İşte, zulmettikleri için helak ettiğimiz şehirler. Biz, onların helaki için de belli bir zaman tayin etmiştik Hani Musa genç-yardımcısına demişti: İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim. Kehf/59-60
İşte Allah’a karşı geldikleri için, Allah’ın âyetleriyle, Allah’ın elçileriyle ve Allah’ın sistemiyle savaşa tutuşup kendi sistemlerini Allah sistemi yerine ikâme etmeye kalkıştıkları için halkını yerle bir ettiğimiz şehirler. Şüphesiz ki biz onların yıkımları için de bir zaman tayin ettik. O zaman gelince kesinlikle onlar bir saat bile ertelenmeyeceklerdir. İşte hikmetini anlamasanız da yeryüzünde Allah’ın işleyen sünneti budur. Bizim anlayamadığımız ve sadece Rabbimizin bildiği hadiselerin arka planıyla alâkalı Rabbimiz burada bir kaç örnek verecek. Mûsâ (a.s) ve Hızır kıssasını anlatmaya başlayacak.
Sûrenin başında da ifade ettiğimiz gibi müşriklerin Rasulullah efendimizden sordukları kıssalardan birisi de Mûsâ Hızır kıssasıydı. Bu kıssada Rabbimiz hem kâfirlere hem de mü'minlere çok önemli mesajlar sunmaktadır. Bu kıssa insanlara çok önemli bir gerçeği sunmak için anlatılmıştır. Olayların sadece zâhiren görünen yönlerinin olmadığı onların bir de görünmeyen yönlerinin olduğu, yâni yeryüzünde cereyan eden hadiselerin perde arkasında işleyen hikmetlerinin de olduğu, bu hikmetleri insanların anlama ve kavrama imkânlarının olmadığı, bunları sadece Allam’ul Ğuyub olan, gaybın da şehadetin de bilgisine sahip olan Allah’ın bildiği ve insanların onun bilgisine, onun takdirine teslim olmak zorunda oldukları anlatılmaktadır. İnsanların yeryüzünde işleyen hadiselerin dış yönüne bakarak sonuca gitmelerinin çok tehlikeli olduğu anlatılmaktadır.
Bu kıssa insanın aklı, görüşü, ilmi, zekâsı ve duyularıyla vereceği kararlara, hükümlere güven olmayacağı, çünkü bu dar yaratılışla onun bu geniş kâinat gerçeklerini kuşatamayacağı anlatılır.
O zaman ısrarla insanın her konuda hüküm vermede aceleci olmaması gerektiği vurgulanacak. Çünkü insan bilgisi ne kadar da genişlerse genişlesin onun asla çözemeyeceği, içinden çıkamayacağı, keşfedilemeyecek sırlar vardır. Eğer şu akıllara durgunluk veren muazzam kâinat bu haliyle insanın uhdesine verilmiş olsaydı orada çoktan fesat olurdu. İşte Rabbimiz Kehf sûresinin bu kıssasında “Gayba iman”dediğimiz bu büyük hakikati gündeme getirecek.
BASAİRUL KUR’AN
"Hani Musa genç-yardımcısına demişti: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim.."
En doğrusunu Allah bilir, ama genel kanıya göre burada sözü edilen iki denizin birleştiği yer “Akdeniz’le Kızıldeniz’in birleştiği yerdir, iki denizin birleştiği yer, acı göllerle timsah gölünün bulunduğu bölgedeki buluşma noktalarıdır. Ya da Kızıldeniz’deki Akabe Körfezi ile Süveyş Kanalı’nın birleştiği bölgedir. Çünkü bölge Mısır’ı fethettikten sonra İsrailoğulları tarihinin yaşandığı sahnedir. Bununla neresi kastedilmiş olursa olsun Kur’an-ı Kerim bu noktayı kapalı bırakıyor. Biz de bu işaretle yetiniyoruz.
Hikâyenin daha sonraki akışından anlıyoruz ki, Hz. Musa’nın çıkmaya karar verdiği bu yolculuğun asıl hedefi, her şeyin ötesinde elde etmek istediği bir sonucun varlığıydı. Çünkü Hz. Musa ne kadar meşakkatli olursa olsun, oraya varması ne kadar sürerse sürsün iki denizin birleştiği yere varmakta kararlı olduğunu açıkça duyuruyor. Kur’an-ı Kerim’in anlattığı şekliyle Hz. Musa kararlılığını şöyle ifade ediyor. “Ya da yıllarca yol yürürüm” ayetinin orjinalinde geçen el Hukb kelimesi bir görüşe göre “bir yıl”, diğer bir görüşe göre de “seksen yıl” demektir. Fakat burada bu kelime bir zaman dilimini belirlemekten çok, kararlılığı ifade etmek için kullanılıyor.
FİZİLALİL KUR’AN