’ya konuşan Dershowitz ise Ghislaine Maxwell için “O Rosetta Taşı gibi. Her şeyi biliyor. Herkesle her seyahati o ayarladı. Her şeyi biliyor. Ve ona sadece kullanım dokunulmazlığı verilirse, ifade vermeye zorlanabilir. Aslında ifade vermeye istekli olacağı söylendi. Ve herhangi bir bilgiyi saklaması için hiçbir neden yok” diyordu. Yani, rolünü inkar etmiyordu.
Dershowitz’in hukukçu sıfatıyla da olsa Jonathan Pollard, Jeffrey Epstein ve Ghislaine Maxwell davalarıyla çakışması ‘ilginç’ bir rastlantı olsa gerek.
Mevzuya dönecek olur isek İsrail Hükümetleri ve ABD’deki “İsrail Lobisi”yle bağlantılı girişimler sonucunda Siyonist casus Jonathan Pollard’ın şartlı tahliye talebi 2015 yılında kabul edildi. ABD Temsilciler Meclisi’nde “Adalet Komitesi” ve “Dış İşleri Komitesi”nin Yahudi kökenli Demokrat Parti’li başkanları Jerry Nadler ile Eliot Engel ise dönemin Adalet Bakanı ve Başsavcısı Loretta Lynch’e bir mektup yazarak Pollard’ın beş yıllık seyahat yasağını kaldırmasını ve serbest bırakıldıktan İsrail’e taşınmasına izin vermesini talep etmişlerdi. Washington’daki İsrail yanlısı siyasetçilerin birçoğu Pollard’ın kurtarılması için sıraya geçmişlerdi. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamadaysa ABD Başkanı Barack Obama’nın Pollard’ın şartlı tahliye koşullarını değiştirme planı olmadığı belirtiliyordu.
Pollard’ın ülke dışına seyahat yasağı 2020’de, Trump’ın ilk başkanlık döneminin hemen sonunda kaldırılıyordu. ABD Adalet Bakanlığının şartlı tahliye koşulları arasında yer alan beş yıllık seyahat yasağının yenilememe kararı Başkanlığının Ocak 2021’de sona ermesi beklenen Trump’ın İsrail’e bir veda hediyesi olarak görülüyordu.
Seyahat yasağı kalkan Pollard ve ikinci eşi Esther ABD’de “Kumarhaneler Kralı” olarak şöhret kazanan Siyonist milyarder Sheldon Adelson’a ait özel bir jetle İsrail’e uçtu. Pollard’ı havaalanında dönemin Başbakanı Binyamin Netanyahu karşıladı. Trump’ın kulağına çok yakın biri isim olan Sheldon Adelson’ın Pollard’ın seyahat yasağının kalkmasında rol oynamış olabileceği söyleniyor. Adelson, 2016 seçimlerinde Trump’ın seçim kampanyasının büyük bağışçılarından biriydi. Trump ABD Başkanı seçildikten sonra Sheldon Adelson, Trump’ın İsrail politikasında çok etkin bir rol oynamıştı. Trump’ın Suriye’ye ait işgal altındaki Golan Tepeleri’nin ilhakını resmen kabul etmesinde ve ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımasında Adelson’ın ısrarlı girişimleri sayesindeydi. Trump Ekim 2025’de İsrail Meclisi’nde yaptığı konuşmada Sheldon Adelson’ın oynadığı bu role dikkat çekmiş ve Meclisin baş konukları arasında yer alan eşi Miriam’ı alkışlatmıştı. Sheldon Adelson, eşi Miriam ve Amerikalı Hıristiyan-Siyonistler’in önde gelen isimleri Elçiliğin 2018’de Kudüs’teki açılış töreninin de baş konuklarıydılar.
11 Ocak 2021’de ABD’de ölen Sheldon Adelson’un tabutu 14 Ocak’ta İsrail’e getiriliyordu. Tabutu Ben Gurion Havaalanı’nda karşılayan Binyamin Netanyahu idi. Sheldon Adelson da Robert Maxwell gibi devlet töreniyle Kudüs’te, Zeytindağı’nda gömülüyordu.
Jonathan Pollard, Adelson’un ölümünden hemen önce, 30 Aralık 2020’de İsrail’e gitmişti. 11 Ocak 2021’de ölen Adelson’un son göreviyse “ABD’ye en çok zarar veren casus” ünvanlı Pollard’ı İsrail’e uçurmak olmuştu.
Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen malî destekçileri arasında yer alan Adelson, İsrail’de Netanyahu’nun ve “LİKUD” partisinin de sıkı bir destekçisiydi. Öte yandan Adelson Amerika’da “LİKUD” çizgisindeki “Amerikan Siyonist Organizasyonu”nun ve diğer birçok Siyonist kuruluşun en cömert finansörlerinden biriydi. Diğer bir yandan Adelson, Yahudilerin karma evlilikler yapmalarının Yahudiliklerine zarar vereceğini, bu durumun Yahudi nüfusunun azalarak yok olmasına yol açacağına inanıyordu. Washington Post ve Newsweek’in “Amerika’nın en ünlü hahamı” olarak nitelediği Haham Shmuley Boteach, Adelson’ın Yahudi gençleri Yahudi kadınlarla evlendirmek bir program başlattığından övgüyle söz ediyordu. Haham Boteach ayrıca Adelson’ın Amerika’nın önde gelen siyasi bağışçısı olarak, eşi Miriam ile birlikte İsrail adına siyasi güç kullanılması için ABD Başkanlarına başarılı bir şekilde baskı yaptığını da söylüyordu. Haham Boteach’ın verdiği örneklerden birisiyse Trump’ın ilk döneminde ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararıydı.
Adelson New York Merkezli, vergiden muaf, İsrail askerleri için bağış toplayan “İsrail Ordusunun Dostları(FIDF)” adlı kuruluşun da finansörlerinden biriydi. “FIDF”, ölümünden sonra yaptığı açıklamada Adelson’ın İsrail Ordusu’na(IDF) ait üç tugayı evlat edindiği belirtiliyordu. Açıklamada Adelson ve eşi Miriam’ın yıllarca İsrail Ordusu’nun eğitim ve burs programlarına katkıda bulunduğu vurgulanıyordu.
2011 yılında İsrailli bir gruba hitaben yaptığı konuşmadaysa Adelson şunları söylemişti:
“Ben İsrail’li değilim, orduda giydiğim üniforma maalesef İsrail üniforması değildi, Amerikan üniformasıydı, ancak eşim ve kızlarımdan biri IDF’deydi ve iki küçük oğlum — iki küçük oğlumdan biri yarın Bar Mitzvah törenine katılacak… Umarım [İsrail’e] geri döner, hobisi atıcılık ve geri dönüp IDF’de keskin nişancı olur… Tek umursadığımız şey iyi Siyonistler olmak, İsrail’in iyi vatandaşları olmak, çünkü İsrail’de doğmamış olsam da, İsrail kalbimde.”
Pollard’ın Sheldon’un özel jetiyle İsrail’e ayak bastığı gün, İngilizce yayın yapan “İsrael Hayom” gazetesinde “Hoş geldin Jonathan” başlıklı bir yazı yer alıyordu. Netanyahu’yu ve LİKUD’u desteklemek amacıyla kurulan bu gazetenin sahibi de Sheldon Adelson idi. Pollard için “hoş geldin” karşılaması yapan bu yazıyı kaleme alan ise Adelson’ın eşi Miriam Adelson idi. Pollard’a övgüler düzen ve onu kahraman olarak takdim eden Miriam Adelson, “Jonathan, İsrail’in en derin ve ebedi şükranını hak etmektedir. Uzun ve zorlu bir yolculuktan dönen yaralı bir asker gibi, rahat bir yaşam sürmesini sağlamak için devletin sunabileceği her türlü yardım ve desteği hak etmektedir” diyordu.
III
ABD Donanma İstihbaratı analistlerinden Jonathan Pollard’ın 1984-1985 yılları arasında İsrail’e sızdırdığı belgeler çok hassas sırlar ihtiva ediyordu. Belgeler arasında, “VQ-2 elektronik gözetleme sistemi” ve 10 ciltlik “Radyo ve Sinyal İstihbaratı (RASIN)” el kitabı da bulunuyordu. Bu el kitabında ABD’nin küresel dinleme profili ayrıntılı olarak açıklanıyor, Ulusal Güvenlik Ajansı’nın(NSA) hangi ülkelerden hangi iletişimleri nasıl izlediği ve öncelik verdiği hususlara yer veriliyordu.
Mossad Pollard’a Donanma Ofisi’nin yakınlarında bir daire kiralamıştı. Daireye bir fotokopi makinası da konulmuştu. Pollard İsrailli amirlerinin işlerine yarayacağını düşündüğü her belgenin fotokopisini çektikten sonra orijinallerini yerlerine koymuştu. FBI ajanları, Pollard’ın dairesindeki bir dolapta yerden tavana kadar dolu karton kutular buldular. Kiralık daire Pollard’ın ofisiyle Mossad arasında adeta boru hattı gibi çalışmış, bu hattan İsrail’e sular seller gibi belge akmıştı.
Daha da kötüsü, Pollard’ın sızdırdığı bazı belgelerin “Sovyetler Birliği” ve “Güney Afrika Cumhuriyeti”nin eline geçmesiydi. “Soğuk Savaş” döneminde Sovyetler, ABD’nin bir numaralı hasmıydı. Varlığı ABD’nin koşulsuz desteğine bağlı olan İsrail’in ABD’nin bir numaralı hasmına ABD’nin en hassas sırlarını aktarması Amerikan İstihbarat Topluluğu’nda gerçek bir şok etkisi yapmıştı.
ABD’de Siyonistler ve yandaşlarının “Pollard’ı serbest bırak” kampanyası sürerken 11 Ocak 1999 tarihli New Yorker dergisinde “Pulitzer Ödüllü” ünlü gazeteci Seymour M. Hersh “Hain” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazının ABD Başkanı Bill Clinton‘ın Pollard’ı affetmesini engellemeye yönelik olduğu anlaşılıyordu. Amerikan istihbarat kuruluşlarının tepkisini yansıtan bu yazıda Orta Doğu’daki eski bir CIA istasyon şefinin, İsrail ordusundaki ‘bazı unsurların’ Pollard’ın elde ettiği bilgileri, Yahudi nükleer ve füze bilimcileri de dahil olmak üzere Sovyetler Birliği’nden çıkarmak istedikleri kişileri takas etmek için kullandığını söylediği aktarılıyordu. Emekli bir başka istasyon şefinin verdiği bilgilere göreyse Pollard’ın tutuklanmasından bir ay sonra, CIA direktörü William Casey‘nin “İsrailliler, Pollard’ı kullanarak ABD’nin SSCB’ye karşı saldırı plânının tamamını ele geçirdiler. Koordinatlar, ateşleme konumları, sıralamalar. Ve tahmin edin kim için? Sovyetler için” dediği belirtiliyordu. Hersh’in yazısında yer alan bilgilere göre Pollard Orta Doğu’daki ABD askeri ataşeleri tarafından gönderilen, muhbirlerin kimliklerini ortaya çıkaran çok sayıda raporu ve ABD’nin dinlediği radyo frekansları hakkında ayrıntılı bilgiler içeren, “Gizli dinlemenin İncili” olarak nitelenen 10 ciltlik gözetim el kitabının kopyasını da İsrail’e vermişti.
İsrail ve Güney Afrika Cumhuriyeti arasında çok yakın bir ilişki söz konusuydu. Bu yakınlık nükleer işbirliğini de kapsıyordu. Beyaz Irkçı rejim İsrail’e nükleer bomba yapmak için ihtiyaç duyduğu tonlarca uranyum satmıştı. İsrail de Güney Afrika’ya nükleer bomba yapımı için teknik bilgi aktarmıştı. 1960’ların başlarından itibaren Beyaz Irkçı rejim İsrail’e yüzlerce ton uranyum satmıştı.
“Gideon’un Casusları/Mossad’ın Gizli Tarihi” kitabında Gordon Thomas’ın verdiği ilgilere göre, Pollard’ın “MOSSAD” bağlantısı Rafi Eitan CIA’nin bu ülkenin nükleer sırlarıyla ilgili raporlarının bir kopyasını Güney Afrika Hükümeti’ne vermişti. Böylece CIA’nin bu ülkedeki istihbarat ağı paramparça olmuş ve 12 CIA ajanı ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Amerikan istihbarat kuruluşları Pollard’dan yediği bu büyük kazığın acısını uzun yıllar boyunca unutmayacaktı.
Pollard’ın Amerikan istihbaratına ve ulusal güvenlik çıkarlarına verdiği zararın boyutları o kadar büyük olmalı ki, hangi sırları çaldığı bile açıklanamadı. Pollard ömür boyu hapis cezasına çarptırılmamak için sözde mahkeme ile anlaşmıştı. Zararın boyutlarından dehşete kapılan yargıçlar Pollard’a ömür boyu hapis cezası vermekten kendilerini alıkoyamamışlardı. Amerikalıları kızdıransa “Ortadoğu’da ABD’nin en sadık müttefiki” diye takdim edilen İsrail’in bu casusluğun faili olmasıydı.
Pollard’ın bilhassa Amerikan İstihbarat kuruluşlarının İsrail istihbaratıyla işbirliğine girmediği olaylarla ilgili bilgiler sızdırması, Pollard’ı İsrail için büyük sır hazinesi yapmıştı. Pollard da ABD’nin İsrail’i ilgilendiren bilgi ve bulguları İsrail’le paylaşmamasına duyduğu öfke sebebiyle casusluk yapmaya karar verdiğini söylüyor.
Pollard’ın sızdırdığı belgeler İsrail için olağanüstüydü. Gordon Thomas’ın anlattığına göre, İsrailliler Pollard için “Beyaz Saray’da, Oval Ofiste oturmak gibi bir şeydi.. Yalnız bizimle ilgili her konuda Washington’ın ne düşündüğünü bilmekle kalmıyorduk; onlar bir karar vermeden önce tepki göstermek için yeterli zamana da sahip olduk” diyorlardı. Thomas, Pollard’ın İsrail’in politika oluşturma ve seçenekler arasında tercih yapma becerisinde önemli faktör haline geldiğini belirtiyordu.
Jonathan Pollard’a göre hangi ülkenin vatandaşı olurlarsa olsunlar, Yahudilerin gerçek sadakatleri sadece İsrail’e olmalıdır. Diğer herşey pas geçilebilir. Pollard’ın ihaneti ABD’de Yahudiler’e yönelik “çifte sadakat” yahut “bölünmüş sadakatler” tartışmalarına da yol açtı. Ulusal Güvenlik ve istihbarat kuruluşlarında kariyer yapmak isteyen Amerikalı Yahudiler, “Pollard vakası”ndan tedirgin oldular. Pek çok Amerikalı Yahudi Pollard’ı vatandaşı olduğu ülkeye ihanetle suçlamaktan kendilerini alıkoyamadılar. Bu çevrelere göre Jonathan Pollard sadece ABD’nin ulusal güvenlik çıkarlarına değil, Amerikan Yahudileri’ne de çok büyük bir zarar vermişti.
Pollard ise Mart 2021’de “İsrael Hayom” gazetesine verdiği bir röportajda Yahudilerin Amerika’yı vatanları olarak görmelerinin kendi kendini kandırmak olduğunu söylüyordu. Bu yüzden Amerikan güvenlik teşkilatında çalışan genç bir Yahudi’ye İsrail için casusluk yapmasını tavsiye edebileceğini bile söylüyordu. Pollard, “Çifte sadakat suçlamasının özü şu: Üzgünüm ama biz Yahudiyiz ve Yahudi olduğumuz sürece her zaman çifte sadakatimiz olacak” diyordu. Pollard başka bir zamandaysa iki ülkeye birden hizmet edilemeyeceğini zor yoldan da olsa anladığını söylemişti. Öte yandan Siyonistler’e göre Amerikan Yahudileri’ne “çifte sadakat” atfetmek Yahudi karşıtlığının bir yansımasıdır. Oysa “çifte sadakat” tartışmalarının kilidini açan Pollard ve onu hararetle savunan Amerikalı Siyonistler olmuştu.
Trumpçı Sağ’ın ABD’nin İsrail’e koşulsuz desteğini sorgulayan kanadından gelen bazı tepkilerdeyse İsrail ordusunda görev yapan bir Amerikalının vatandaşlığının sonlandırılması gerektiği vurgulanıyordu. 7 Ekim sonrasında Cumhuriyetçi bir vekil ABD Temsilciler Meclisi’ne İsrail ordusuna ait üniformayla gelmişti. ABD ve İsrail vatandaşı olan on binlerce Amerikalı Siyonist Yahudi, Batı Şeria’da Filistinlilere yönelik saldırılara katılmış, Gazze’deki soykırımda yer almıştı. Keza işgal altındaki Batı Şeria’da on binlerce Amerikalı yasa dışı Siyonist yerleşimcinin yaşadığını da hatırlatmalıyız.
ABD’nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee, Eylül 2025’de “50 Eyalet, Tek İsrail” başlıklı bir etkinlik için İsrail’e getirilen Amerikalı yerel eyalet vekillerine hitaben yaptığı konuşmada “sanki ABD adına değil de İsrail adına konuşuyormuşum gibi gelebilir” diyordu. İsrail’de 700 bin ABD vatandaşının yaşadığını belirten Huckabee bu sayının ABD’deki bir kongre bölgesinin nüfusuna denk olduğuna dikkat çekerek,”Beyler, ABD’nin 436. Kongre Bölgesi’ne hoş geldiniz” diyordu. .
Hem ABD Donanması’ndan, hem İsrail’den maaş alan Jonathan Pollard’ın durumuysa çifte sadakatin çok daha ötesindeydi. Çifte maaşlı Pollard’ın tek sadakatiyse İsrail’e idi. ABD’nin İsrail Büyükelçisi Huckabee’nin Amerikan sırlarını İsrail’e satan ve bundan pişmanlık duymayan bir casusla görüşmesi son derece çarpıcıydı.
Hukcbaee ile Pollard arasında tam olarak neler konuşulduğuysa bilinmiyor. Bu görüşmede neler konuştuklarını Trump’a iletmiş miydi, o da bilinmiyor.
Pollard 2022’de vefat eden ikinci eşi Esther’e hastalığı sırasında gösterdiği destek ve nezaket sebebiyle Huckabee’ye teşekkürlerini arzetmek istediğini ileri sürüyordu. Pollard’a göre Huckabee ile buluşması ‘kişisel, dostça’ bir görüşmeydi. Pollard bir başka açıklamadaysa “Onunla görüşmek istememin nedeni, hapisteyken bana yardım etmek için yaptığı her şey için derin ve içten teşekkürlerimi sunmaktı” diyordu.
Huckabee ile yaptığı görüşmenin ABD’de yanlış yorumlandığını savunan Pollard’a göre ABD Büyükelçiliği ve Trump yönetimi içindeki bazı kişiler Huckabee’yi itibarsızlaştırmaya çalışıyorlardı. “Bu insanlar İsrail’in dostları değil ve açıkçası, onları Trump yönetiminin dostları olarak da görmüyorum” diyen Pollard, Trump’ın CIA’yı “temizlemesi” gerektiğini de söylüyordu. Pollard, “ABD Büyükelçiliği’ndeki tüm CIA personeli ülkesine gönderilmeli ve daha küçük, daha profesyonel bir ekip getirilmeli. Ajansı temsil etmek için siyasetten uzak bir ekip getirilmeli” diyordu. Pollard ayrıca Huckabee ile yaptığı görüşmenin New York Times gazetesine sızdırılmasında CIA’nın Tel Aviv’deki istasyon şefinin rol oynadığını ima ediyordu.
Trump’a ne yapması gerektiğini söylemeye cüret eden eski casus Pollard, Trump’ın damadı Jared Kushner’i ve Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’u da çok ağır şekilde suçluyordu. Witkoff ve Kushner için ‘ABD’nin değil, Suudi Arabistan ve Katar’ın temsilcileri’ diyen Pollard bu isimlerin İsrail’in Gazze’deki operasyonunu zayıflatmaya çalıştıklarını söylüyordu. Diğer yandan eski casus Pollard, Trump içinse “Suudi altınları için bizi resmen satmış bir deli” diyecek kadar ileri gidiyordu.
·